Arkadaşım zaman

Zaman alıp götürüyor beni;
Çocukluğumdan, gençliğimden ötelere…
Alıp gezdiriyorum zamanı;
Gözlerimde cıvıl cıvıl kuşlar gibi…
Mevsimler gibi renk renk…
Beraber yürüyoruz.
O kadar yakınız ki öyle!
O kadar uzağız işte!

METOD

Dikkatini katarak oku! “Katarakt” okuma!

CESUR

… ve seni cesurlara yazalım çünkü şimdinin/ufkun/sonsuzluğun peşindesin.

TARAFTAR

Kafa karışacak bi’ şi’ yok; insanlıktan yana mısın değil misin; mesele bu!

İLAÇ

İlaçlar mı?
Aldım, kullandım;
Derdime dert kattı.
Durgun yaralarımı kanattı.

İÇ İŞLERİ

İçin şarkılıysa…
Duyarsın…
Hayatın bestesini.

İLK SAYFA

Kalp kitabının ilk sayfasını oku/sana!

UYANMAK

Uyanmak; aynaların tozunu almak…

YARIŞ

Kendimi çok beğenirdim;
Baktım; bir yarış var;
Çıktım bu yarıştan.

BURASI DÜNYA

Bir varmış bir yokmuş dünya;
Aldanma.
Bir bir çıkıyor elinden.

Tadımlık bir yer…
Birkaç adımlık…
Hepsi bir ân…

Neyse dolan.
Oyalan bakalım.
Yok ki öyle zaman!

Kalbinle baş başa kaldın mı?
Aynalarla göz göze geldin mi?
Hangi sulara kapılıp gittin?

Ne o; yapışıp kaldın!
Burası dünya diyen yok mu?
İşin çok mu?

AYNA

Ben değişmedim; kendini görüyorsun aynada!

HÜRRİYET

Ne kadar hürsek; o kadar insanız.

ŞİMDİ

Dünya dediğin ne; el verdiğin?
Gözünün değdiği, gönlünün er(i)diği?
Bir elinde dün… ötekinde yarın…
Gözlerinde telâşı şimdiki zamanların…

SEYİR DEFTERİ

Evet, evet!
Kovula çağrıla…
Çoğalıyor azalıyor hayat.

Bir ucunda sen…
Ötekinde ben…
Tahterevalli…

Gece gündüz gibi…
Soğuk sıcak gibi…
Köşe bucak gibi…

Burda yaşadığın… hayat…
Orda yaşadığın da…
Ha kavuşmak ha ayrılmak…

Yoldasın yolda…
Adı konulmamış şeyler…
Neler çıkar karşına.

HAYATLA SELÂMLAŞMAK:

Selâmlaşırken göz göze geliriz/gelmeliyiz ya… hayatla her ân selâmlaşırken de…

NASİP

Her nefes sonsuz âlemlerin kapısının aralandığını bilmek herkese nasip olmaz.

LİSANIN DİLİ

Dilimizi bilmiyoruz; konuşmaya çalışıyoruz! Birbirimize yolda belde “yabancı” duruşumuzun birinci sebebi bu! Dil bilmek; “konuşmak” değil; dilin inceliklerini okumak, duymak, hissetmektir.

KAYBOLMAK

Kalabalıklarda kaybolmak mı; içindeki kalabalığa karışmak mı?!

İSTANBUL POZLARI

…fakat İstanbul her ân şaşırtıcı pozlarıyla objektifin karşısında…

Edebiyat dersinden bile sıkılan öğrencilerin çok olduğu varsa; dur orda! Çocuklarımıza bu ince, narin, estetik dersi de sevdiremedik. Niye? Her ân değişen hayatın renklerini, seslerini tanımak adına konmuş bir dersi anlatırken yaşayacaklara ihtiyaç var demek.

ÖLÜM GİBİ (VUSLAT VE AYRILIK)

Seni görmesem ölüyorum;
Görsem ölüyorum!
Kendimi kaça bölüyorum; böyle!

YAŞAMAK ERTELENEMEZ

Yok ev telâşesi… Yok evlenme telâşesi… Beni ilgilendirmeyen bir sürü haber… Ne zaman yaşayacağız?

NİKAH MASASI

Hiçbir tesir/etki altında kalmadan… “evet” dediler nikahta; iyi mi?! Şaşırdım(!) Ah, böyle bir nikah işte! Can alıcı bir sözü yok muydu sevdiğinin; gözlerinizin de mi etkisinde kalmadınız? Tuhaf!

MUHABBET

Hepsi muhabbet, haps-i muhabbet…
Verdi muhabbet, derd-i muhabbet…
Ve ölse bile… hep yanımızda anneler, babalar… Öyle; garip bir şey…

ÂŞIK

Gece ağlayıp gündüz gülene belki de âşık derler!

SİLAH VE İLAÇ

Mesele anlaşıldı! Silah fabrikaları açlık; ilaç fabrikaları hastalık imal ediyor!

KELİMELER

Gerisini de okuyan tamamlasın demiştim; bak, yakalandım! Kelimeler böyle; bir yeri durulturken, bin yeri de dalgalandırıyor demek ki! Her kelime, yeni bir “iklim” olmasın; sözlükleri karıştırırken hissediyorum da…

HAYAT

Evet… hayat ne taraftaydı?

DERS

Gelin; insanı para ve başarı, diploma gibi görenlere de bir ders verelim.
Tıka basa gevezelik…
Tıka basa cehalet…
Tıka basa “evet efendim”cilik…
Tıka basa fukaralık…

KALEM VE KILIÇ

Kalemin cızırtısı; silahın patırtısından güçlüdür.

YAŞAMAK

Yaşamak…
Her ân.

SUSKU

Sıra… ayrılmaya geldi;
Bir türlü… ayrılamadık!

DÜNYANIN KALBİ

Dünyanın kalbi hızlı atıyor, diyecektim.
Gözü önünde dünyanın;
Bombalanan çocuklar dikildi önüme:
“Hangi kalbi?!…” diye dikti gözlerini, gözlerime.

DİPLOMALI CEHALET

Şekillere takılıp kalıyoruz. Okumadan yaşayacağımızı zannediyoruz. Kalemle gezme alışkanlığımız pek yok. Birbirimizden kalem istiyoruz. Çocuklara hediyeler vermiyoruz. Konuşurken gözlerimizin içine bakmıyoruz. Parayı, okulu, diplomayı putlaştırıyoruz. Kitaba yani kendimize uzağız. Diplomalarımızın -yüzde çoğunun- iş görme engelli olduğunu herhalde bilmiyoruz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*