Cambridge Üniversitesi’nden araştırmacıların geliştirdiği yeni bir cihaz sayesinde havadaki karbondioksit araba yakıtına dönüştürülebiliyor. Bilim insanları havadaki kirliliği çekerek otomobil ve uçaklar için doğrudan yakıta dönüştürebilen, güneş enerjisiyle çalışan bir cihaz geliştirdi.
Cambridge Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı yeni reaktör, fotosentezden ilham alarak atmosferik karbondioksiti (CO2) sentez gazına dönüştürmek için kablo ya da bataryaya ihtiyaç duymuyor.
Araştırmacılar, reaktörün iklim krizine yeni bir çözüm sunarak mevcut Karbon Yakalama ve Depolama (KYD) teknolojilerine bir alternatif sağladığını söylüyor.
KYD, iklim değişikliğinin en kötü etkilerini yavaşlatmanın ve hatta tersine çevirmenin bir yolu olarak tanıtılırken, Birleşik Krallık hükümeti yakın zamanda bu teknolojiye 22 milyar sterlin (yaklaşık 1 trilyon 700 milyon TL) yatırdı.
Cambridge Yusuf Hamied Kimya Bölümü’nden Dr. Sayan Kar, “Karbondioksiti yeraltına pompalamak yerine ondan faydalı bir şey yapsak nasıl olur?” diyor.
CO2 zararlı bir sera gazı ancak küresel ısınmaya katkıda bulunmadan yararlı kimyasallara da dönüştürülebilir… Bu cihazları geniş ölçekte üretebilirsek iki sorunu aynı anda çözebilirler: CO2’yi atmosferden çıkarmak ve fosil yakıtlara temiz bir alternatif ortaya koymak.
Cihaz, özel filtreler aracılığıyla geceleri havadaki CO2’yi emerek ve ardından gün içinde güneş ışığını kullanarak kimyasal bir reaksiyon başlatıp bunu, benzine alternatif olabilecek sentez gazına dönüştürerek çalışıyor.
Araştırmayı yöneten Profesör Erwin Reisner, “Bel bağladığımız ürünleri üretmek için fosil yakıtları kazıp yakmaya devam etmek yerine, ihtiyaç duyduğumuz tüm CO2’yi doğrudan havadan alabilir ve yeniden kullanabiliriz” diyor.
Cihaz, hakemli dergi Nature Energy’de yayımlanan “Direct air capture of CO2 for solar fuel production in flow” (Akış halinde güneş yakıtı üretimi için CO2’nin doğrudan havadan yakalanması) başlıklı çalışmada detaylandırılıyor.
İnsanlığa hizmet yolunda çalışmanın ne kadar mühim olduğunu bu haberden anlamış oluyoruz…
Dünyanın sadece dışı değil, içi de değişiyormuş
Dünya’nın merkezine dair yeni ve detaylı bir araştırma, gezegenin iç çekirdeğinin şeklinin değiştiğini ortaya koydu.
Daha önce yapılan araştırmalar, iç çekirdeğin dönüş hızının değiştiğini ve son dönemde yavaşladığını ortaya koymuştu. Ayrıca, iç çekirdeğin belirli aralıklarla yön değiştirdiği de biliniyor.

Yeni araştırmada ise ABD’deki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden bir ekip, çekirdeğin yalnızca dönüş hızının değil, aynı zamanda şeklinin de değiştiğini gösterdi.
Araştırma ekibinden John Vidale ve meslektaşları, deprem verilerini kullanarak yıllardır iç çekirdeğin gizemlerini ortaya çıkarmak için çalışıyor. Dünya’nın merkezine inip bu demir küreyi doğrudan gözlemlemek mümkün olmadığı için bilim insanları sismik dalgaların gezegenin derinliklerinde nasıl hareket ettiğini ölçerek, çekirdeğe dair dolaylı gözlemler gerçekleştiriyor.
İlkbahar, yaz, sonbahar, kış derken; dünya içten içe de değişiyormuş demek ki…
Bakterilere karşı “nanoantibiyotik” geliştirilecek
Hitit Üniversitesinde (HİTÜ), antibiyotik direncine sahip bakterilerin neden olduğu enfeksiyon rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılacak “nanoantibiyotik” geliştirileceği bildirildi. Rektörlükten yapılan yazılı açıklamaya göre, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bengi Özkahraman ve Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Neslihan İdil, dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere nanoantibiyotik geliştirilecek proje hazırladı.

