Yaşayalım bu hayatı!

Otur, arkana yaslan ve senin için her türlü olayda kaderin adalet edeceğinden emin olarak yaşa bu hayatı.

“Yaşıyorsun bu hayatı be abi!” dedirt.

Aman ha, nefsine dedirtme! Dikkat et.

O derse sıkıntı.

Nefsin ne kadar sıkıntı çekeceğini bilse bile o an istediğini yapmaya meraklıdır, ötesini sonunu felan pek düşünmez…

Birisi gezmeye gidiyor;

“Ooooo yaşıyorsun bu hayatı!”

Birisi lüks bir araba alıyor;

“Oooo yaşıyorsun bu hayatı!”

Birisi güzel bir ev alıyor;

“Oooo yaşıyorsun bu hayatı!”

Birisi evleniyor;

Ay bu yanlış oldu. Bunda “Yaşıyorsun bu hayatı!” denmiyordu.

O da ne hikmetse 🙂

Geçen gün imtihanıyla güzelce baş eden bir kardeşle hasbihal ederken bana imtihanına karşı duruşunu öyle bir anlattı, öyle huzurluydu ki… Bak huzurluydu diyorum. İmtihanını anlatırken diyorum…

“Aman Allah’ım!” dedim,“Asıl bu kardeş yaşıyor bu hayatı. Nereden geliyor bu huzur? Maşaallah.”

Birkaç zaman sonra hayatımın bir anda düzü terse döndü, üst üste nefsime çığlık attıracak imtihanlar…

O an yaşarken de “Nefsim bir dur, bir sakin ol, az nefes al” denmiyor ki. O ağlamak istiyor, ağlıyorum. O bağırmak istiyor, bağırıyorum. İmtihan can yakıyor, “Canım yanıyor!” diye haykırıyorum.

İmtihanı yaşamaya sebep olan insanlara etmediğim laf kalmıyor…

Aradan bayağı bir zaman geçti ve imtihanı yaşamadan önce ettiğim bir dua geldi aklıma.

Eeee o zaman bu ettiğim dua benim gözümde en iyi ettiğim duaydı. Ne güzel istiyorum Rabbimden, evet evet böyle istiyorum diyordum…

Eeee benim duam kabul olmuş!

O anki şokumu anlatacak kelime yok, tarif olsa olsa “yüzüne ışık tutulan tavşan” olur…

O şokla bir müddet dua edemedim.

Seccade başındayım diyorum ki;

“Kem küm eeee şey ııııı…

Rabbim Sen varsın, birsin. Benim neye ihtiyacım olduğunu bilirsin, bana nasip eyle. Âmin.”

Bir de seccadeyi bir katlayışım, duadan sonra bir kalkışım var ki sanki biraz daha oturursam yanlış birşey söylerim felan, haydi Allah’a ısmarladık edasında…

Gel zaman git zaman derdi dedem, gel zaman git zaman önüme açılan kapılarda “Kader adalet eder” dedirtti bana.

Kendimce dünyada mağdur olduğum bir durum varken, hiç hayalini kuramadığım olayların içinde buldum kendimi…

Evet, bir başkasının hatası, benim yanlış duam, hayatım bir anda “Ters bu taraf mı, haydi bana eyvallah” deyip dönmüş gibiydi…

Çaresizce elin kolun bağlı. Sadece “Allah’ım, Sen bilirsin” demek meğer sıkıntılı bir rüzgârda huzura gittiğini düşünmek gibiymiş, hafiflikmiş… Rabbime sırtını dayamak, yükünü gemiye bırakmak meselesi laylaylom olaylarda düşündüğüm gibi değilmiş, hayatını ters düz eden şeylerde öyle ihtiyacın oluyormuş ki yükünü bırakacak gemiye…

Ah insan!

Hepimizin büyüdüğü yaş bambaşka.

Kimi doğup, kendini bildiği anda büyümek zorunda kalışını anlar. Kimi gençliğinde, kimi yaşlılığında.

Mesela geçenlerde bir öğrencim mesaj attı bana, “4 yaşından sonra büyümek zorunda kaldım” yazıyordu…

Kimin ne zaman büyüdüğünü hiiiçç bilemeyiz.

Belki de hâlâ büyümeyenler vardır aramızda.

Ben yakın gelecekten geliyorum sevgili büyümeyen dostlar…

Büyümek hiç de fena değilmiş, Rabbimize arkanızı yaslayın ve bekleyin.

Rabbim merhametiyle öyle güzel büyütüyor ki…

Velhâsıl-ı kelâm; imtihan yaşarken “Bakalım Rabbim ne gösterecek?” diye arkaya yaslanarak huzurla bekleyebilenler…

Yaşıyorsunuz bu hayatı dostum!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*