“Şehirler bozulursa dağlara çıkın”1 demiş Bediüzzaman. Şehirler bozuldu mu bilmem. Kimi için hâlâ bir hayal, kimi için boğucu beton yığınları “metropol” dedikleri. İnsanların dağlara, köylere kaçtıkları ise bir gerçek. Belki de fıtratın iktiza ettiğini yaşamak istiyor artık insan, medeniyetin tüm cilvelerini temaşa ettikten sonra.
Evet, insanın asırlardır çalışıp inşa ettiği medeniyeti elinin tersi ile itip bâkir topraklar arama uğraşına girmesi hayret verici bir durum diye tabir edilebilir. İnsanlık; başına gelen salgın, yalnızlık, ruhî bunalımlar gibi hadiselerden kurtulmak için böyle bir yol seçmiş gibi gözüküyor. Kimisi yıllarını harcadığı ihtisasını bir çırpıda siliyor, kimi kendi mesleğini kırsalda yapmanın yollarını arıyor. “Şuraya bir kümes. Şuraya da biraz domates, biber diker geçiniriz” diyor…
Peki kim bunlar?
Aslında herkes emekli olmuş, artık dünyadan elini eteğini çekmiş altmış yaş üstü bireylerin kırsala göçtüğünü düşünüyor olabilir. Tabiî onlardan göç edenlerin sayısı da yadsınamayacak kadar fazla. Fakat yirmi ila otuz yaş arasındaki bireylerin son beş yılda ciddî bir şekilde metropol dışına taşındıkları, ya orada kendilerine bir iş kurdukları veya kendi işlerini oradan yürüttükleri görünüyor.
Türkiye’nin elinde barındırdığı genç nüfus oranının fazlalığı ve bu fazlalığın işsizlik oranının büyük bir kısmını teşkil ettiğini düşünecek olursak; mevcut ve olası bu göçlerin ülke ekonomisi ve istihdam açığına ileriki yıllarda çok müspet etkileri olacak gibi gözüküyor. Her ne kadar yirmi birinci yüzyıl sonrası yeni nesil; topraktan kopuk, zanaat ve iş yapma becerisi açısından kısıtlı olsa da, inşa edilen medeniyetin güzelliklerine en iyi hâkim olan ve bu hâkimiyeti kendi hayatına adapte edebilecek olma yetisine de en iyi namzet olan yine bu nesil gibi gözüküyor.
Avrupa’da işleri eline alan ve modern tarım ve hayvancılık ile az mesai harcayıp çok ürün ve netice almayı başaran gençlerin sayısının ülkemizde de artması aslında bu göçlerin birkaç yıl içindeki neticeleri olacak. Bu göçler, tarım ve hayvancılık ülkesi olan vatanımızı, belki yeniden hak ettiği yerlere getirip üzerimize yapışan şu aç kalma korkusundan kurtarabilir diye düşünüyorum.
Peki, gençler kırsala dönmeyi gerçekten düşünüyor mu? Yoksa şu an bu bir furya mı? Sadece şehir hayatından bunalan bir gruptan mı ibaret kalacak?
Baktığımızda şehirde yaşam zorlaştı. Meslekî açıdan baktığımızda; aynı mesleğe sahip on binlerce genç, kısıtlı ve benzer pozisyonlar ve çalışma alanları için rekabet halinde. Hem yukarıda bahsettiğimiz gibi ellerinde çok fazla bir becerileri yok; hem çoğu genç, üniversitelerin kendilerini sadece birkaç yıl daha oyalayıp hayata geç attığının farkına varmış gibi gözüküyor. Denklemin sol kısmı az buçuk inşa edildiğine göre sağ kısmına da bakmak lazım. Netice; kırsala dönüş.
Popülasyon olarak zayıf, rekabeti minimum olan, insanın gelişimine ciddî katkıları olan bir alandan bahsediyoruz. Medeniyetin güzellikleri de cabası. Gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu, adeta bir zaruret halini almış olan şu internet dahi, metropolden kilometrelerce ötede de olsa varlığını tüm sıcaklığı ile hissettiriyor. Olaya biraz da küresel açıdan bakacak olsak; dünya hızlı bir gıda ve su kıtlığına doğru gidiyor. Küresel ısınma, yıllık bazda daha önce hiç olmadığı kadar artış gösteriyor. Bu problemlerin, hem bireysel hem küresel çapta ciddî müspet neticeler verecek çözümlerinden biridir aslında kırsala/köye dönüş. Hem de rafineleşmiş hayattan sıkılan insanların arayışı olan doğal ürünleri kendi yetiştirme fırsatını sunar insana. Meyveyi dalından yemeyi, sabahın huzurunu en yakından temaşa etmeyi vaat ediyor çünkü. Günahların pençesinden olabildiğince uzaklaşmayı, biraz olsun huşuyu takdim ediyor.
Orada, uzakta duran köyümüz; artık yaşadığımız, ürettiğimiz, hissettiğimiz bir yer olabilir. E o zaman ben, gelecek planlarınıza köye dönmeyi de dahil edin, derim…
İlk yorumu siz yazın