TÜBİTAK’tan destek almaya hak kazanan proje kapsamında laboratuvar çalışmaları başladı. Özkahraman, proje kapsamında geliştirecekleri “nanoantibiyotikler” ile antibiyotik direncinin önüne geçmeyi hedeflediklerini belirtti.
Antibiyotik direncinin, tıp alanının en büyük sorunlarından biri haline geldiğine dikkati çeken Özkahraman, “Nanoantibiyotikler, küçük boyutları ve geniş yüzeyi sayesinde bakterilerle daha kolay etkileşim kurabiliyor. Bu sayede nanoantibiyotikler, antimikrobiyal direncin gelişimini önlemeye yardımcı olabilir. Bu partiküller, hücre duvarını doğrudan hedef alarak bakterilerin savunma mekanizmalarını aşabilir. Böylece antibiyotiklerin etkinliğini artırarak dirençli bakterilere karşı daha güçlü bir koruma sağlayabilir.” ifadesini kullandı.
Özkahraman, proje sonuçlarının, enfeksiyonların kontrol altına alınmasına yönelik daha etkili ve güvenli yaklaşımların geliştirilmesine imkân sağlayabileceğini vurguladı.
Ne diyelim? Sağlık olsun…
Yapay kalple 100 gün yaşadı, haber oldu
Avustralya’da kalp yetmezliği tedavisi gören bir hasta, tamamen yapay bir kalp nakli ile 100 gün hayatta kalarak dünya tıp tarihinde bir ilke imza attı. Sydney’de gerçekleştirilen başarılı operasyonun ardından hasta, bağışçıdan alınan gerçek bir kalp nakli ile sağlığına kavuştu.

Queensland doğumlu Dr. Daniel Timms tarafından geliştirilen BiVACOR, dünyanın ilk implant edilebilen döner kan pompası olma özelliğini taşıyor. Manyetik kaldırma teknolojisiyle çalışan bu cihaz, sağlıklı bir insan kalbinin doğal kan akışını taklit ediyor ve ileri evre kalp yetmezliği hastaları için bir “köprü tedavi” olarak geliştirilmiş.
The Guardian’da yer alan habere göre her yıl dünya genelinde 23 milyondan fazla insan kalp yetmezliğiyle mücadele ederken, yalnızca 6 bin kişi uygun bir donör kalp bulabiliyor. BiVACOR, organ bağışına alternatif olabilecek bir çözüm olarak dikkat çekiyor. Avustralya hükümeti de, bu teknolojiyi geliştirmek ve ticarîleştirmek amacıyla 50 milyon dolarlık bir destek programı başlattı.
Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaletinde yaşayan ve kimliği açıklanmayan 40’lı yaşlardaki hasta, Kasım 2024’te Sydney’deki St Vincent Hastanesi’nde altı saat süren bir operasyonla BiVACOR yapay kalp nakli oldu. Daha önce ABD’de yapılan denemelerde, bu teknolojiyle tedavi edilen hastalar genellikle 27 gün içinde bağışçı kalp almıştı. Ancak Avustralya’daki hasta, 100 gün boyunca tamamen yapay bir kalp ile hayatta kalarak önemli bir rekora imza attı. Şubat ayında taburcu edilen hasta, Mart ayında uygun bir donör kalp bulup başarılı bir nakil operasyonu geçirdi.
Mesele şu: Yapay kalple 100 gün yaşayan bir insanın olması ‘haber’ ise ki öyledir; Allah’ın yarattığı ve ihsan ettiği ‘orijinal kalp’le milyonlarca insanın ve milyonlarca gün yaşaması ‘haber’ değeri taşımaz mı? Allahu ekber!

İlk yorumu siz yazın