Galaksi keşifleri biter mi?
Gökyüzünden dikkat çekici haberler gelmeye devam ediyor. Biri de şöyle: Güney Afrika’daki MeerKAT teleskobu, astronomlara dev bir radyo galaksisi keşfetme fırsatı sundu. Bu galaksi, 3 milyon ışık yılına kadar uzanıyor ve devasa plazma jetleri ile birlikte, Samanyolu Galaksisi’nin 30 katı büyüklüğünde. Yeni keşfedilen bu galaksi, sadece boyutlarıyla değil, aynı zamanda sahip olduğu ilginç özelliklerle de dikkat çekiyor. Astronomlar, galaksiyi, güney Afrika’nın yerli dillerinden biri olan isiZulu ve isiXhosa’da “sorun” anlamına gelen “Inkathazo” olarak adlandırdılar.
Radyo galaksileri, merkezlerinde süper kütleli kara delikler barındıran ve radyo frekanslarında parlayan devasa plazma jetleri yollayan kozmik yapılar olarak bilinir. Bu tür galaksiler, 2 milyon ışık yılından daha büyükse “dev radyo galaksileri” (GRG) olarak sınıflandırılır. Ancak Inkathazo, bu tür galaksilerden çok daha fazla soruyu gündeme getiriyor. Galaksinin plazma jetleri, normalde düz bir şekilde uzanması beklenirken, bir jetin şekli bükülmüş durumda. Ayrıca, Inkathazo’nun bulunduğu galaksi kümesi, bu tür dev jetlerin oluşumunu engelleyen koşullara sahip olmalıydı…
Inkathazo, MeerKAT ile yapılan son üç keşiften biri olarak, güney gökyüzünde hâlâ keşfedilmemiş birçok dev radyo galaksisinin olabileceğine işaret ediyor.
Hâl ve gidişe bakılırsa kıyamet kopma saatine kadar ‘yeni’ galaksiler keşfedilmeye devam edecek… Böyle ‘büyük kâinat’ yaratan Allah’a hamd olsun…
Kıyamet saatine biraz daha yaklaştık
ABD merkezli kâr amacı gütmeyen Bulletin of Atomic Scientists (Atom Bilimcileri Bülteni) tarafından belirlenen Kıyamet Saati, 89 saniyeye çekildi. Bu, saatin 1947’de oluşturulmasından bu yana kaydedilen en tehlikeli seviye olarak değerlendiriliyor. Kıyamet Saati, küresel tehditlerin boyutunu sembolik olarak göstermek amacıyla Manhattan Projesi’nden bilim insanları tarafından oluşturulmuştu.
Başlangıçta gece yarısına 7 dakika kala ayarlanan saat, 1949’da nükleer savaş riskinin artmasıyla 3 dakikaya düşürülmüş, 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle 17 dakikaya kadar gerilemişti. Ancak son yıllarda artan küresel krizler nedeniyle saat tekrar ileri alındı.
Atom Bilimcileri Bülteni, 2024’te yaşanan gelişmelerin saatin yeniden ileri alınmasında etkili olduğunu belirtti.
2024, küresel sıcaklıkların sanayi öncesi döneme kıyasla ilk kez 1,5°C’yi aştığı ve en sıcak yıl olarak kayıtlara geçtiği bir yıl oldu. Bunun yanı sıra Ukrayna’daki savaş üçüncü yılına girerken, Orta Doğu’da çatışmalar tırmandı ve nükleer silaha sahip ülkeler arsenallerini genişletmeye devam etti. Öte yandan, dünya genelinde yayılmaya başlayan yüksek derecede bulaşıcı kuş gribi virüsü (HPAI), tarım hayvanlarına, süt ürünlerine ve insanlara bulaşarak yeni bir küresel salgın riskini gündeme getirdi.
Raporun altını çizdiği en önemli noktalar arasında ABD, Çin ve Rusya’nın nükleer güçleriyle dünyayı yok etme kapasitesine sahip olduğu ve bu üç ülkenin tehditleri azaltma sorumluluğu taşıdığı yer alıyor.
Kolombiya’nın eski Devlet Başkanı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Juan Manuel Santos, “Doğru kararları almak ve Kıyamet Saati’nin ibresini geri çevirmek için hâlâ zaman var. Kolombiya’da bir söz vardır: ‘Her saniye önemlidir.’ Öyleyse, her saniyeyi akıllıca kullanalım” ifadelerini kullanmış.
Evet, her saniye önemli. O halde ‘an’larımızı boşa geçirmeyelim ve ‘imtihanı kazanmak’ yolunda harcayalım…
Ölen kişinin beynindeki hatıralar kurtarılabilir mi?
