En çok övündüğümüz politikamız sağlık politikası olsa da ne sağlık personelleri ne de hastaneye başvuranların, hallerinden memnun olduğu söylenemez. Bu yazıda bir doktor gözüyle sağlık sistemimiz ele alınacaktır.
Sağlık sistemini de hasta sedyesine yatırdığımızı farz edelim ve sağlıkta gördüğümüz problemleri sıralayalım. Göreceğiz ki; sağlık sistemini iyice tetkik etmek gerekir ki, problemler tespit edilsin. Çünkü problem tespit edilmeden çözüme ulaşmak güç olacaktır. Önce teşhis, sonra tedavi.
Öncelikle sağlık personellerinin çalışma şartlarından bahsedecek olursak; çok zorlu şartlarda çalıştıkları söylenebilir. Bu zorluk, hastanedeki yoğunluğa bağlı artmaktadır. Doktor, hemşire, tıbbî sekreter ve hastane personeli gibi birçok alanda görev yapan sağlık personelleri; çoğu zaman işlerin sıkıştığından, yetişmediğinden şikayetçidirler. Bilhassa doktorların, nöbet şartlarında çoğu zaman tek başına onlarca hasta ve hasta yakını ile muhatap olmaları gerekmektedir ve ilk elden sorumlu olmaları hasebiyle üzerlerinde büyük bir yük taşımaktadırlar.
Zorlu çalışma şartları, maddî açıdan tatmin edilmemeleri ve kendilerini güvende hissetmemeleri gibi çeşitli problemler sebebiyle doktorların devlet hastanelerinden istifalarını verip ayrılmaları, bunun neticesinde birçok hastanede doktor sayısının yetersiz kalması, yeterli doktor olmayışı sebebiyle de hastanenin yükünü sınırlı sayıda doktorun çekiyor olması Türkiye sağlık sisteminin ana problemlerinden biri olarak görünüyor.
Hastanede geçirilen 24 saatlik nöbetlerin, bu süreçte çoğu zaman dinlenmeye vakit bulamayıp uykusuz kalınan gecelerin ve hatta işlerin yetişmemesi durumunda buna eklenen 3-5 saatin, doktorların memnuniyetsizliğinde önemli bir payı olduğunu düşünüyorum. Doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının yorgun ve memnuniyetsiz olduğu bir hastanede hastaların ne kadar memnun olacağını da düşünmek gerekir.
Bir doktorun kendilerini güler yüzle karşılamasını herkes ister. Elbette hastaların hastalıkları ve tedavi süreciyle ilgili bilgi almaya hakları da vardır. Lâkin gerçek şu ki; günde 130 hasta bakan bir doktorun; sivil hayatta ne kadar güler yüzlü ne kadar hoş sohbet biri de olsa, gün içinde hastalara bilgi vermeye ve onları güler yüzle karşılamaya mecali kalmamaktadır.
Çalıştığım hastanede bir İç Hastalıkları polikliniğinde günde 130 hasta bakan arkadaşımın, hastaneye sabah 6.30’da geldiğini ve akşam 18.30’da hastalarını bitirdiğini duyunca epey üzülmüştüm. Gün içinde arkasındaki suya uzanmaya dahi vakti olmayan, öğle arasına yemek yemeye gidemeyen, polikliniğe geçtikten sonra kilo kaybı yaşadığını ve stresli günler geçirdiğini söyleyen bu arkadaşımın; tüm bunların üzerine bazı hastalara randevusuz geldiği için onları sıraya alamayacağını söylemesiyle hakarete maruz kaldığını ve idareye şikâyet edildiğini duymam beni epey hayal kırıklığına uğratmış ve geleceğe dair ümitlerimi karartmıştı maalesef. Hekimlik mesleğinin bu kadar ayaklar altına aldığı bir dönem var mıdır? “Bana bakmak zorundasın” gibi bir düşünceyle doktoru baskı altına almak ve bunun üzerine idarenin de doktorun değil hastanın tarafında olması, hekimlik mesleğinin acı hallerini ortaya koyuyor.
Randevu bulunamaması hastalar için ne kadar problemse, kapasitesinin üzerinde hasta bakmak da hekimler için o kadar problem teşkil etmektedir. Bir hasta ile ilgili gözden kaçırılacak önemli bir şey belki de bir hastanın hayat kalitesini etkileyecek ve hastalığını ilerletecektir. Yoğun çalışma şartları ise birçok şeyin atlanmasına, meslekî hatalar yapılmasına sebep olmaktadır.
Polikliniğin yanından geçtiğimde gördüğüm o kalabalık ve kaos ortamı, bir doktor olarak beni endişelendiriyor. Mahşer meydanı gibi; birçok insanın yalnızca kendini düşündüğü ve sıra kavgalarının yaşandığı o ortamda insanlara nasıl şifa vesilesi olunacak ve orada o insanlara nasıl sağlıklı bir sağlık hizmeti sunulacak? Hastaneler, hastaların daha da hasta olacağı bir yer olmak yerine; stresten uzak, rahat ortamlar olmalıdır. Ancak birçok hastanede bu durumun aksinin yaşandığı aşikardır.
Sağlıkta şiddet meselesine gelirsek; bence bunun en önemli sebebi iletişim eksikliğidir. Hasta ve hekim arasında sağlıklı iletişim olmaması birçok problemin kaynağıdır. Bu iletişimsizliğin önemli bir sebebi ise iki-üç dakikada bir hasta bakmaya mecbur kalınmasıdır. Hastaya ve yakınlarına doğru ve gerekli bilgilerin aktarılmaması, hastanın kendi tedavi süreciyle ilgili ümitsizliğe kapılmasına ve doktorunun yetersiz olduğunu düşünmesine sebep olmaktadır. Oysa tedavi süreciyle ilgili detaylı bilgilere sahip olan, kullanacağı ilaçların yan etkilerini bilen, hastalığı sürecinde karşılaşabileceği problemlere hâkim olan bir hasta; doktordan şikayetçi olmak değil, kendisini aydınlatması sebebiyle doktora saygı duyacaktır. Endişeleri giderilen bir hasta, şiddete meyletmeyecektir.
Ülkemizin her yerinde birçok sağlık ocağı mevcuttur. En rahat ulaşılabilen sağlık kuruluşları olan bu birimler; 1. basamak sağlık kuruluşu olarak geçer. Ancak bir hastanın hastalığa yakalandıktan sonra sağlık ocağına deği,l direkt 3. basamak olan bir şehir hastanesine başvurması, başlı başına sistemsel bir problemdir. Bunda sağlık ocaklarına yeterli desteğin verilmiyor oluşu, tıbbî malzeme ve tetkiklerin yeterli seviyede olmaması etkili faktörlerdir. Böyle olunca en basit hastalıkta hastaneye başvurulmakta ve ağır hastalar belki de bu sebeple randevu bulmakta zorlanmaktadırlar.
Evet, sağlık alanında bunlar gibi birçok problem mevcuttur ve düzeltilmeyi bekler. Nasıl ki bir insan hastalandığında iş yapamaz hale gelir. Ve bundan sadece fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da etkilenir. Ve imanı da yoksa ya da zayıfsa bütün bütün ümidini kaybeder. İşte bir ülkedeki sağlık sistemi de hastaysa, bu her alana yayılacak ve tüm ülke bundan maddî-manevî etkilenecektir.
İlk yorumu siz yazın