Canım sıkılıyor!

“Canım sıkılıyor!” Son zamanlarda insanlardan özellikle de gençlerden sıklıkla duyduğumuz bir söz, değil mi? Nedir bu can sıkıntısı? Gençler neden bu kadar şikâyetçi bu meseleden? Ya da neler canını sıkar bir insanın? Gençlerin bu kadar rahatsız oldukları bir konuya ne gibi çözümleri var? Bir faaliyet ve hareketten ibaret olan hayatta insanın canını bu kadar sıkan meşguliyetsizlik midir yoksa? Yoksa insan ruhuna, fıtratına uygun olmayan şeylerle meşgul olmak mı sıkar insanın canını? Bu soruların birçok cevabı olabilir kıymetli okur. Biz de soruların cevaplarını birinci kaynaktan, yani gençlerden alalım dedik ve onlara bu soruları yönelttik.

İşte aldığımız cevaplar…

İbrahim Yasir Teğiş
Erciyes Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi

Beden; insanın ruhunu, daracık bir yere hapseden kafes misali… Bazen, koca dünyaya bile sığamadığından bazı hadisâta karşı kabarıyor. İçtimaî hayatımızda kalbimize en çok sıkıntı veren durumlar fikirlerimizin bazı insanlar tarafından mihenge vurulmadan, sadece belli bir grubun üyesi olarak baz alınıp onların tellallığını yapıyormuş olma damgasını yemesi oluyor. İnsanlar söylediğimiz sözlerin doğruluğuna yanlışlığına bakmaksızın bizleri yargısız infaz ediyorlar. Hürriyet adı altında her türlü ahlâksızlığın ve edepsizliğin lisanen, bedenen ve fiilen yapıldığı bir ortamda biz Nur Talebelerinin hakkı ve hukuku temel alan duruşlarının geri plana itildiği, görmezden gelindiği bir ahval ne kadar hürriyet mefhumuna girer? Böyle olaylar nasıl canımızı sıkmasın?

Diğer bir duruma gelirsek, bizler bir yandan da üniversite talebeliği yapmakla türlü türlü sıkıntılara maruz kalıyoruz. Bazı hocaların istibdatları, şahsî muameleleri olsun, öğrenci ve öğretmen arasındaki saygı ve sevgi çerçevesinin artık belli bir sınırı olmaması ve haklı olanın hakkını alamaması daha da kötüsü hiç hak etmeyen şahısların hiçbir emek göstermeksizin belli yerlere gelmesi bizlerin canını sıkan hususların başında geliyor. Hasıl-ı kelam, bizlerin canını sıkan en temel faktör “haksızlık” kavramıdır.

Bizler de insanız, tabiî olarak fıtratımız gereği gelişen hadiseler karşısında, canımızın sıkılması ihtimaller dairesinde olup asıl mesele bu durumlara nasıl reaksiyon vermemiz gerektiği olacaktır. Bizler böyle durumlar içinde kaldığımızda Kur’ân, Sünnet ve Risale-i Nur üçgeninden medet umuyoruz, bu unsurlara sıkıca sarılıyoruz. Zaten Kur’ân’ın bir ferahlık, bir sıhhat kaynağı olduğunu her Müslüman gibi bizler de tasdik etmişiz. Fakat onu asıl manası ile anlamadan da bu rahatlığa kavuşamayız ki burada Risale-i Nur yardımımıza koşuyor. Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet, tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor.” düsturunu hayatımıza yerleştirerek böyle sıkıntılı cereyanlardan sıyrılmayı başarıyoruz, Allah’a şükür!

Nurullah DEMİR

Kelime olarak ele alacak olursak; can ve sıkıntı kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşmuş bir kelime grubudur. Bu sebeple diyebiliriz ki, ruhun bükülmesi, daralması, ruhun bir kaba sıkıştırılıp onunla oyalanması demek. Her insanda bu kap, farklılık gösterebilir. Evine ekmek götürmek isteyenlerde para, öğrencilerde sınav, sporcularda yarışma, kısaca her kesin meşgalesine göre değişkenlik gösterebilir.

Elbette, insan olmanın vermiş olduğu bir histir can sıkıntısı. Bu sebeple benim de ara sıra canım sıkılıyor.

Kendi şahsî durumuma bakacak olursam; üniversite döneminde genelde sınav stresi, dersleri geçememe endişesi gibi kendini gösteren can sıkıntısı şimdilerde iş bulma sürecinde kendini gösteriyor.

Sıkıntımı gidermek için sorunumun çözümü ile uğraşırım. Çünkü eğer bir daralma söz konusu ise bundan sonra bir ferahlık olacak demektir. Ben elimden geleni yaparım, gerisini Allah’a bırakırım. Bizim kendimiz için hayırlı sandığımız şeyler hayırlı olmayabilir düşüncesi ile kendimi rahatlatır ve asıl yapmam gerekene odaklanırım.