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden nörobilimci Don Arnold, ölen insanların bazı anılarını geri getirmenin mümkün olabileceğini iddia etti. Live Science’a konuşan Arnold, hafızanın nöron grupları tarafından kodlandığını, yani bir şey deneyimlediğimizde veya hatırladığımızda aktive olan hücreler olduğunu belirtti. Özellikle, kısa ve uzun vadeli hafızalar hipokampüste oluşurken, diğer duyusal ayrıntılar parietal lob ve duyusal korteks gibi çeşitli bölgelerde depolanıyor. Bu nöronlar birlikte çalıştıklarında, bir hafızanın biyolojik ayak izi olarak görülebilecek “engram” adı verilen fiziksel bir iz oluşturuyor.
Bu enagramlar hayvanlarda kapsamlı bir şekilde incelendi. Daha önce araştırmacılar farelerin beyinlerindeki engramları başarıyla tanımlamıştı. Ancak Arnold, beynin karmaşıklığı nedeniyle bu hafıza izlerini insanlarda tanımlamanın çok daha zor olduğunu da ekledi.
Ölen bir kişinin beyninden bir anıyı geri getirmek için bilim insanlarının önce o anı ile ilişkili belirli nöron grubunu bulmaları gerekiyor. Bu süreç ayrıca nöronlar arasındaki karmaşık bağlantı ağını anlamayı da gerektiriyor. Bu bağlantılar beynin farklı bölgelerine yayılabilir. Anıların statik olmadığı düşünüldüğünde görev daha da karmaşık hale geliyor.
Arnold, “Başlangıçta, orijinal olay sırasında aktif olan nöronlar bir engram oluşturuyor,” diyor. “Ancak zamanla, anıların beyinde pekiştirildikçe farklı yerlere hareket ettiğine dair kanıtlar var.” Başka bir deyişle, anılar tek bir noktada kilitli değil. Aksine akışkanlar ve bu da hatırlamayı çok daha zor hale getiriyor.
Kaliforniya Üniversitesi, Davis’teki Bellek ve Esneklik programının yöneticisi Charan Ranganath ise, “Hafıza çok yeniden yapılandırıcıdır, yani bir olayın parçalarını ve bölümlerini hatırlarsınız, ancak aslında tamamını anlamazsınız” dedi.
İlim adamları yeni keşifler yaptıkça bakalım daha neler öğreneceğiz?
Şimdi de ‘yapay güneş tutulması’ mı?
NASA, Güneş’in en büyük gizemlerini ve Güneş Sistemi üzerindeki etkilerini araştırmak için çığır açan bir görev başlatıyor.
ABD uzay ajansı, PUNCH (Korona ve Heliosferi Birleştirecek Polarimetre) görevi kapsamında bavul büyüklüğündeki 4 uyduyla Güneş aktivitesini üç boyutlu olarak gözlemleyeceğini duyurdu.
Dünya, Güneş’e oldukça yakın olsa da, bilim insanları hâlâ bu dev yıldızın işleyişine dair bazı temel sorulara cevap arıyor. Bunlardan biri, Güneş’in dış atmosferi olan koronasının neden yüzeyinden çok daha sıcak olduğu sorusu. Ayrıca, güneş rüzgârlarının nasıl oluştuğu ve uzayda ilerlerken nasıl hızlandığı da henüz tam olarak bilinmiyor.
NASA, PUNCH göreviyle yapay bir tam güneş tutulması yapmaya çalışacak. Böylece Güneş’in koronası, daha önce hiç olmadığı kadar yüksek çözünürlüklü görüntülerle incelenecek.
Bilim insanları, taçküre kütle atımları ve güneş patlamaları gibi olayların Dünya ve uzaydaki teknolojiler üzerindeki etkilerini daha iyi anlamayı ve uzaydaki hava olaylarına yönelik daha isabetli tahminler yapmayı hedefliyor.
NASA’dan yapılan açıklamada, “PUNCH’ın ölçümleri sayesinde bilim insanları, Güneş’ten kopan ve Dünya’ya ulaşan olayların nasıl geliştiğini daha net görebilecek. Bu da uzaydaki hava olaylarının etkileri ve insanlığın robotik keşif araçları üzerindeki olası sonuçlarını daha doğru tahmin etmemizi sağlayacak” denildi.
Bakalım, dünyamız için ‘lamba’ vazifesi gören Güneş’in sırları çözülebilecek mi?
İlk yorumu siz yazın