Nurun seyeran ederken dillerdeydi adın ‘Ahmet’,
Ceddinin alnında parlıyordu evvelî bir rahmet,
Hira’daydı, Allah kelamından gelen kutlu davet,
Taa en başında kâinatın tuttuğu dilek sendin.
İlmek ilmek erişirken ruhum marifetin selametine,
Kucak açmış câmiiyetim gönlümdeki muhabbetine,
Hasretle yazılırken adın bu kervanın da behresine,
Her attığım adımda visâline ramak kalan düş sendin.
Maden-i esrar bahrinden ufûle gidiyorken seyl-i âlem,
Zulmet-i gafletten ağlıyor sessizce kalbimdeki nâlem,
Kaybolurken bâkiye-i âsârı dahi ve ürperirken sâyem,
Gecenin her şıkkına nübüvvet mührünü vuran sendin.
Yüreğinde ne yer kaplamıştı kim bilir annesizlik,
Ahh, sineyi parçalayan arşa değen bu sessizlik.
Bu baharda seni anlatıyordu bahçemdeki gelincik,
Rabbinin hükmüne râm olan gözü yaşlı nur sendin.
Kutlu doğumunla çorak gönüllere gelmişti mah-ı rahmaniyet,
Korkutmuyordu dayıya gidişler, huzur veriyordu teslimiyet,
Makber-i saâdetinde yeşeriyorken hâlâ menba-ı ulûhiyet,
Tevhid meyveleri ile süslenen mevsim-i erbaa sendin.
Yükselirken Mekke mihrabından Gül-ü Muhammedî,
Ne de mütebessim görünüyor mis kokulu kubbe-i âli.
Âmin diyorken meleklerin, fezaya yankılanan sesi,
Bir ümmetin felahı için kabul olunan dua sendin.
Varlığın fatihası ve her şeyde zübde-i bürhan,
Sana meftun kalpler için olduğun yerdi gülistan,
Siretine bahar işlenmiş çiçek, içinde bülbül-ü nâlân,
Göğsü yansa gül kokan ashabın yürüdüğü yol sendin.
Bekâ ile işleme fenayı, bozulmuyor kâideler,
Âfil maşuklarla davalı hüzün kokan kasîdeler,
Kalmadı artık firkatin yok sığınacağı bahaneler,
Asra hapsolmuş sevdaların çektiği “Ah!” sendin.
Ey kalbimde ilahî huzurun gözettiği aşk-ı vuslat,
Nihayet-i dârüsselamdın, canımda râh-ı necat.
Kaplıyorken on sekiz bin alemi, serdeylediğin hakikat,
Rabbim ile aramda kurduğum en güzel bağ sendin.
Parlıyor her gördüğüm yıldızda peygamberî tecellin
Ve biliyor musun Sevgili, hâlâ beklenen sensin…

İlk yorumu siz yazın