Hüma Çinar
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet

Can sıkıntısı bazı zamanlar insana uğrayan; eğer geldiği zaman doğru uğurlanırsa üretkenlik, dinginlik bırakan; uğurlanamaz ise verimsizlik, kısır döngü ve yıkım aracı haline gelebilen bir his. Çoğunlukla yaşadığımız hız çağının da fazla uyaranına maruz kalarak “Yapılacak ne kadar çok şey var ve ben bu hıza nasıl yetişeceğim?” endişesine büründüğümde gelen hareketsizlik halinde can sıkıntısı kendini gösteriyor. Zaman hiç akmıyor gibi hissettirdiğinden zamanı en çok hissettiğim anlar oluyor bu sıkıntı zamanları. Hayatı kovalama, daimi hareket halinde olma, hep yeni şeyler yapma zorunluluğu; yani hayatı ne zaman bir “tüketim oburluğu” olarak görürsem bu yoğunluk bir zaman sonra hareketsizliği getiriyor ve can sıkıntısı baş gösteriyor. Bu durum şu sinyali veriyor bana: “Biraz dinginliğe, tefekküre ihtiyacın var!” Şu hız çağını bırak ve hayret nazarıyla kendini, kâinatı incele. Mana-yı harfiyle bak, huzur-u daimiye gir. Müteyakkız bir kalp sıkılmaz; gözü, baktığı her yerde Cenab-ı Hakkın esmasını görür, lisanlarını işitir, şevk ile sanat-ı İlâhîyi nasıl yansıttıklarını müşahede eder. Bu yüzdendir kendini hayrete açanın canı sıkılmaz demiş büyüklerimiz. Can sıkıntısı bana uğramışsa, demek ki bir şeyler yanlış gidiyor ve ters gideni düzeltmem gerektiği sinyalini veriyor: “Boş zamanda canın sıkılıyorsa vaktini hayırlı, verimli şeylerle doldur. Çok fazla uyarandan hareketsiz kaldıysan kendini onlara kapat ve tefekküre sarıl, iç dinginliğini oluştur ve üretmeye geç!” gibi denklemlerle bu hissi güzelce uğurlamaya çalışıyorum.

Katrenur Küçükaslan
Ankara Fen Bilimleri Öğretmenliği

Can sıkıntısı bence meşguliyetsizlikten kaynaklanıyor. Çünkü benim canımın sıkılacağı bir vaktim olmuyor. Can sıkıntısını üzülmek olarak ele alırsak bir ortamda ya da biri sebebiyle değersiz hissetmek benim canımı sıkabilir ama artık değerli hissetmek için başkasını umursamıyorum.

Canım sıkıldığı zaman gidermek için dikiş dikerim, pasta yaparım, okumalarıma yoğunlaşırım, fotoğraf çekerim. Ufak bir gezinti de keyfimi yerine getirebilir.

Okan Balçık
İstanbul Üniversitesi AUZEF İşletme

Özellikle son zamanlarda konuşulan tüm olumsuz olaylara çağımızın sorunu – hastalığı gözüyle bakılıyor. Can sıkıntısı konusu ise Z kuşağı ve devamında sıkça görülen bir durum, çocuklarımızın ya da kardeşlerimizin navigasyonunu kaybetmesi ya da kaybettirilmesi sonucu üzerlerinde hep bir karamsarlık ve belirsizlik durumu hâkim. Çocuklarımız başta amacı bizleri dinden uzaklaştırmak olan televizyon, internet ve sosyal medya uygulamalarında fazlasıyla vakit kaybediyorlar ve gördükleri her şeye karşı ilgi besliyorlar.

Yaşları 14 ila 9 arasında olan 5 yeğenim yaklaşık olarak 1 ay bize misafir oldular. Her fırsatta ellerine tablet,telefon aldıklarına ve fazlaca televizyon izlediklerine şahit oldum. Yeğenlerime neden bunlarla bu kadar zaman geçiriyorsunuz dediğimde ise “Dayıcım canımız sıkılıyor.” cevabını aldım.

“Canım sıkıldığında ben ne yapıyorum?” diye kendime sorduğumda ise onların yaptıkları şeyin aynısını yaptığımı anladım, yalnızca onlar kadar canım sıkılmadığı için göze çarpmadığını anladım, oturdum düşündüm. Özellikle hangi durumlarda canım sıkılıyor diye düşünürken düşündüğüm şeylerin hepsinin dünyevî olduğu kanaatine vardım ve biraz da bu durumdan dolayı elem duydum.

Bulunduğumuz şu ahirzamanda dünyevî işlerimiz o kadar çoğaldı ki değil çocuklarımıza, kendimize bile vakit ayırmakta zorlanıyoruz. Hazıra alıştık, alıştırdık, alıştırıldık. Her şeyin akıllısı yapılırken biz insanoğlu olarak her geçen gün geriye gitmeye devam ediyoruz. Çocuklarımıza kardeşlerimize kendimize yanlış navigatörlük ettiğimiz yetmediği gibi bir de bozuk navigasyonları ellerine verip yollarını bulmalarını bekliyoruz…

Röportaj:
Fethiye Akay
Mustafa Gönüllü
Nurullah Özer

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*