Tuz ve taş üstünde: Suriye’de rejim, savaş ve göç

Zahide Tuba Kor

Suriye’de ayaklanmaların ve akabinde iç savaşın başlamasının üstünden 13 yıl geçti. Türkiye de on yılı aşkın süredir savaştan ve rejimden kaçarak Türkiye’ye iltica eden Suriyelilere ev sahipliği yapıyor. İlk yıllarında onlara merhametle kucak açmış olsak da bu misafirlik fazla uzamaya başladı artık(!)

Ekonomik ve sosyal sıkıntıların baskısı arttıkça -örnekleri dünyanın dört bir yanında da görüldüğü gibi- günah keçisi arayan bakışların toplandığı ilk nokta, toplumun en savunmasız kesimi oluyor: Mülteciler. Bu asılsız suçlamaların hemen ardından da ahlâkî boyutu tartılmamış bir çözüm önerisi geliyor; mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi. Bu söylem, kendi başına mülteci ve sığınmacılar üzerinde söz söyleme, kaderlerine karar verme hakkını kendimizde görme ve kendimizi onlar üzerinde bir otorite addedip sınıfsal bir hiyerarşi kurma anlamında gayri ahlakî olmasının yanında, getirdiği “çözüm önerisi”yle tamamen gayri insanî. Halkın her kesiminde yaygınlaşmış Suriyeli/Arap karşıtı yaklaşım, Suriye ve Suriyelilerle ilgili pek çok argüman üzerine temellendiriliyor. Dolayısıyla bu ırkçı yaklaşımla mücadele edebilmemiz için Suriyelilerin gerçeklerini bilmemiz çok önemli. Bunun da en iyi yolunun Suriyelilerin yaşanmışlıklarına kulak vermek olduğunu düşünüyorum. Röportajlardan oluşan kitabında Zahide Tuba Kor, sözü; ülkelerinden, rejimden, göç ve göçten sonraki deneyimlerinden bahseden Suriyelilere veriyor. Kor, görüştüğü kişileri hem etnik hem meslekî açıdan çeşitli tutarak Suriye’nin ve Suriye toplumunun farklı kesimlerinin farklı yönleriyle anlatılmasını sağlıyor. Böylece kitabı bitirdiğinizde “Baas rejiminin Sünnîlere yaklaşımı nasıldı, Dürzîler ateşlenen ayaklanmalara nasıl tepki verdi, Kürt kesimin Suriye toplumunda yeri nedir?”den tutun; Suriye’deki devrim öncesi siyasî baskıya, savaşın eğitimi nasıl etkilediğine, devrimin nasıl başladığına, Rusya ve İran’ın bölgeye müdahalesine, Suriye hapishanelerindeki akıl almaz uygulamalara, Suriye sivil toplumunun etkinliğine ve Suriyelilerin diasporada çektikleri zorluklara kadar pek çok konuda fikir edinmiş oluyorsunuz.

İnsan hikâyeleri, savaşın ve göçün gerçekliğiyle hakikî anlamda yüz yüze gelebilmek için elzem. Bu noktada farklı kesimlerden hatta farklı ideolojik ve dinî inançtan görüşülen herkesin anlattıklarının örtüşmesi ve anlatılanların Ortadoğu çalışmalarında uzmanlaşmış Kor tarafından tasdik edilmesi, anlatılanların güvenilirliğini tesis ediyor. Kitapta kulağımıza çokça çalınan, Suriyelilere tanınan imkân ve imtiyazlara dair de sorular mevcut. Fakat şeytanî bir zulümden hayatlarını tehlikeye atarak kaçan, yeni bir kültüre ve ülkeye adapte olma çabasındayken emeği sömürülen, memleketleri burnunda tüten ama geri dönemeyen bu insanların hikâyelerini öğrendikten sonra bu insanların bir de bu sorularla ve ayrımcılıkla muhatap olmasından âdeta hayâ ediyorsunuz.

