İradeni idareli kullan

İrade; bireyin arzularını, ihtiyaçlarını ve hedeflerini dikkate alarak bilinçli olarak karar verme yeteneği ve kendine söz geçirebilme becerisidir. Farkındalık, öz disiplin ve motivasyon unsurlarını barındıran irade, kişinin içsel bir güce sahip olmasını sağlar.

Aziz Sancar, zekâdan daha çok disiplinli çalışmayı ve iradeyi vurgular. Tarihe adını yazdırmış insanların üzerinde devamlı çalıştığı bir konudur irade. Bir kerelik kazanılan bir eylem değildir, sürekli beslemek gerekir. Bir kas gibi, antrenman yaptıkça gelişir. Ve bizim de değineceğimiz gibi; boşa harcanmaması gereken bir enerjidir. Peki ne demektir bu?

Denenmemiş günahın masumu olmak diye bir tabir vardır. Günahla karşı karşıya gelmeyip iradeyi kullanmak zorunda olmamak basit görülür, kıymetsiz görülür. Ancak ben tam aksini düşünüyorum. Küçükten büyüğe ne kadar irade gücüyle başarılabilecek iş varsa hepsinde birinci ilke; çeldiricilerden uzak durmaktır. Bu, irademize yapacağımız yatırımın ilk basamağıdır.

İrade konusundaki çalışmalarıyla bilinen Klinik Psikolog Mehmet Dinç bir röportajında bu konuyu şöyle ele alıyor:

“İrademizi gereksiz yorunca çok büyük problem yaşarız. Bu, hepimizin yaptığı bir şey. İradeyle ilgili çalışmalar yapan Baumaster, lokum (marşmelov) deneyini yapanlardan biridir. Başka çarpıcı bir deneyinde (turp deneyi) öğrencilerine diyor ki: ‘Bir çalışma yapacağız, gönüllü olan gelsin.’ Öğrenciler geliyor. Her biri odaya girdiğinde kokusu odayı dolduran fırından yeni çıkmış bir tabak kekin masanın üzerinde durduğunu görüyor. Hoca diyor ki: ‘Otur beş dakika, benim bir işim var, geleceğim. Beklerken keki yiyebilirsin.’ Öğrenci beklerken keki yiyor. Ondan sonra hocanın verdiği çözümü olmayan soruyu çözmeye çalışıyor. İkinci grup öğrenci için de bir senaryo hazırlanmış. Öğrenciler odaya girdiğinde kokusu odayı dolduran yeni pişmiş bir tabak kek ve yanında turp görüyorlar. Hoca diyor ki: ‘O kek misafirlerim için. Sen beş dakika bekle. Beklerken turbu yiyebilirsin ama keke sakın dokunma! Onu misafirlerime vereceğim.’ Öğrenci içeri girmiş, kokuyu almış, canı kek çekmiş ama keki yiyemiyor. Turbu yiyor. Ona da aynı soru soruluyor. Hoca cevabı olmayan bu soru için hangi grubun daha çok mücadele edeceğini görmek istiyor. Benim şahsî tahminim şuydu: ‘Keki yemeyen öğrenci iradesi güçlü olduğu için soru çözerken daha çok mücadele etmiştir.’ Fakat sonuç tam tersiydi. Çünkü iradenin de bir kapasitesi var. O kapasite israf edilip gereksiz yere kullanıldığında, lâzım olduğunda elde bir şey kalmıyor. Öğrenci içeri girdi, belli bir ölçüde iradesi vardı, canı kek çekti, hoca ‘Ye’ dedi, yedi. Bu sırada iradesini hiç kullanmadı. Soruyla karşılaştığında ise iradesini kullandı. Ama diğer öğrenci geldi, canı kek çekti, hoca ‘Yeme’ dedi. ‘Yeme, yeme, yeme, yeme, yeme…’ Bu sırada iradesini kullandı, kalan yarım kapasite iradesiyle soruyla karşı karşıya kaldı. Bundan şunu kastediyorum: Kendi idealimize, kendi planlarımıza, kendi hayallerimize, kendi kararlarımıza uygun olmayan ortamlara devamlı girip çıkar ve kendimize ‘Yapma, yapma, yapma, yapma…’ dersek, irademizi ziyan ederiz, sonra da yapmamız gerekenleri yapamaz hale geliriz.”

İşte kıssanın bu aşamasında işaret edilen husus tam olarak budur. Yanlış ortamlarda bulunup ben iradeliyim demek, her kafa yapısından insanla samimi olup ben kendimi biliyorum demek, zorlayıcı etmenlerle bir arada bulunmayı medeniyet addedip ben nefsime hâkimim demek, gençler açısından çok tehlikelidir. Sürekli yarım kapasiteli iradeyle gezmeye sebebiyet verebilir.

Bu örneği okuyunca dağı olan her şehirde anlatılan meşhur bir menkıbe aklıma geldi; dağ ve şehir evliyası olan iki kardeşin hikâyesidir. Hikâyeyi buraya alamadık ancak sonunda şehir evliyası kardeşine diyor ki: “Şehirde evliya olmak, dağda evliya olmaya benzemez.” Verilmek istenen mesaj doğru, ancak bütünüyle katılmıyorum, şehirde evliya olmak dağdakinden üstün değil. Üstün olan; çeldiricileri azaltmak, seçimleri ayıklamak, iradeyi zorlayacak etmenlerden uzak durmaktır. Zira Hz. Yusuf (as) dahi “Ben nefsimi temize çıkarmam” demiştir, “Allah rahmet ederse o başka.” Âyette ise ne kadar zor bir durum içinde kaldığı tarif edilmiştir:

“Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.” (Yusuf: 24)

Ayette Allah’ın işareti gelmeseydi o da meyledecekti buyrulmakta. “Nefsimi temize çıkarmam” dediği bu kısım olsa gerek. Demek öyle duygular var ki; test etmeye gelmez, güvenmeye gelmez. Bu sadece iffet konusu için değil, irade gerektiren her mesele için geçerlidir; sağlıklı beslenme-spor-uyku-okuma-düzen… Çeldiricilere karşı önlem almak ve Allah’ın yardımını istemek gerekir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*