“Sahipsiz hayvan problemine geç de olsa kanun düzeyinde bir çözüm üretilmesi sevindirici.”

Veteriner Hekim Bekir Torun kimdir?

1974 yılı Samsun, Çarşamba doğumlu olan Bekir Torun; İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden 1997 yılında mezun olmuştur. Kendisi Sakarya’da 27 yıldır serbest veteriner hekim olarak çalışmaya devam etmektedir.

Hayvan sevgisinin sınırları ne olmalı? İnsanın diğer mahlukat arasındaki yeri nedir? Çünkü bazı çevreler “İnsanın diğer varlıklardan bir farkı, üstünlüğü yok,” fikrini empoze/ilka etmeye çalışıyor. Halbuki insan halife-i arzdır. Diğer mahlukattan, üstündür, mahlukat onun için yaratılmış, onlar üzerinde tasarruf yetkisi verilmiştir.

Evet, soruda da ifade ettiğiniz gibi insan, “halife-i arz” olması ile yaratılan bütün mahlukatın üzerinde bir mevki sahibidir. Bununla birlikte onlara karşı sorumlulukları ve mesuliyetleri de vardır. Yaratılan bütün mahlukat insanın hizmetine sunulmuşken; insan, sosyal hayatında bu mahlukattan azamî derecede istifade eder. Fakat zulmedemez ve şeriatın sınırları dışında hayat hakkını gasp edemez.

Son düzenleme ile Meclisten geçen “Köpek Yasasının” eğrisi doğrusu nedir, daha iyi olabilir miydi? Daha öncesinde nasıl tedbirler alınabilirdi?

Son yıllarda artarak devam eden, insan sağlığını ve hayat konforunu etkileyen, “sokakta gezen sahipsiz hayvan” problemine geç de olsa kanun düzeyinde bir çözüm üretilmesi sevindirici.

Hekimliğin birinci şartı; hastalığı, problemi teşhis etmek olması noktasında sahipsiz hayvanlar konusunu irdeleyecek olursak öncelikle “sokak hayvanları” ibaresi oldukça yanlış. Çünkü sokaklar, parklar, evcil hayvanların yaşama alanı değildir.

Sahipsiz hayvanların yaşama alanları insanların yanı, ikamet yerleri ve bahçeleridir. İlk olarak sahiplendirilme teşvik edilmeli ve kolaylaştırılmalı. Sahiplendirilen hayvanların hayvan kayıt sistemi üzerinden üreme kontrolü sağlanmalı, doğacak yavrular bakılamadığı takdirde barınaklara teslim edilebilmeli.

Hayvan popülasyonunun artmasındaki en büyük etkenlerden bir tanesi de hayvan sahiplerinin veteriner kliniklerinde yaptırmış olduğu karma aşılar. Yapılan yüz binlerce dost aşı, ölüm oranlarını %99 oranında azaltıyor. Buna çare olarak da aşı fiyatları lüks vergilendirmeye tâbi tutulabilir.

İkinci olarak; şimdiye kadar uygulanan “topla-kısırlaştır-sokağa bırak” yöntemi, problemlere çare olamamış ve mevcut problem artarak devam etmiştir. Her ne kadar kısırlaştırma planlı ve düzgün yapılamadıysa da bunun tek başına bir çare olmadığı anlaşılmıştır.

“Topla-kısırlaştır-sahiplendir. Yoksa barınakta bak” şeklinde olan yeni yasanın uygulayıcısı olan merkezî yönetimin, üzerindeki yükü ve sorumluluğu mahallî idarelere atarak uygulamaları zorlaştırdığı kanaatindeyim. Yine de sosyal sorumluluk çerçevesinde merkezî idare, yerel yönetimler ve evcil hayvan dernekleri kavga etmeden üzerlerine düşen vazifeleri hakkıyla yaparlarsa problemin en aza indirgendiğini göreceğiz.

Sizce insan, kendi isteğiyle başka varlıkların hayatına son verebilir mi? Onları uyutabilir mi?

Sahipsiz hayvanların yakalandıktan sonra hastalık bulaştırıcılığı ve saldırganlığı göz önünde tutularak, veteriner hekim kontrolünde uyutulması tartışılan bir konu. Meclis görüşmeleri esnasında kanun tasarısında ilk olarak kedi ve köpekler varken, kedi ibaresi kaldırılıp (mübarekliğinin kerameti olsa gerek) sadece köpeklere münhasır kaldı. Fakat medya ve basın, sokakta gezen köpeklerin dışkı ve idrarları vasıtasıyla çevreye yayılan çok sayıda parazit, virüs ve bakterinin insan sağlığını tehdit edici boyutta olması meselesine hiç değinmedi.

Ülkemizde on seneyi aşkındır insanlarda uyuz ve pire vakalarındaki artışın bir sebebi de başıboş köpeklerin varlığıdır. Viral olarak da en önemlisi kuduz vakasıdır ki, ülke olarak çözemediğimiz insanlık ayıbımızdır. Yine “kist hidatik” dediğimiz köpek dışkısından bulaşan, iyi yıkanmamış gıdalar vasıtasıyla geçen parazitlerin insanın karaciğer ve akciğer gibi hayatî organlarında sebep olduğu hastalık gibi, hayvanlardan insana geçen yüzlerce önemli hastalık varken hâlâ sahipsiz hayvanların sokakta dolaşmalarını istemek, medenî insanlığa yakışacak bir durum değildir.

İnsanoğlunun bütün mahlukat üzerindeki tasarruf yetkisi onun kudretine değil, acizliğine binaen verildiğinden; Barla Lahikası’nda geçtiği üzere, “Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tâzip edip katledemezsin. Ve hâkezâ, bütün sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi olan Mihmandar-ı Kerîm-i Zülcelâl’in kavânîn-i şeriatı dairesinde tasarruf etmek gerektir.” hakikati ışığında, lüzum görülürse şer’î ölçüler içerisinde tasarruf edilebilir. Uyutma meselesi de bu şer’î ölçüler ışığında değerlendirilmeli, konunun muhatapları sessiz kalmamalı ve bir görüş beyan etmelidirler. Böylece uygulayıcı olan mahallî idarecileri, veteriner hekimleri sorumluluktan kurtarmalıdırlar.

Son olarak her meselede olduğu gibi insanoğlu, kâinatta Cenabı-Hak tarafından konulan fıtrat kanunlarına uygun hareket etmeli ki bu problemi hakkıyla çözebilsin.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*