Ancak bu kitap sadece Suriye halkının yaşadıkları hakkında bilgilenmemizi sağlayacak bir kitap değil. İlham veren, bizi harekete geçmeye teşvik edecek yüzlerce sivil kahramanla da dolu. Canları tehlikede olmasına rağmen şehri düşene kadar şehrini terk etmeyip insanlara hizmet eden doktorlar, rejimin zalim müdahalesi başladıktan sonra kısa süre içinde örgütlenip arama kurtarma timleri kuran siviller, göç ettikleri ülkelerde kazandıklarını kendilerine harcamayıp Suriye’deki ailelerine gönderenler, göç ettikten sonra bir araya gelip sivil toplum hareketlerine girişerek zor durumdaki mültecilere yardım edenler… Bu örneklerin yanında, bunca zorluk ve musibetler yaşayıp bu kadar gayretli ve ümitli kalabilen tüm Suriye halkı, nasıl iyi Müslümanlar olunacağına dair bizlere örnek ve ilham oluyor.

Ben kitaptan çok etkilendim. Herkesin, ama özellikle de Suriyelilerle yaşayan biz Türkiyelilerin okuması gerektiğini düşünüyorum. Tüm dünyanın gözü önünde katledilmiş, işkence görmüş, yurtlarından edilmiş, sesleri kesilmiş bu insanların geç de olsa en azından hikâyelerini dinlemek, seslerini duymak ve duyurmak boynumuzun borcu.

Altını çizdiğim, önemli bulduğum o kadar çok kısım var ki, hepsini alıntılamam mümkün değil. Dolayısıyla sadece Suriyelilerin yaşadıkları vahşeti ve Suriye’ye dönmeleri durumunda onları bekleyen akıbeti anlattıkları birkaç yeri aktarabiliyorum ve ayrıntılı hikâyeler için Tuz ve Taş Üstünde’yi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum..

Altını çizdiklerim

“On yıllardır boğulmuş hâlde yaşayan Suriye halkı, kendi hakkı olan şeyleri istedi, daha fazlasını değil. Neydi onlar? Hürriyet, daha insanca ve daha onurlu bir hayat sürmek, yolsuzlukların sona ermesi, seçimlerin şeffaf ve adil şekilde yapıldığı ve yönetimin veraset sistemiyle babadan oğula geçmediği daha demokratik bir ülkede yaşamak. Gösteriler tamamen barışçıldı. Ama rejimin buna cevabı caddelere tanklar yığmak ve havadan bomba yağdırmak oldu maalesef. Kimseye zerrece merhamet edilmedi. İnsanlar evlerinden ve vatanlarından ölüm korkusuyla kaçtılar. İç savaşta merhamet diye bir şey yoktur.”

“Duma’daki katliam nasıldı biliyor musunuz? Düzenli ordu geldi; askerler sokağa çıkmamış ve hiçbir şeye karışmamış sıradan sivil halkı dahi zorla evlerinden çıkartıp sokak ortasında aile aile taradılar.”

“Dönenlerin hepsi de bin pişman ve soranlara ‘sakın dönmeyin’ diyorlar. Suriye’nin içinde durum tam bir felâket. Kuzey Suriye’de de ev kiraları çok yüksek; çadırlarda kalanlar ise kışın donuyor yazın yanıyor. Berbat bir hayata mahkumlar. İş yok, düzgün okul yok. Türkiye’den rejim kontrolündeki bölgelere, hele de Şam’a dönenler ya öldürülüyor ya hapse atılıyor.”

“Mülteci krizi sebep değil, yaşananların bir sonucu. Mülteciler neden geldi yerine asıl sorulması gereken sorular şunlar: Esed neden hâlâ Suriye’yi yönetiyor? Neden biz Suriyeliler vatanımıza dönemiyoruz?”

“Özellikle iktisadî durum feci. Suriye’de iktisadî krizin boyutlarını tahayyül dahi edemezsiniz. Açlık her yere yayılmış durumda.”

“Nereye gideceğiz ki? Evimiz, hiçbir şeyimiz kalmadı. Köyümüz tam bir cennetti, ama her şey mahvoldu, civarda en ufak ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz tek bir dükkân bile yok. Hayat kalmadı. Keşke bunlar yaşanmasaydı da gelmeseydik. İstenmediğiniz yerde yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlatamam size.”

“Suriye’ye insanları zorla geri göndermenin onları ölüme veya sefalete yollamak olduğunu bilmenizi isterim.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*