Cim, cimde cim olsa

Elime geçen Osmanlıca bir kitabın arka sayfalarına el yazısıyla not edilmiş bir bilmece: Lev kâne’l-cîmu fî’l-cîmi cîmen, leterektu’l cîme ve’htartu cîmen.

“Cim, cimde cim olsaydı cimi bırakır, cimi seçerdim.”

Allah Allah, garip bir bilmece. Cim ile kastedilenin başka bir kelime olduğunu tahmin etmek güç değil. Fakat hangi kelime olabilir? Ya da belki ebced hesabıyla bir şeyler söylenmek istenmiştir. Acaba cim harfi bir şeyin remzi olabilir mi? Mesela nun (ن) harfi Ramazan ayının kısaltmasıdır. Belki bu cim ile de öyle bir şey kastedilmiştir?

Bunun üzerine epey düşündüm. Arada yolda yürürken, alakasız zamanlarda aklıma gelir; tekrar tekrar bu lügazın sırrını çözmeye çalışırdım. Ne olabilirdi ki? Bilmeceyi bir kâğıda yazıp üniversitedeki hocama sorduğumu hatırlıyorum. O da bilememişti. Acaba yapay zekâya sorsam bilir miydi? O zamanlar esamesi yoktu tabii kendisinin.

Her ne ise… Belki bilenleriniz vardır, bu köşenin bir de Twitter hesabı (@EskimezY) var. Çok aktif paylaşım yaptığımız söylenemez, ama fî tarihinde paylaşmıştım bu bilmeceyi. Aylaar sonra bir kullanıcı cevap vermiş, meğerse aylarca kafamı kurcalayan sorunun cevabı çok basitmiş. Meğer bu bilmece Hz. Ali’ye ithaf edilen şu sözün veciz bir haliymiş:

لَوْ كَانَ الْجَاهِلُ فِي الْجَنَّةِ جَارًا لَتَرَكْتُ الْجَنَّةَ وَاخْتَرْتُ نَارًا

Yani: “Câhil, cennette câr (komşu) olsa; cenneti terk eder, cehennemi seçerdim.” Cahil, cennet, câr ve cehennem kelimelerinin hepsi cim harfiyle başlıyor malum. Böyle de edebî bir güzellik.

Yine o zamanlarda “muamma” denilen bilmece türlerine merak salmıştım. Biz bilmece deyince aklımıza ekseriyetle tekerleme suretiyle sorulan, gerekli ipuçları takip edilince herhangi bir eşyaya delalet eden eğlenceli sorular geliyor aklımıza. Muammanın bunlardan farkı; bir isme delalet etmesi imiş. İpuçlarını takip edince bir insan ismine ulaşmanız gerekiyor yani.

İslam Ansiklopedisi’nin ilgili maddesine göre muamma; “şiirde remiz, ima veya işaret yoluyla dolaylı şekilde bir isme delâlet eden söz” olarak tanımlanmış. “Gizlenen isme muammâ, muammayı söyleyene muammâ-gûy, çözene de muammâ-küşâ” deniliyormuş.

Biliyorsunuz, bir beyit iki mısradan oluşur. Genelde de tek beyitten oluşan muammalarda, isimler ikinci mısralarda gizleniyormuş. Hemen birkaç misale bakalım, neşemiz yerine gelsin. Mesela Nâbî’nin kendi ismi için yazdığı muamma çok hoş: “Bende yok sabr u sükûn sende vefâdan zerre / İki yokdan ne çıkar fikr edelim bir kerre”

Muammayı çözmemiz için “İki yoktan ne çıkar?” diye bir düşünmemizi istiyor şair. Bunun için biraz Farsça bilgisi gerekli. Farsçada nâ ve bî ekleri olumsuzluk ekleridir. Nâ-dan1, bî-namaz2 kelimelerinden tanıdıklarınız vardır değil mi? İki yokluk eki nâ ve bî birleşir, şairimizin adı ortaya çıkar.

Yine Emrî’nin, “Gül yüzünde koma hatt-ı anberîn / Giymesin mâtem libâsın yâsemîn” beyti çözümü en kolay muamma örneklerindenmiş.3 Muammayı çözmek için ikinci mısraya odaklanıyoruz; “Giymesin mâtem libâsın yâsemîn”

Yaseminin matem libasını giymemesi söyleniyor. Hemen yasemin kelimesinin başından “matem” manasına gelen “yas” kelimesini çıkarıyoruz. Hop, “Emin” ismi ortaya çıkıyor. En kolay muammalardan birisi olduğu söylenmiş ama bence o kadar da kolay değil. Belki de biz alışık değiliz böyle şeyler çözmeye…

Meraklısı internetten araştırabilir, gerçekten çok güzel muamma örnekleri var. Fakat biz yazımızı bitirirken başka tür bir bilmeceyle bitirelim. Bu bilmeceyi de daha önce Twitter hesabımızdan sormuştuk ama cevaplayan çıkmamıştı. Bakalım okurlardan cevabı bilen çıkacak mı?

Yine eski matbu bir Osmanlıca eserin arasında denk geldiğim küçük bir kağıt parçasına el yazısıyla yazılmış bir bilmece bu. İlk iki buçuk satırda bilmece, Bezzâzî adlı bir alimden Arapça olarak aktarılıyor. Devamında cevap Türkçe olarak veriliyor.

Soru şöyle; “Yanında on adam olan bir kadın gördüm ve sordum: Bu adamlar senin neyin olur? Dedi ki: Birisi benim eşimdir, beş tanesi kölemdir ve dört tanesi kardeşimdir ve hepsi bir batından doğmadır (hepsi kardeştir). Bu nasıl olur?”

* * *

Hakikaten, bu nasıl olur?

Eğer Osmanlıca metni okuyabilirseniz cevap fotoğrafta mevcut. Okuyamazsanız da problem değil, bir dahaki ay cevabı veririz inşaallah!

Dipnotlar:
1) Dân, Farsça “bilen” manasına gelirken; başına olumsuzluk eki “nâ” gelip “nâ-dan” olduğunda, “câhil, bilmez, bilgisiz (kimse)” manalarına gelir. Risale-i Nur’da geçen “Ey nefs-i nâdân!” ibarelerini hatırlarsınız.
2) Türkçede “beynamaz” olarak kullanılan kelimenin aslı, “namazsız” manasına gelen “bî-namaz” kelimesidir.
3) TDV İslam Ansiklopedisi, Muamma maddesi

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*