Duygulardan yardım almak

-Fikrin mücadelede muvaffak olabilmesi için iki kuvvete ihtiyacı vardır. O da his ve heyecandır. (Z. Gündüzalp)

-Fikrin hareketlerimiz üzerindeki tesiri zayıf olabilir. Fakat his ve heyecanın kuvvet ve tesiri büyüktür. (Z. Gündüzalp)

Araştırmalara göre başarılı ve etkin bir hitabet, aynı anda hem akla/düşünceye hem de duygulara/kalbe ulaşabilen hitabettir. Bilginin davranışa dönüşmesi için gereken irade, ancak duyguların o bilgiye eşlik etmesi durumunda ortaya çıkacaktır der Jules Payot. Bu bakımdan küçük bir çocuğun eğitiminden kitlelere hitap etmeye varıncaya kadar yürütülen tüm tebliğ çalışmalarında bu dengenin gözetilmesi gerekir. Duygulara hitap etmeyen bilimsel bir konuşma, davranışlara etki etmezken bilgi içermeyen, sadece duygulara hitap eden konuşmalar da fanatizmi artırmaktan başka bir işe yaramaz.

-Gayeme muvafık bir his şuurumdan geçtiği vakit, onun sür’atle gitmesine mâni olmalıyım. Onun üzerine dikkatimi teksif etmeliyim. Başka muvafık ve ulvî his ve fikirleri uyandırması için, o hissi icbar etmeliyim (zorlamalıyım). Eğer arzu ettiğim bir his bende yok ise ve uyanmıyorsa, onun hangi fikirlerle veyahut hangi grup fikirlerle alâka ve rabıtası olduğunu tetkik etmeliyim ve onları şuurumda kuvvetle tutmalıyım. Bu şekilde, istediğim fikri veya hissi uyandırmalıyım. (Z. Gündüzalp)

-Maksat ve gayelerimize muvafık hislerimizden hemen istifade etmeliyiz. İşimizin kudsiyetine ve yüksekliğine karşı bir his mi husule geldi? Hemen iş başına! İşi hoş ve cazip kılan zihnî ve bedenî bir kuvvet mi hissettik? Çabuk kitap başına! Derhal iş başına! (Z. Gündüzalp)

Tefekkürün ardından eyleme geçmek, bağı sıkılamak

İçimizde çalışma isteği belirdiğinde hemen harekete geçilirse, eylemle fikir arasındaki bağ sağlamlaşır. İkisi arasındaki rabıtanın sıkı olması için duygu durumlarının sıcaklığıyla işlenmesi şarttır. İradeyi terbiye etme yolundaki önemli hususların başında, davranışlarla düşünceler arasındaki bağın kuvvetli alışkanlıklar hâline getirilmesi gelir.

Anlam, amaç bulmak

Bizim için bir olay yeterince değerli ve anlamlı değilse, irade gösteremeyiz. Nietzche’nin çok güzel bir sözü var; “Neden sağlam olursa nasıllar kaybolur.”

Mehmet Akif Ersoy da der ki: “Neden azmin bu kadar süreksiz, sen mi yoksa davan mı yüreksiz?”

Bu alıntılar, amacımızı ve onun peşinde giden eylemlerimizi ehemmiyetle vurgular.

Bir diğer husus, tercih ettiğin kendini bilmek çok önemli. Her yeni güne kalkarken niyetlenerek kalkmamız lazım. Sabah kalktık, soralım kendimize; “Bugün ben nasıl bir insan olmak istiyorum?” Tembel bir insan mı olmak istiyorum, çalışkan bir insan mı olmak istiyorum? Okuyan bir insan mı olmak istiyorum, seyreden bir insan mı olmak istiyorum?

Psikolog Mehmet Dinç diyor ki: Seanslarıma gelen bir teyzeden öğrendiğim şey şu ki: Dedi ki; “Hocam, ben her sabah kalkarım, derim ki: ‘Allah’ım, ne olur, bugün en az bir kişiye yardım etmeyi bana nasip et.’ Allah karşıma çıkartır. Bazen vakit ikindi olur, hâlâ karşıma çıkmaz, beni telaş sarar, duam kabul olmadı mı diye. Ama akşam olmadan muhakkak biri karşıma çıkar, ben ona yardım ederim.”

