Hikmetli Şehir

Farabi’nin “El-Medinetü’l-Fazıla” adlı eseri. Eser, Arapça olarak yazılmıştır. Eserin içeriği genellikle ideal bir toplum düzeni üzerine yoğunlaşır ve Farabi’nin devlet yönetimi, ahlâk, bilgi ve toplum üzerine düşüncelerini içerir. Medinetü’l-Fazıla üç ana bölümden oluşur:

  1. İdeal Devletin Tanımı: Farabi, burada ideal bir toplum ve devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu toplumda her birey, kendi yeteneklerine ve doğasına uygun olarak bir iş yapar.
  2. İdeal Toplumun Oluşumu ve İnsanların Görevleri: İnsanların bireysel olarak ve toplumsal düzeyde nasıl yaşaması gerektiği üzerine fikirler sunar.
  3. Erdemli İnsan ve Devlet İlişkisi: Farabi, erdemli bireylerin devlet içinde nasıl yer alması gerektiğini ve toplumun düzeninin sağlanabilmesi için gerekli olan erdemleri anlatır. Platon’un etkisi eser boyunca hissedilirken, Farabi’nin bu eseri sonraki dönemlerde İbn Sina, İbn Rüşd ve Batı’da Thomas Aquinas gibi önemli düşünürleri etkilemiştir. Ayrıca, bu eser İslam dünyası ve Batı arasında bir köprü kurarak, Orta Çağ Avrupa’sında felsefî düşüncenin şekillenmesine katkıda bulunmuştur.

Yazar, mutlu bir yaşam sürmenin, ancak doğru bir toplumsal sistem içinde mümkün olabileceğini savunur. Bu görüşü hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük bir sorumluluğu beraberinde getirir. Her bireyin, fıtratına uygun bir istidadı olduğunu söyleyen Farabi, toplumun sadece bireylerin değil, aynı zamanda devletin de huzur ve güven içinde olması gerektiğini vurgular.

Eserin en dikkat çekici yönlerinden biri, Farabi’nin erdemli şehir anlayışıdır. Onun idealinde bir şehir, herkesin kendi yeteneklerine ulaşmasına imkân tanır; bu şehirde, insanlar sadece maddî değil, manevî anlamda da gelişir. Farabi, adaletin ve erdemin tek bir kişiye ya da yalnızca yöneticilere ait olmadığını; tüm toplumu kapsayan bir anlayışla şekillendiğini öne sürer. Farabi bu konuyu şu ifadelerle açıklamıştır: “Bir şehir halkının tümü, mutluluğa ulaşmak için yardımlaşıyorsa, bu şehir erdemli bir şehirdir.”1 Bu bakış açısı, günümüzde de pek çok toplumsal yapıyı anlamamız için geçerli bir yaklaşım sunar. Toplumda her birey, bir sınıf, bir işlev üstlenir. Ancak bu işlevler, kişilerin potansiyel ve yetenekleriyle orantılıdır. Toplum, ancak her bireyin en yüksek kapasitesine ulaşmasına fırsat tanırsa, gerçek anlamda gelişebilir ve mutlu olabilir.

Farabi’nin düşünceleri, Platon’un “Devlet” eserinden etkilenmiş olsa da İslam ahlâkı ile şekillenen bir toplum modelini benimsemesi, onun düşünsel özgünlüğünü ortaya koyar. Farabi, ideal yöneticiyi şu sözlerle betimler: “Erdemli şehrin lideri hem teorik bilgilere sahip olan hem de bu bilgileri uygulamada başarılı olan kişidir.”2 İslam’ın insanı hikmetli kılma hedefiyle örtüşen bu modelde, din ve akıl birbirini tamamlar. Farabi, sadece bir filozof değil, aynı zamanda bir siyaset düşünürü olarak da bireylerin ve toplumların en yüksek huzura ancak akıl ve hikmetle ulaşabileceğine inanır. Bu hikmet, sadece düşünsel bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal düzenin temelidir.

Farabi’nin “El-Medinetü’l-Fazıla” eserinde ortaya konan bu ideal devlet anlayışına eleştirel bir açıdan bakıldığında, toplumların bu kadar yüksek bir erdem seviyesine ulaşmasının zorluğu da göz ardı edilemez. Farabi’nin düşündüğü gibi, toplumun her bireyinin en yüksek erdem seviyesine ulaşması, bireylerin yetiştirilmesi ve doğru bir eğitime ihtiyaç duyulan bir süreçtir. Farabi bu konuda şu ifadeleri kullanır: “Bir toplumun mutluluğa ulaşabilmesi, bireylerin kendi potansiyellerini gerçekleştirmesine bağlıdır. Bu ise doğru bir eğitim sistemi ile mümkün olabilir.”3 Bugün, insanların içsel gelişimlerine odaklanmak, ancak bu süreçlerin çok katmanlı, karmaşık yapılar olduğundan doğru düzenlenmesi gerektiğini gösteriyor. Farabi’nin ideal toplum önerisi, derin bir ahlâk ve sorumluluk anlayışına dayanır. Onun devlet tasavvurunda, yöneticinin en yüksek erdemlere sahip olması gerektiği vurgulanır. Bu yöneticiler, toplumu sadece maddî bir düzenle değil, aynı zamanda manevî bir huzur ve akıl ile yönetmelidir. Ne var ki, böyle bir devlet düzeninin kurulabilmesi, tarihsel olarak her zaman mümkün olmamıştır. Çünkü insan doğasının erdemli bir yöneticiyi ve toplumu sürdürebilmesi için gereken şartlar, genellikle toplumların yapısından daha zordur. Farabi bu durumu şu sözlerle özetler: “Gerçek anlamda mutlu bir toplum, bireylerin hem manevî hem de maddî gelişimlerine fırsat veren bir toplumdur.”4

Farabi’nin “El-Medinetü’l-Fazıla” eseri, bir fikir hareketi olarak büyük etkisi olmuştur. Orta Çağ İslam dünyasında felsefî ve siyasî düşünceleri şekillendirmiş; “erdemli şehir” kavramı, özellikle İslam medeniyetinin ahlâk ve yönetim anlayışına ilham vermiştir. Bu eser, Batı düşüncesinde de yankı bulmuş, Rönesans döneminde birey-toplum ilişkisini inceleyen düşünürler üzerinde etkili olmuştur. Farabi’nin bu ideal toplumu, felsefî bir ideal olarak kalmış olsa da çeşitli siyasal ve ahlâkî düzenlemeler üzerinde dolaylı bir şekilde etkisini sürdürmüştür. Bu bağlamda, “erdemli şehir” kavramı yalnızca bir ütopya olarak değil, aynı zamanda bir ahlâk ve yönetim rehberi olarak algılanmıştır.

Sonuç olarak, Farabi’nin “El-Medinetü’l-Fazıla” eseri, bugün bile hâlâ geçerliliğini koruyan, derinlemesine düşündüren ve toplumsal düzenin nasıl şekillenmesi gerektiğine dair önemli soruları gündeme getiren bir metin olarak kalmaktadır. Hem bireysel hem toplumsal olarak erdemli bir yaşam sürmek, ancak toplumun en yüksek potansiyeline ulaşabilmesiyle mümkün olabilir. Bu da Farabi’nin ideal toplum fikrini düşündüğümüzde, insanlığın evrensel arayışının bir parçası olarak karşımıza çıkar.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*