Tıbbın nihayeti ve hakikati Hakîm-i Mutlak’ın Şâfî ismine dayanıyor

وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪[1]

sırrınca, her şeyden Cenab-ı Hakka karşı pencereler hükmünde çok vecihler var.

Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikati, esma-i İlâhiyeye istinad eder. Her bir şeyin hakikati, bir isme veyahut çok esmaya istinad eder. Eşyadaki sıfatlar, sanatlar dahi, her biri birer isme dayanıyor.

Hatta hakikî fenn-i hikmet, Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıp Şâfi ismine ve fenn-i hendese Mukaddir ismine, ve hakeza, her bir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi; bütün fünun ve kemâlât-ı beşeriye ve tabakàt-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatleri esma-i İlâhiyeye istinad eder.

Hatta muhakkikîn-i evliyanın bir kısmı demişler: “Hakikî hakaik-ı eşya, esma-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir. Hatta bir tek zîhayat şeyde, yalnız zâhir olarak yirmi kadar esma-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir.”

Sözler, YAN, İstanbul-2023, s. 704

* * *

Meselâ, tıp bir fendir, hem bir sanattır. Onun da nihayeti ve hakikati Hakîm-i Mutlak’ın Şâfi ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde Rahîmâne cilvelerini, edviyelerde görmekle, tıp, kemâlâtını bulur, hakikat olur.

Sözler, YAN, İstanbul-2023, s. 295

* * *

وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْىِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِ [2]

Kur’ân, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nasıl ahlâk-ı ulviyesine ittibaa beşeri sarihan teşvik eder; öyle de, şu elindeki sanat-ı âliyeye ve tıbb-ı Rabbanîye remzen tergib ediyor. İşte şu ayet işaret ediyor ki: “En müzmin dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise, ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Me’yus olmayınız. Her dert, ne olursa olsun, dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz! Hatta ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür.”

Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı işaretiyle manen diyor ki: “Ey insan! Benim için dünyayı terk eden bir abdime iki hediye verdim: Biri manevî dertlerin dermanı, biri de maddî dertlerin ilâcı. İşte ölmüş kalpler nur-u hidayetle diriliyor. Ölmüş gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilâcıyla şifa buluyor. Sen de benim eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalış, bul! Elbette, ararsan bulursun.”

İşte beşerin tıp cihetindeki şimdiki terakkiyatından çok ilerideki hududunu, şu ayet çiziyor ve ona işaret ediyor ve teşvik yapıyor.

Nihayeti ve hakikati Hakîm-i Mutlak’ın Şâfi ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde Rahîmâne cilvelerini, edviyelerde görmekle, tıp, kemâlâtını bulur, hakikat olur.

Dipnotlar:
1) Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
2) Allah’ın izniyle anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirir ve ölüleri diriltirim. (Âl-i İmran Suresi: 49.)

Avatar photo
Bediüzzaman Said Nursî hakkında 109 makale
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*