Sağlığın anahtarı: NEFİS TERBİYESİ, AZ YEME VE SPOR

Hastalıkların günümüzde çok fazla arttığı hepimizin malumu. Hastanelerin acillerine gittiğimizde sıra için 2 saat bekliyor ve bunu yakînen müşahede ediyoruz. Peki, hastalıkların bu kadar artmasının esas sebebi ne? İşte bu yazımızda sağlık konusunu tıbbî terminolojiden uzak ele alacağız.

Hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme, tıp kitaplarında hastalıkların birinci nedeni olsa da insanı hareketsizliğe yani atalete ve sağlıksız beslenmeye yönlendiren esas müteharrik insanın nefsidir. Yani nefsin azgınlığı insanı hasta ediyor. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda “Umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası meylü’r-rahattır” demektedir. Bu sözün bizim konumuza bakan yönü rahata düşkün olmak (hareketsiz yaşam) sizin bedeninizi hasta eder demektir. Tabii ki bu sözün başka pek çok manaları da vardır ancak bizim konumuz sağlık.

Günümüzde, internette detoks tariflerinin modası geçmek bilmiyor. Oysa gerçek detoks nefis terbiyesiyle başlar. Zira Şems Suresi 9. ayette Rabbimiz “Nefsini temizleyip arıtan kurtuluşa ermiştir” buyurmaktadır. Nefis terbiyesi tam olmadan başlanılan tüm diyetler ve spor girişimleri yarım kalmaktadır, çünkü nefis hazır keyfini bozmayı istemez, daima tatlı yemekleri yemeyi tercih eder. Hatta ve hatta nefis, Peygamber Efendimizin “Dünya rahat yeri değildir” sözüne inat rahatından vazgeçmez.

Gelelim nefsi terbiye etmenin yöntemlerine:

  1. AZ YEME (ARALIKLI ORUÇ)

İslamiyet sayesinde sadece Ramazan ayında yaşadığımız açlığın aslında insanın esas fizyolojisi olduğunu biliyor muydunuz?

Yeri gelmişken, nefis ile Allah arasında geçen şu diyalog konumuz için çok önemli:

“Hadisin rivayetlerinde vardır ki:

Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: ‘Ben neyim, sen nesin?’

Nefis demiş: ‘Ben benim, sen sensin.’

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: ‘Ene ene, ente ente.’ Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: ‘Men ene ve mâ ente?’ [Ben kimim ve sen kimsin?]

Nefis demiş: ‘Ente Rabbiye’r-Rahîm ve ene abdüke’l-âciz.’ Yani, ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.’”1

“Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.”2

Yani Allah, insan nefsinin terbiyesini ve bedenin sağlıklı çalışma sistemini açlık üzerine yaratmıştır. İnsan ömrünün çoğunu aç yaşarsa daha sağlıklı olacaktır. Zaten insanoğlu son 50 yılı saymazsak hiç bu kadar tok olmadı. Yemeğe ulaşmak hiç bu kadar kolay olmadı. Bizim Hz. Adem’den beri daha bir iki kuşak evvelki ecdadımıza kadar gelen genlerimizde hep açlık kodları var. Bu kodlar âdetullahın iktizasınca bizde de mevcut. Durum böyle olunca genlerimizde yazılı olmayan günün “tümünde tok olmak” bedenimizi hasta ediyor.

Bediüzzaman Hazretleri Lem’alar adlı eserinde İbni Sina’nın şu sözlerine yer vermiştir:

“İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir. (Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır).”3

Peki bunlar sağlığın anahtarı ise nefsi terbiye etmeden bu sözlere riayet zor gözüküyor.

Yediğin zaman az ye: Az yemek nefsin hiç hoşlanmadığı bir şey, nefis hep tok olmak ister. 4-5 saat daha yememek nefis için bir işkence. İşte bu yüzden nefis terbiyesi az olanlarda tüm diyetler netice veremeyecek ve yarım kalacaktır. Nefsin en azgın olduğu bu asırda nefsini terbiye edebilen kâmil insanlara ne mutlu.

  1. SPOR

(Gösteriş, kibir ve şöhret gibi dünyevî maksatlar için yapılan spor bahsimizden hariçtir.)

Hareketsiz yaşamın yani orijinal ifadesiyle ataletin zıddı olan hareketli yaşamın bir parçası olan spor yapmanın kişinin nefsini terbiye edici hem de sağlık üzerine müsbet etkileri vardır.

Peki spor gerçekten sağlığa faydalı mı? Genç yaşta hayatını kaybeden profesyonel sporcular bizim bu konu hakkında kafamızı karıştırıyor. Her konuda olduğu gibi burada da ifrat, tefrit ve vasat kelimeleri bize rehber olacak. İfrat, bir konuda aşırıya kaçmak; tefrit, gerekenin altında kalmak; vasat ise tam olarak orta olandır. Yani sporda da ifrat ve tefrite girmeden vasat yoldan gidilirse insan vücuduna kesinlikle zararı yoktur. Yaptığı sporla kendisine zarar veren profesyonel sporcuları ifrat çizgisinde gidenler olarak değerlendirebiliriz.

Konumuz spor, öyleyse hangi sporu yapalım ve kimi örnek alalım? İnsanlığa örnek olsun diye gönderilen Kâinatın Efendisi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) hayatından örnekler vermezsek konumuz yetim kalacaktır.

Nefsini terbiye edenlerin piri olan Kâinatın Efendisi hangi sporlarla ilgilendi? Bu konuda bize asırlar öncesinden hangi tavsiyelerde bulundu?

  1. Koşu ve Yürüyüş:

Peygamber Efendimiz (asm) sık sık yürüyüş yapardı. Bedeni güçlü ve çevikti. Mübarek hanımı Hz. Âişe annemizle birkaç kez koşu yarışı yaptığı rivayet edilmektedir.

  1. Ok atma, Ata binme ve Yüzme

Yüzme öğrenme ve çocuklara öğretmek dinimizce teşvik edilmiştir. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz.”

  1. Güreş

Güreş, insanların zekâ ve beden kuvvetlerini birleştirerek yaptıkları bir müsabakadır. Bu yarışma insanı bedenen geliştirir ve vücudun kuvvetlenmesine yardımcı olur. Bu bakımdan İslâmiyet’te güreş müsabakaları teşvik edilmiş, hatta Peygamber Efendimiz (asm) kendisi de bizzat güreşmiştir.

Sonuç olarak, sağlıklı bir hayat sürmenin temelinde nefis terbiyesi yatmaktadır. Nefsi terbiye etmenin en etkili yolları az yemek ve spordur. Bunun da en en güzel yolu Peygamber Efendimizin sünnetine ittibâ etmektir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*