Gökdelenler mi? Piramitler gibi Firavun kompleksi…
BASAMAK
Yok, yok! Yaşamak bir sanat… Onun da çıraklığı, kalfalığı, ustalığı var. Sinan olacaksan bu basamakları tırmanacaksın. (Olamamak da var.)
ÜSLÛP
İnsanca konuşmadıktan sonra… Nece konuşursak konuşalım; ne fark eder ki!
VEDÂNIN FOTOĞRAFI
Ha batan gün…
Ha biten ömür…
Vedâlar çok telâşlı anne!
HAYATA GECİKMEK
Acele etme; yolu kaçıracaksın! Acele edip de hayata geç kalma!
PAHALI VE FÂNÎ
Paylaşılamayan dünya; milyonların kanına, gözyaşına mal olacakmış demek!
ELİMİZ DEĞDİĞİNDE
Risale: “Beşerin bulaşık eli…” demiş mi? Demiş. Bak işte; kirlettin kendini ve bu âlemi.
Dağları, denizleri, havayı n’ettik böyle! Yetmedi; insanlığımız da kir pas içinde… Dahası gözyaşı, kan içinde… Sahi ne için bunca vahşet?!
KONU(M)
Şimdiki medeniyetin geldiği (nokta…) Ortada… Ortada kaldı (insanlık!)
ALDANIŞ
İnsanlık, karşılıksız aşklarını büyük faturalarla ödüyor.
ADRES
Niye öyle dedin ki Kemal?
“Dönülmez akşamın ufkunda (mı)yız?
Vakit çok (mu) geç?”
ÖLÜMÜ UNUTUŞ
Ey dünyaya sığamayanlar! Ey hırs küpleri! Ey cimriler! Ey emelleri bitmeyenler! Ölüm diye bir şey var!
YAŞAMAK/SIZLAR
Yaşamak, zor değil; zorlaştırılıyor. Köyündeki, dağındaki adamları; şehirlere niye mecbur/mahkûm ettik ki… Sularımızı naylon şişelere doldurduk. Ekmeklerimizin kokusunu savurduk. Meyvelerin tadını şaşırdık. Yaktık ormanları, kestik havasını şehirlerin. Yükleri, biz yüklendik; şimdi etrafa bakıyoruz; birileri el atsın deyu…
VAKİTTİR; GELİR
Her şey vaktinde geliyor da… sıra ölüme gelince; adını erkene çıkaranlar… Erken ne geç ne?! Geç efendi geç!
DOKTOR VE YÂR
“Doktor kim?
Başına gelen…”
Yâr kim?
Seni seven…
EYLÜL
Yaprakların sesinden belli;
Sonbaharın ürperdiği…
Eylül rengi…
Sözleri…
Ve besteleri…
HATIRA (UZAKLIĞI…)
Hatıralar dökülür her yanımızdan…
…ki bölük pörçük…
Hayatımızdır bu;
Toplayamadığımız.
ADIMIZ
Değişmeyiz biz. Adımız neyse o!
Adımız: İnsan.
SERMAYE
Hepsi bu: Her nefes; ilk ve son!
GAFLET
Belki de unuttuk yaşamayı;
Sevmeyi hani (yani!)
GEZERGÂH OKUMALARI
Hayatımızın her ânı n/akış n/akış Esmâ… Oku, oku, oku!
YOL BOYU
Belki gökyüzüne bakmamışsındır, bugün;
Bakıver! Yaşıyorsun şu ân; unut telâşeleri! Elini kalbinin üstüne koyuver!
Biraz yaşamayı dene; yum gözlerini de hayatı dinle!
ÇIKIŞ YOLU
Dünya takıldı:
Silah sesleri, kan kokusu…
Can korkusu sokaklar…
“Çıkış Yolu” tabelası arıyor.
TEŞHİS
Teşhis: Kalp yetmezliğinden âşık olamama ile karşı karşıya…
TÜRKÜ
Bir of çeksem…
Şu istibdat yıkılsa…
FOTOĞRAF “KERE”LERİ
Geri kalmış ülkelerin (fotoğrafının) her “kere”sinde müstebitleri görürsünüz. Onlar her şeyi bilir(!) [(“Düdük”)] çaldılar mı dünya hizaya geçer(!) Silahların çatırtısından; kalemlerin cızırtısını duyamazsınız.
HAYAT VE ÖLÜM
Çoğumuz için incik boncuk şeylerin peşinde koşarken geliyor ölüm. Hayatla göz göze gelmeden; ölümle yüz yüze geliyoruz. Haydi hayatla yüz göz olduk; ölümle de olabilecek miyiz! Ey sevgili hayat; benim ne yapmamı istiyorsun, diye soruyor muyuz? Ey ölüm; gel şöyle bi’ konuşalım, diyor muyuz? Beni oyalama; işe mi geç kalıyorum, diyorsun? Daha senin işin çok; güle güle!
İlk yorumu siz yazın