
Modern zamanların insanı hürriyetine pek düşkündür. Kararlarını kendi vermek ister, duygularını ifade etmek ve imkânı varsa bütün dünyaya haykırarak bunu yapmak eğilimindedir. Tercihlerinin sorgulanması bile hoşuna gitmez. Kendisine zorla bir şey diretilmesine karşı çıkar. Hatta bazen dostlarının bile tavsiyelerini yanlış anlayıp müdahale ediliyormuş gibi zannetmeye meyyaldir.
“Gel bir tekkeye/şeyhe bağlan, onun tavsiye ve direktiflerini kendine rehber tut” şeklinde bir çağrıyı muhtemelen günümüzün “modern” pek çok insanı, hürriyetine bir mâni teşkil ettiğini düşünerek reddedecektir. Tanımadığı bir insanın hayatını yönlendirmesine izin vermeyi kabul etmek ağır gelebilir. Hele bir lokma, bir hırka yeterliliği tezine nefisler cephesinden şiddetli itirazlar gelecektir.
Hürriyetperver(!) modern insan, söz konusu bilim, teknoloji ve yaygın tabirle “trendler” olunca aynı hassasiyetlerle hareket etmiyor sanki. Teknolojinin geliştirilmesinde öncülük eden Apple, Microsoft, Google, Amazon ve Facebook gibi belli firmalar vardır ki onlara “tekge” diyebiliriz (teknoloji ve geliştirme kelimelerinin ilk hecelerini alıp birleştirdik). Tevekkeli, tekke kelimesine yakın bir tabiri boşuna yakıştırmadık, zira bu firmaların önde gelen isimleri de birer teknoloji kutbu gibi davranıyor. Dünya çapında milyonlarca fanboy/müritleri var. Fanboylar kutupların her adımını takip ediyorlar, ağızlarından çıkan her kelimeye, yaptıkları her paylaşıma dikkat kesiliyorlar. Hayran sayfaları ve hesapları var, forumlarda şeyhlerinin ve tekge’lerinin ürünlerini ölümüne savunuyorlar, rakiplerle ağız dalaşına giriyorlar. Ürün/teknoloji lansmanı toplantıları ise apayrı bir konu. Aylar öncesinden o etkinliğe katılmak için davetiye/bilet alanlar, ülkeler/kıtalar aşıp dinlemeye, o etkinliği canlı izlemeye gidenler var.
Eskiden en büyük rekabet Microsofî ve Mackî (mekki diye okuyunuz) tekge’leri arasında yaşanırdı. Bugün farklı alanlarda çekişmeler görüyoruz: Oyun cephesinde Xbox-Playstation, cep telefonunda Iphone-Samsung, mobil işletim sisteminde Android-İOS gibi.
Tekge’ler durmadan piyasaya yeni ürün pompalıyor. Daha birine alışamadan ve bütün özelliklerini anlayıp kullanamadan bakıyorsunuz daha yenisi ve güzeli çıkmış oluyor. İnsanların çoğu, yeni cihaz/teknolojiye ihtiyaç duyduğu için değil, çevresindeki diğer insanlar yenisine geçtiği için eskileri atıp yenisini almaya koşuyor. Satışa çıktığı günün gecesinde bayilerin önünde sıraya girip sabahlayanlar var. Tarikatlarda tekkeyi bekleyen müridler çorba içer ama tekge’leri bekleyen fanboylar CEO’ların daha çok çorba içebilmesi için yarışıyor. Kaç kişi, ciddî bir işlemci gücü, daha geniş depolama kapasitesi veya hafıza ya da çok daha yüksek çözünürlüklü bir kamera ihtiyacına binaen eskisini bırakıp yeni bir ürüne geçiyor acaba?
Endüstride “planlı eskitme” diye bir tabir de var. Firmalar, yeni ürünlerinin satılabilmesi için eskileri bilinçli olarak çalıştırmama/çalışmasını aksatma yoluna gidebiliyor. Eskiden “evladiyelik” tabir edilen ürünler vardı. Evladiyelikler, 10 yıllarca süre boyunca bozulmadan çalışmaya devam ederdi. 40 sene boyunca küçük tamiratlar dışında servis yüzü görmemiş nice beyaz eşya bulunurdu. Şimdilerde üretilen, dijital paneller ve sensörlerle donatılmış, internete bağlanabilen dokunmatik ekranlı cihazlar ise pek bir narin. Garanti süresi biter bitmez kendini koyveriyor! Aniden arıza ve hatta peş peşe arızalar vermeye başlıyor. Tamir diye bir şey kalmadı, bozulan parça çöpe atılıp yenisi kullanılıyor. Yeni parçanın maliyeti bozulmuş cihazın fiyatının yarısından fazla olunca kullanıcı yeni bir ürün almaya karar veriyor. Nasıl, güzel tezgâh, değil mi?
Tekge’lerin geliştirdikleri ürün ve hizmetlerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan pazarlama faaliyetinin en faal oyuncuları da şüphesiz “fenomen”lerdir. Teknik tarikatların dervişleri ve şeyhleri mesabesinde sayılabilir bu fenomenler. Firma ve platformların maddî olarak desteklediği bu fenomenlerin işi, tüketim odaklı bir toplum oluşturulmasında öncülük etmek. Yüzbinlerce, hatta milyonlarca takipçisi olan fenomenler bir rol modeli olarak sunulur insanlara. Lüks ve şatafat içinde sürdürdükleri bir hayattan enstantaneler paylaşıp dururlar. Ecnebice adı “trend” olan yeni akımlar başlatırlar ve başlatılmış akımlara, yaygınlaşması için destek verirler. Takipçileri, fenomenlerin işaret ettiği şekilde hareket ederler. Tarikat ıstılahatında “talebenin velî olan hocasının arzu ve isteklerine tabi olması, iradesini isteğini onun eline bırakması. Ölü yıkayıcının elindeki meyyit (ölü) gibi olması. Ona hiçbir işinde muhalefet etmemesi” şeklinde tanımlanan “fena fiş-şeyh” düsturunu, takipçiler âdeta “fena fil-fenomen” formunda kabul ederler ve fenomende fânî olurlar. Bu bazen birilerinin, bir kurumun veya bir yapının topluca linçlenmesi/övülmesi şeklinde tezahür edebilir, saçma bir tartışma konusu ortaya atılıp etkileşim almak istenebilir.
Hiç ihtiyacı olmasa bile sosyal medyada pompalanan rüzgarlara kapılıp tüketim alışkanlıklarını değiştirenler, farkında olmadan kendilerine dayatılan satınalma güdüsünü hissetmeyip, alım kararını kendilerinin verdiğini zanneder. Kutu açılış videoları, ilgisiz bir video ortasına bilerek yerleştirilmiş ürünler, pek çok kişinin yeni bir ürün veya hizmetten övgüyle bahsetmesi bilinç altında alma hissi uyandırıyor.
İlim ve fen yerine fenomen takip edenler bilmelidir ki, onların sürüklediği bir hayatı yaşamanın bedeli maalesef çok yüksek olabiliyor. En son piyasaya çıkan ürünlerin fiyatları haliyle yüksek olurken, balon etkisiyle maliyetinin 10-15 katına satışa sunulan ürünler de fazlasıyla mevcut. Şimdi burada bazı örneklerini zikredip popülerlik çalışmalarına katkıda bulunmak istemeyiz. Yani, “fena fil fenomen”ce bir hayat sürenler dikkat etmeli, çok fena bir fil gibi eldeki ve avuçtaki bütün gelirleri hortumlama tehlikesi var…
1 Trackback / Pingback