Teyze, sabah kalktığında kendini yardımsever biri olarak tercih ediyor ve o şekilde hayatını, o gününü şekillendiriyor. Biz nasıl şekillendiriyoruz, bir soralım kendimize. Sabah kalktığımızda nasıl bir insan olmak istiyoruz? O gün bize bir hediye; nasıl yaşamak istiyoruz bu hediyeyi, nasıl değerlendirmek istiyoruz, nasıl kıymetlendirmek istiyoruz, hediyeyi verene nasıl teşekkür etmek istiyoruz? Buna göre irademizi kullanmamız kolaylaşacak ya da zorlaşacaktır.

Duygu – düşünceleri dış etkenlerden korumak

Kimyada billurlaşma diye bir olay var, bir elementin veya bileşiğin sıvı halden veya çözeltiden kendine has geometrik şekilde katılaşması olayı. Kimyada çok önemli bir işlemdir. Bu işlem ile bir madde saflaştırılır veya bir karışım meydana getiren maddeler birbirinden ayrılır. Eğer, bazen böyle bir çözelti billurlaşmayı reddederse, bu çözeltiyi aynı veya benzer bir maddenin çok küçük bir kristal ile aşılama işlemi yapılır.

Durgunluk devam ettikçe kristal büyür. Sükûnet haftalar veya aylar sürerse laboratuvardan o muhteşem kristaller ortaya çıkar. (Billurlaşma veya billurlaştırma, mineroloji ilminde de çok önemli bir işlemdir. Minerallerin çoğu billurlaşma ile elde edilir.)

Ancak sıvıyı sürekli karıştırırsak, müdahale edersek kristal küçük ve cılız kalır. Psikolojide de durum aynıdır. Herhangi bir psikolojik durumumuzu bilinçli bir şekilde sürekli aklımızda tutalım. Benzer ruh halleri ve fikirler ilginç bir şekilde gelir yanı başına yerleşiverir. Uzun süre bu ruh hali devam ederse bilincimiz üzerinde baskı kuracak kadar etkili, istediğini yaptıracak kadar masif bir güç oluşur çevresinde. Eğer bu kristalleşme anlık sarsıntıya uğramazsa yavaşça muhteşem bir sağlamlığa ulaşır. Ekip sağlam, sessiz ve kalıcı olur.

Ama bu sessiz kristalizasyonu sükûnetle rahat bırakan insan çok azdır. Elimizdeki telefondaki kaydırma eylemimiz, zihnimizi dağıtan bir unsurdur. Bir düşünceyi başka bir düşünce takip eder, daha sonra da başka bir düşünce; çılgın gibi yirmi, otuz farklı duygu peş peşe gelir sarar.

Uzun süre böyle duruma maruz kalan insan kendine yabancılaşır. Bakışlarını dış dünyadan kendisine çevirmeyi beceremez. Daha doğrusu ilgisini dışarıda olan bitene o kadar çevirmiştir ki var oluşunu bulup keşfetmek için kendi içine inmeye cesaret edemez. Rüzgârda savrulan yaprak gibidirler. Tecrübelerinden koca bir hiç edinirler. Onca şeye bakarken aslında hiçbir yere bakmadığı anlaşılır.

Bediüzzaman Said Nursî bu konuda diyor;

“Tefekkür, gafleti izale eder. Dikkat, teemmül; evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tedkikat yap. Fakat âfâkî, haricî, umumî ahvalâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilata geçme. Çünki icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik, tafsilatında yoktur. Hem de âfâkî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.”

Çalışma isteğimizi arttırmaya yönelik irademizi güçlendirmeye yarayacak olan amacımızı belirledikten sonra tüm duygu ve düşüncelerimizi dış etkenlerden kurtarmak ve korumak zorundayız. İçimizdeki güçler arasında amacımızla çelişenleri hiç dikkate almadan unutmamız lazım. Başarının sırrı amacımıza hizmet edecek güçleri bir araya toplamak ve hedefimiz için faydalı olan her şeyden istifade edebilmektir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*