Mânâ-i Harfî penceresinden müzeler

Müzelerin tarihçesine bakıldığında öncesinde koleksiyonlar şeklinde ortaya çıktığı görülür. Koleksiyonları oluşturan ana sebepleri ortaya koymak insanın enesini tanımasında ve vartalara düşmesinin engellenmesinde mühim rol oynar.

Geçmişte zenginlik hayali kuran birçok insanın takı, halı, elbise, silah, resim gibi eşyaların koleksiyonunu yaptığı görülür. Bu biriktirme daha sonra sergileme ile devam etmiştir. Sergileme ile birlikte eserlerin takas ve satış işlemleri başlamıştır. 19. Yüzyıldan sonra bu sergiler bütün ülkelere yayılmış ve bir rekabet ortamı oluşmuştur.

Başka insanların takdirini kazanmak, beğenilme arzusu da koleksiyon oluşturmak için bir diğer sebeptir. Bu sebepten dolayı gösteriş revaç bulmuş, hem ferdî hem de saray, köşk gibi yapılar süslenerek sosyal prestij artırılmaya çalışılmıştır.

Eski çağlardaki kral, tanrı heykelleri, kilise eşyaları, ilkel kabilelerin büyüde kullandıkları eşyalar da koleksiyonerlerin ilgisini cezbetmiştir. Zira kutsallıkla ve büyü ile özdeşleşen eşyalar bugün bile çoğu insanın merakını celbeder.

Dostane ilişkiler kurmak, bağlılık kazanmak ya da verilen kıymeti göstermek amaçlı hediye düşüncesini de koleksiyon oluşturma sebebi olarak düşünebiliriz.

Çok bulunan eşyanın arz-talebi ile nadir bulunan eşyalarınki bir değildir. İnsanoğlu her zaman ender bulunan eşyalara ilgi duymuştur. Bilhassa sanat galerilerinde sergilenen ünlü ressam tablolarının revaçta olmasının sebeplerinden biri de budur.

İnsanoğlunun beğeni sahası çok geniş ve farklıdır. Her zevk sahibinin farklı bir tercihi olduğu aşikârdır. Bu da oldukça çeşitli koleksiyonların oluşmasına vesile olmuştur.

Tüm bu sebepler “Amelinizde rıza-i İlâhî olmalı” (Lem’alar, s. 275) düsturundaki ikazı hatırlatıyor. İnsanların muvakkat teveccühleri aldatıcıdır. Geçmişten ders çıkarmak gerekir. Zira mazi, müstakbelin aynasıdır. Geçmişte insanlık olarak yaptıklarımız, bugüne ve geleceğe dair mesajlar verir. Bu mesajların başında yanlışlardan ders almak ve doğruların, iyi işlerin daha üst seviyelere taşınması en zahir müşahede edilenleridir.

Müzeler günümüzde bu mezkûr derslerin alındığı nadide mekânlardır. Herhangi bir müzeyi ziyaret ettiğimizde bilim, sanat ürünleri ya da yeraltı ve yer üstü zenginlikleri sergilenir. Kıymetli eserlerin saklanması, ibrete vesile olması için halka sunulması mühim bir vazifedir.

Eserlerin toplanması, belgelenmesi, sergilenmesi, korunması, araştırılması, iletişim ve eğitim gibi çok sayıda işlevi vardır müzelerin. Bu işlevler; toplumun belleğini oluşturmasına, bilgi ve tecrübelerin aktarılmasına, kişisel beğenilerin gelişmesine de tesir eder. Ülkelerin gelişim düzeyleri ile birlikte kültür ve sanata duyulan ilginin de arttığını belirtmiş olalım.

Müzelerin sahip olduğu farklı özellikler vardır. Bu özellikler ile müzelerin kurulma amacı ve hizmetleri daha iyi bir şekilde anlaşılır. Müze türlerini detaylı ele almakta fayda var. Zira müze bilgimiz genellikle arkeoloji ve etnografya türleriyle sınırlı. Biraz bakış açımızı genişletmek için özet bir şekilde ifade etmeye çalışalım. Beş ana kategoride müzeleri sınıflandırabiliriz:

Koleksiyonlarına (Arkeoloji, Etnografya, Sanayi, Askeri, Endüstri, Sanat Müzeleri vb.), bağlı oldukları yönetim birimlerine (Devlet, Yerel Yönetim, Üniversite ve Ticari Kuruluş Müzeleri), hizmet ettikleri bölgeye (Ulusal, Bölgesel ve Yerel Müzeler), hitap ettikleri kitleye (Eğitici, Uzmanlaşmış ve Genel Toplum Müzeleri), koleksiyonlarını sergiledikleri mekânlarına (Geleneksel, Anıt ve Açık Hava Müzeleri) göre…

Bu sınıflandırma aslında müzelerin günümüzde ne kadar geniş bir tefekkür penceresi açtığının izharıdır. Müzeciliğin tarihi, amaçları, işlevleri ve türleri ile ilgili malumatımız arttıkça merak ve araştırma hissiyatımız da artacaktır. Daha önceki kültür ve uygarlıkları tanımak sanat, toplum ve eğitim rabıtalarını daha sağlam kurmamıza imkân verir.

Binlerce sene önceki sanat eserlerini müşahede etmek, farklı kültürlere ait eserlerdeki benzerlikleri görme ve farklılıkları ayırt edebilmek insanlığın zengin hazinelerine yapılan bir yolculuktur. Bu sanat eserlerinden çok daha fazlasını ve üstününü kâinatın her tarafında Rabbimiz yaratmıştır. Her an sergilenen bu kıymetli eserler ile Rabbimizin “Sâni” ismini okutması da tarifi imkânsız bir kazanımdır. Bu kazanımlar hem sanat eserlerine ilgi duymayı, değer vermeyi hem de esma terbiyesini kazandırır.

Farklı kültürlere ait sanat eserlerini daha yakından tanımak için müzelerdeki broşürlere, kitapçıklara, her eserin önündeki açıklamalara ve bazı müzelerde hizmet veren rehberler eşliğindeki gezilere katılmak oldukça faydalıdır. Böylece eser ve müze hakkındaki kritik bilgileri edinebilir ve eserlerin mukayesesi ve yorumları yapılabilir.

Bugün modern müzecilik olarak adlandırılan ve geleneksel müzeciliğe göre çok daha etkin, dinamik, etkileşimci ve katılımcı bir müzecilik anlayışına geçilerek, toplumun ihtiyaçları ve ilgi alanları doğrultusunda ilişki kurulmuştur. Çok yönlü yeniliklere açık olan bu anlayışta dokunmatik ve interaktif sistem gibi etkili sunumlar ile ziyaret eğlenceli ve eğitici bir hale dönüşmektedir.

Görüldüğü üzere müze ziyaretlerinin sayısını ve etkileşimini artırdıkça tefekkür dünyamız da değişiyor, gelişiyor. Rabbim cümlemizi hakkıyla istifade edenlerden eylesin. Amin!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*