Yusuf’un şahidi, Cüreyc’in sahibi

(Bu yazı, Bizim Aile’nin Eylül sayısında Yasemin Güleçyüz’ün kaleminden çıkan Hz. Maşita ile ilgili yazı üzerine yazılmıştır.)

Geçen ay Bizim Aile’yi elime almış karıştırırken ilgi çekici bir başlıkla karşılaştım; “Bir Barla hatırası: Hz. Maşita”. Daha önce hiç duymadığım bir Sahabî sandım önce kendisini. Meğerse firavun zamanında yaşamış mübarek bir hanımmış. Hikâyesi ise çok ibretli. İlk defa duyduğum ve çok şaşırdığım bu hikâyeyi hemen araştırmaya başladım.

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçen bir hadîse göre; Peygamberimiz (asm) miraca çıktığı gece, bir yerde çok güzel bir koku alarak bu kokunun ne olduğunu Cebrail’e sorar. Cebrail: “Bu koku Firavun’un kızının berberi/tarakçısı1 olan kadının ve çocuklarının kokusudur.” der.

Peygamberimiz olayın aslını soruduğunda, Cebrail (as) kadının kıssasını anlatır. Uzun versiyonunu merak edenleri Bizim Aile’ye havale edelim. Kısaca; iman ettiği ortaya çıkan Hz. Maşita ve çocukları, imanlarına karşılık firavun tarafından dehşetli bir azaba uğratılırlar. Önce Hz. Maşita’nın çocukları sıra ile eritilmiş bakır çukuruna atılır. Sıra emzirme çağında olan bebeğe gelip de annesi bu sahneye dayanamadığında, bunu gören bebek Allah’ın izniyle konuşmaya başlar ve Hâkim’in rivayetine göre: “Anneciğim sabret, şüphesiz sen hak yoldasın” der. Ve nihayet kadın bu çocuğuyla birlikte oraya atılırlar.

İbni Abbas bu hadisi anlattıktan sonra, şu bilgiyi de eklemiş: “Dünyada şu dört bebek konuşmuş: Yusuf’un şahidi, Cüreyc’in sahibi, Meryem oğlu İsa ve Firavun’un kızının berberi/tarakçısının oğlu.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/30-31)2

İşte size aktarmak istediğim asıl mesele burada başlıyor; bebekken konuşanlar… İbn Abbas’ın rivayetinde geçen isimlerden bir tek Hz. İsa’yı biliyordum. Maşita’nın oğlunu da yeni öğrenmiştim. Fakat Cüreyc’in sahibi ve Yusuf’un şahidi denilen bebeklerin hadisesi neydi ki acaba?

“Cüreyc ile ilgili değişik silsilelerle gelen hadislerdeki bilgilere göre olay şöyle cereyan etmiştir: Benî İsrâil’den Cüreyc (bir başka rivayette Cüreyc er-Râhib) adında bir kişi dünya işlerinden memnun olmadığı için kendisine bir mâbed (savmaa) inşa eder ve orada ibadete çekilir. İbadetle meşgul olduğu bir sırada annesi kendisini görmek üzere mâbedine gelir ve oğluna seslenir. O anda namaz kılmakta olan Cüreyc, ibadetini yarıda bırakıp annesine cevap vermesinin doğru olmayacağını düşünerek namazına devam eder. Annesi oğluna üç defa seslendiği halde cevap alamayınca ona ölmeden önce kötü bir kadının şerrine uğraması bedduasında bulunur. Daha sonra bir gün Cüreyc mâbedinde iken bir kadın onu yoldan çıkarmak amacıyla gelir ve kendisine zina teklifinde bulunur, fakat teklifi reddedilir. Bunun üzerine kadın, mâbedin yanında koyun gütmekte olan bir çobanla ilişki kurar ve ondan hamile kalarak bir oğlan doğurur; çocuğun babasının da Cüreyc olduğunu söyler. Halk zâhid olarak tanıdığı Cüreyc’le ilgili haberi duyunca ona hakaret eder ve mâbedini yıkar. Bu iftira üzerine Cüreyc abdest alıp namaz kıldıktan sonra çocuğa, ‘Baban kim?’ diye sorar; çocuk da, ‘Çobandır’ cevabını verir. Başka bir rivayete göre Cüreyc bir dal alarak beşikteki çocuğa dokundurur ve, ‘Baban kim?’ diye sorar; o da, ‘Çoban’ diye karşılık verir (İbni Hacer, VI, 482).”3

