ABD’li restoran zinciri, Malezya’da, İsrail’in Gazze’ye saldırılarına tepki göstermek amacıyla başlatılan boykotun ardından 108 şubesini geçici olarak kapattı.
“Ünlü fast-food zinciri, İsrail’in operasyonlarına açıkça destek verirken, gelen tepkilerin ardından kârlarının eridiği görüldü.
“Umman’da, İsrail’e verdiği destek sebebiyle boykot edilen market zinciri, tüm mağazalarını kapatma kararı aldığını duyurdu.”1
“ABD’de grev büyüyor: Kahve şirketinin 59 şubesi kapandı.”2
Bu tür haberleri sıkça duyuyoruz. Filistin’in yanında olmak için insanlık çaba gösteriyor, bir duruş sergiliyor. Bu duruşu ortaya çıkaran değerlerin ahlakî, vicdanî, etik değerler olduğunu söyleyebiliriz. Yaşanan dramın vicdanlarda uyandırdığı tesirle birlikte insanî duygular harekete geçmekte ve toplumsal bir tepki ortaya çıkmaktadır. Bu haberler bu tepkinin neticelerinden sadece birkaçı.
Aynı hedefe yönelmiş ve birlikte çaba gösteren toplulukların olumlu sonuçlar alması şaşırtıcı değil. Malum ülkenin saldırılarına ucundan kıyısından destek veren markalara tepki amacıyla o markaları hayatından uzaklaştırmak çok doğru bir hareket. Doğru olmakla beraber irade gerektiren de bir duruş. Bu açıdan boykota destek verenler kesinlikle saygıyı hak ediyor diye düşünüyorum.
Boykot aynı zamanda şiddet içermemesiyle müsbet bir eylemdir. Şiddet uygulayarak zarar verenlere karşı menfî değil müsbet hareket ederek, düşmana benzemeden düşmana tesir etmektir.
Bilhassa sosyal medyada kamuoyu oluşturarak birlikte hareket etmek, boykotun daha etkili olmasını beraberinde getirmektedir. Kamuoyu ile hareket eden insanlar yalnız olmadıklarını ve emeklerinin boşa gitmeyeceğini anlayacaklardır.
Boykot, insanlığın dünyaya bir mesajıdır. Adaletsizliğe karşı hangi küresel güç olursa olsun karşısında olmaktır. Ve asıl söz sahibinin kapitalist sistemin aktörleri değil tüketici olduğunu göstermektir.
Umman, Malezya ve ABD’den verdiğimiz örnek haberlerden sonra, Türkiye’de de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. İçecek endüstrisi analisti olan Garett Nelson bir röportajda ünlü içecek şirketinin son çeyrekte satış hacminin azaldığını vurgulayarak şirketin Türkiye’de satış yapmakta zorlandığını açıklamış.3
Yerli bir içecek markası ise şu açıklamayı yapmış: “Boykot öncesinde şöyle bir durum vardı. Pazar liderleri pazarı domine ettiği ve marka bilinirliği çok yüksek olduğundan bir tüketici alışkanlığı vardı. Bunu kırmak, bunu değiştirmek farklı bir ürünü veya tadı denetmek çok zordu. Ancak boykot süreci bize bu imkânı verdi. Biz de ciddi bir şekilde hazır olduğumuzdan bu fırsatı çok iyi değerlendirdik.”4
Bununla birlikte, yerli görünen ancak küresel güçlerle işbirliği yapan markalara da dikkat çekmek gerekmektedir. Bu açıdan sosyal medya ve boykota destek veren internet sitelerinin paylaşımlarını takip etmek gerekir.
Ayrıca boykotu fırsat bilip kendi ürünlerine fahiş zamlar yapanları da dolaylı olarak boykotu zorlaştırdıkları için tercih etmemek gerekir. Yerli üreticilerin boykot döneminde tamamıyla kâr amacıyla değil tüketici bağlılığını da hedef alması, boykotun sürdürülebilirliği açısından gerekli. Bu, üreticilerin uzun vadeli başarısı için de önemlidir.
Boykotun yerel ve küresel etkilerini düşünürken boykot hareketine katılmayanların gerekçelerini de gözardı etmemek önemli olacaktır.
Boykot motivasyonu ve boykota katılmamak
Bir araştırmaya göre, “sosyal medyada başlatılan boykot kampanyalarının yaygınlaşması o markaya kısa vadede finansal olarak dönemlik zararlar verebiliyor. Fakat boykotların sürekli ihtiyacı olduğu motivasyonu devam ettirememesi hedef markalara uzun vadeli hasarlar vermesini engelliyor.”5
Boykot motivasyonunu kaybetmek bu süreçte önemli bir sorun. Bununla birlikte boykota katılmamak da bir düşünce. Bunların sebeplerine bakıldığı zaman; boykotun Gazze’de yaşananlara çözüm olmayacağı düşüncesi, kişisel tercih ve alışkanlıklar, alternatif markaların yetersiz olduğu düşüncesi, ekonomik kaygılar, boykotun bireysel değil ülke bazında yapılması gerektiği düşüncesi olarak görülüyor.
Boykota destek verenlerin sebeplerini ise şöyle sıralamak mümkün:
Bir tepki gösterme, soykırıma destek veren markaları finansal açıdan zora sokma, İsrail’i destekleyen markalara kızgınlığını dile getirme, boykota katılmakla hissedileceği düşünülen vicdanî rahatlık, boykot ürünler satın almakla hissedilecek vicdanî mesuliyet, boykot edilen markaların yerine alternatif markaları bulabileceklerine olan inançları, boykot kapsamındaki markaları satın almamak uğruna kaliteden ödün verebileceklerini, boykot edilen markaların yerine daha fazla ödeme yaparak alternatif markaları alabilecekleri düşüncesi.6
Boykota katılmayanların da bu süreçte asla ötekileştirilmemesi gerektiği hususu önem arz etmektedir. Toplumsal huzura zıt, ayrıştırıcı tavırdansa ikna yolu ile boykotun önemi anlatılmalıdır.
Boykot sürecinde sebat etmek, boykotun gelecek nesle taşınması için de önem arz etmektedir. Bir araştırmaya göre Z kuşağının boykota daha fazla önem verdiği görülmüştür.7
Boykotu önemsemek, boykotun etkisini küçümsememek ve boykot uygulayanlara saygı duymak oldukça mühimdir. Kapitalist ülkelerin kendi menfaatini ön plana aldığı bu zamanda boykotun verdiği zararları dikkate alacakları ve politikalarını ekonomik zararlara göre belirleyecekleri açıktır. Yukarıda da bahsettiğimiz ve kaynaklarını verdiğimiz birçok araştırma ve anket neticesine göre boykot edilen ürünleri mümkün olduğunca tercih etmemek önemli bir duruş olarak görülmektedir. Boykot herkesçe uygulanabilir, net bir duruştur.

İlk yorumu siz yazın