Bir Müsbet Hareket Tezahürü: Boykot

Merhabalar değerli okurlar. Yine dopdolu ve takdirlerle okuyacağınız bir sayıyı nazarlarınıza arz ediyoruz.

Bu ayki konumuz, yıllardır devam eden bir zulme tepki göstermek adına elimizden ne gelebileceğini ortaya koymak oldu. İsrail’in yapmış olduğu zulümlere ve ona destek olan firmalara karşı daha önceleri ferdî boyutta kalan BOYKOT, 7 Ekim 2023’ten sonra organize ve kitlesel tepkiye dönüştü. Dünyanın birçok ülkesinde protesto gösterileriyle beraber İsrail’in yaptığı zulümlere rağmen ona gerek taraftarane gerekse ekonomik destek veren firmalara karşı boykot eylemleri başladı. Bu boykotlar sonucu ciddi zarar etmeye başlayan firmalar boykot edildikleri ülkelerdeki şubelerini kapatma noktasına kadar gitti. İsrail’in zâlimane savaşına karşı müsbet hareket muvacehesinde bir tepki olan boykotun gücünü herkes gördü. Atılan kurşunlara karşı sosyal medya mesajlarıyla mukabele edildi. Dünya hırsıyla meşhur bir topluluğa karşı onları can damarından vuran ve ekonomi dünyalarını sarsan boykot hadisesi, müsbet hareketle insanlara zulme karşı ellerinin boş olmadığını ve bir şeyler yapabileceklerini gösterdi.

Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatından bizim dünyamıza akseden boykot kavramı son yıllarda bizim de gündemimizden düşmedi. Zulme ve zâlime sessiz kalmadan, tesirli bir surette onlara mukabele edilebileceğini görmüş olduk.

Boykot hadisesi bize “Devletler, milletler muharebesi; tabakât-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor.” hakikatinin bir veçhini gösterdi. İnsanlık vicdanı zulme karşı birleşti. Renk, yaş ve meslek fark etmeden insanlar omuz omuza bu zulme tepki verdi. İşin acınacak tarafı, Müslüman bir ülkenin zulme uğramasına karşı “gayr-ı müslim” denilen insanların tepki sesleri Müslümanlardan daha fazla çıktı. Çaresiz Müslümanlara zulme sessiz kalmamaları gerektiğini ve elden bir şey geldiğini açıkça göstermiş oldular.

Boykot hadisesinin bir başka boyutu da vicdanlı halkının boykot yapmasına karşı devletler zulme ve zalime destek açıklaması yapmalarıydı. Bu protestolardan sonra bir kısım devletler halkın sesine bigâne kalmayıp desteklerini çektiler. İşte müsbet hareketin gücü!

Bu yaşananlar bize gösterdi ki, zulme ve zalime karşı tek mücadele silahla yapılmıyor. Silah kullanmak zalime meşruiyet kazandırdığı gibi zulmün devamına sebebiyet verebiliyor. Bunun tarihteki birçok örneğinden biri Gandhi’nin Tuz Yürüyüşü. Cebbar bir devletin toplarına ve silahlarına karşı sadece yürüdü ve muvaffak oldu.

Kapitalizmin en büyük korkusu tüketim çılgınlığının negatif grafiği. Boykot bu korkuyu fark ettirdi. Biz Müslümanlar olarak; reklam ve görenek sihriyle insanların bağımlı hale getirildiği ve israflı bir hayatı normalleştiren bu durumdan kurtulmanın çaresi iktisatlı bir hayat olduğunu tekrar hatırlayalım.

Ve zulmün barış görüşmeleriyle neticelenmesi boykotun bittiği anlamına gelmemeli. Bunca yılın zulmünün faturasını o zalimlere ödetmeye devam etmeli.

Bir başka boykot rotası da Çin. Müslüman Uygurlara yaptığı zulümlere devam ediyor. İsrail, Filistinlilerin dünyalarını tahrip ediyordu; Çin hem dünyalarını hem ahiretlerini tahrip etmeye devam ediyor. İsrail’e destek veren firmalar neyse, Çin zulmüne destek veren firmalar da aynı kategoride. Dünya ekonomik devleri arasındaki Çin’e karşı en müessir tepki olarak boykota devam etmeliyiz.

Boykotun sadece maddî boyutu yok. Maddeten şeytanlaşmış insanların ürünlerine karşı bir gümrük kontrolü yapıyorsak, cinnî şeytanların vesveselerine karşı da aynı hassasiyeti canlı tutmalıyız. Boykot edilen ülkenin malını kullanmama hassasiyeti bizi boykot edilen fikirlere karşı da uyanık tutmalı. Fikrin melek-i ilham mı vesvese-i şeytaniye mi olduğuna dikkat etmek lazım. Hayat tarzlarımız sünnet-i seniyyeye mutabık mı? Yoksa fikren boykot ettiğimiz topluluklara göre mi tanzim edilmiş?

Maddî ve manevî boykotun ele alındığı bu sayımızla sizleri baş başa bırakıp, bizler de boykota devam etmek için müsaadenizi istirham edelim.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*