İnsanda kaderin sikkesi lisandır

İnsanda kaderin sikkesi lisandır. İnsaniyetin sureti ise, sahife-i lisanda nakş-ı beyan tersim ediyor. Lisan-ı mâderzâd ise, tabiî olduğundan, elfaz davet etmeksizin zihne geliyor. Alışveriş yalnız mana ile kaldığından, zihin çatallaşmaz. Ve o lisana giren maarif, “nakş-ı ale’l-hacer” gibi bâkî kalır. Ve o ziyy-i lisan-ı millî ile görünen, her ne olursa, me’nus olur.

Eski Said Dönemi Eserleri (D.H.Örfî), Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 149

* * *

Efkâr ve hissiyatın mecra-i tabiîsi nazm-ı maânîdir. Nazm-ı maânî ise mantıkla müşeyyeddir. Mantığın üslûbu ise, müteselsil olan hakaika müteveccihtir. Hakaika giren fikirler ise, karşısında olan dekaik-ı mahiyatta nâfizdirler. Dekaik-ı mahiyat ise, âlemin nizam-ı ekmeline mümid ve müstemiddirler. Nizam-ı ekmelde her bir hüsnün menbaı olan hüsn-ü mücerred mündemicdir. Hüsn-ü mücerred ise mezaya ve letaif denilen belâgat çiçeklerinin bostanıdır. Çiçeklerin bostanı, cinan-ı hilkatte cilveger olan, ezhara perestiş eden ve şair denilen bülbüllerin nağamatıdır. Bülbüllerin nağamatına aheng-i ruhanî veren ise, nazm-ı maânîdir.

Hâl böyle iken, Arap’tan olmayan dahîl ve tufeylî Acemîler, belâgat-i Arabiyede üdeba sırasına geçmeye çalıştıklarından, iş çığırdan çıktı. Zira bir milletin mizacı, o milletin hissiyatının menşei olduğu gibi, lisan-ı millîsi de hissiyatının ma’kesidir. Milletin emziceleri muhtelif olduğu gibi, lisanlarındaki istidad-ı belâgat dahi mütefavittir; lâsiyyema, Arabî lisanı gibi nahvî bir lisan olsa.

Bu sırra binaen, cereyan-ı efkâra mecra ve belâgat çiçeklerine çimengâh olmaya çok derece nâkıs ve kısa ve kuru ve kır’av olan nazm-ı lâfız, mecra-i tabiîsi olan nazm-ı manaya mukabele ederek, belâgati müşevveş etmiştir.

Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 93

 

Lügatçe:
belâgat: sözün etkili, güzel ve hitap edilen kimseye, içinde bulunulan duruma uygun düşecek şekilde söylenmesi.

dahîl: hariçten gelen, yabancı.
dekaik-ı mahiyat: mahiyetlerin ve esasların incelikleri, hakikatlerin incelikleri.
elfaz: lafızlar.
hüsn-ü mücerred: her hangi bir boyuta bağlı olmaksızın bizzat güzel olan şey.
kır’av: çorak, verimsiz.
lisan: dil.
lisan-ı mâderzâd: ana dil.
maarif: eğitim, öğretim, bilgi.
mecra-i tabiî: tabiî akış yeri.
me’nus: alışılmış olan, yadırganmayan.
mümid: yardım eden.
müstemid: yardım isteyen.
müşevveş: karmakarışık.
müşeyyed: sağlamlaştırılmış, muhkem.
müteselsil: zincirleme olan, peş peşe gelen.
nâfiz: nüfuzlu, tesirli.
nakş-ı ale’l-hacer: taşa yapılan nakışlar.
nakş-ı beyan: beyanın tasviri, anlatım şekli, ifade etme biçimi.
nazm-ı lâfız: sözlerin, manaya göre değil de kelimelere göre dizimi, mananın lâfza feda edilmesi, sırf söz ve kafiye için düzenlenmesi.
nazm-ı maânî: manaların tertibi, diziliş özellikleri.
nizam-ı ekmel: en kusursuz düzen, en mükemmel sistem.
sahife-i lisan: konuşma sayfası.
sikke: damga, mühür, işaret.
tersim etmek: resmetmek.
ziyy-i lisan-ı millî: millî dil elbisesi, kıyafeti.

Avatar photo
Bediüzzaman Said Nursî hakkında 111 makale
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*