Yusuf’un şahidi ise Hz. Yusuf’un kıssasında geçen ve ayette “kadının akrabasından biri” olarak tavsif edilen bir bebek imiş.4 Fesubhanallah, rivayette konuştuğu ifade edilen dört çocuktan üçü (Hz. İsa, Yusuf’un şahidi ve Cüreyc’in sahibi) bir zina iftirasını yalanlamak için Cenab-ı Hakk tarafından konuşturulmuş… Belki böyle çirkin bir iftirayı böyle temiz fıtratların yalanlamasında ayrı bir hikmet var.

Bu konuşan bebekler meselesini araştırırken farklı bir rivayete daha denk geldim:

“Muhammed b. Sîrîn kanalıyla rivayet edilen hadise göre beşikte üç kişi konuşmuştur. Bunlardan biri Hz. İsa, diğeri Cüreyc hadisesindeki çocuk, üçüncüsü de Benî İsrâil’den bir kadının çocuğudur.

…Bu kadın çocuğunu emzirirken yanından gösterişli bir süvari geçmiş, kadının, ‘Allahım! Benim çocuğumu da bu atlı gibi yiğit yap’ diye temennide bulunması üzerine çocuk memeyi bırakmış ve, ‘Allah’ım! Beni onun gibi yapma’ diyerek emmeye devam etmiştir. Daha sonra kadın dövülen ve işkenceye tâbi tutulan bir câriyenin yanından geçmiş ve evlâdının onun durumuna düşmemesini dileyince çocuk yine annesinin memesini bırakarak, ‘Allahım! Beni bu kadın gibi yap’ demiştir. Bunun üzerine kadın oğluna kendisininkilere aykırı dileklerde bulunmasının sebebini sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: ‘Anneciğim! O heybetli atlı bir zâlimdi. Câriyeye gelince onun için zina etti diyorlar, halbuki zina etmemiş; çaldı diyorlar, halbuki çalmamıştır. O mâsum kadın ‘Allah bana yeter’ demek suretiyle O’na sığınmaktadır’”5

Garip… Her zaman görünene aldanmamak, çocuklarımıza dua ederken de dikkatli olmak lazım demek.

Geçen ayki bilmecenin cevabı:

“Mesela bir avrat bir cariye alup, altı dahi abd abdler cariyenin evladları olarak altı abdin birisini âzad edüb ânâ kendüsini nikah etdi. Bu takdirce birisi zevci olur, beşi abdi olur. Ol cariyeyi pederine bey’ (satmak) veya hibe eder. Ba’dehu (ondan sonra) pederinden dört evlad eder. Ol dört evlad karındaşı olur.”

Dipnotlar:
1) Muşt, Arapça tarak demektir. Mâşita da; tarak tarayan, bizim kullandığımız manada “kuaför” gibi bir anlamı ifade ediyor.
2) Tıklayınız.
3) “CÜREYC”, TDV İslâm Ansiklopedisi
4) “Yusuf, ‘Asıl kendisi benimle birlikte olmak istedi’ dedi. Kadının akrabasından biri şöyle bilirkişilik yaptı: ‘Eğer [adamın] gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir; adam yalancıdır. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir; adam doğru söylemektedir.’” (Yusuf, 26-27)
5) “CÜREYC”, TDV İslâm Ansiklopedisi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*