
Yeni Bir Başlangıç (Orijinal: Jerry Maguire), ABD’de çekilmiş 1996 yapımı bir spor kariyeri filmi. Başrollerde Tom Cruise ve Renée Zellweger vardır. Cameron Crowe tarafından yazılıp yönetilmiştir.
Filmde bir spor ajansının temsilcisi olarak çalışan Jerry Maguire, kurumun gözdesiyken, bir gün içinden geçenleri yazıp broşür olarak çalıştığı kurumda dağıtınca işler sandığı gibi gitmeyecektir. “Düşündüklerimiz ve Söyleyemediklerimiz” başlıklı dökümanı kurumdaki herkese dağıtmıştır. Yazının en can alıcı kısmı da çok sayıda sporcu ile çalışmak yerine az sayıda sporcu ile çalışarak kaliteli zaman geçirmek ve başarıya bu yol ile ulaşmaktır. Ancak her sporcu ile yaptığı anlaşmadan para alan kurum, Jerry Maguire’nin bu düşüncesine saygı duymamıştır. Şirket Jerry’nin iş akdine son verince, Jerry kendisi gibi düşünen yandaş aramak için son bir çırpınışta bulunur ve kendisinin fikirleri hoşuna giden kurumun muhasebecisi dışında peşinden gelecek kimseyi bulamaz. Kendisine inanan tek bir müşteri kapabilen Jerry Maguire, kalbini vererek sporcuya kimsenin öğretemeyeceği şeyleri öğretecek ve beklenmedik sonuçlara ulaştıracaktır. Ve olaylar gelişir.
Jerry Maguire, inanmanın başarmanın yarısından fazlası olduğunu gösteren, özellikle iyi hissetmek isteyen ve doksanlı yılların filmlerini sevenler için biçilmiş kaftan. Motive olmak, tutku ile bir işe sarılmak, hiçbir şeyi olmayan iki yarımın bir tam edebileceğini gösteren, 1111 düsturunu doğrularcasına yapılmış bir spor ve hayat kariyeri filmi.
İkinci filmimiz Ateş Arabaları (Orijinal: Chariots of Fire), Hugh Hudson’un yönetmenliğini üstlendiği 1982 Britanya yapımı bir İskoçya-İngiltere hikâyesi. Vangelis’in meşhur enstrumental müziğinden bildiğimiz; ancak çoğumuzun seyretmediği bu atletizm filmi 1924 Paris Olimpiyatları’na katılan iki Britanyalı atletin gerçek hikâyesini anlatan ilham verici biyografik dram filmidir.
“Sanırım Allah beni bir amaçla yarattı. Aynı zamanda beni hızlı biri olarak yarattı. Koştuğum zaman onun memnuniyetini hissediyorum” repliği, insanın istidadı olan şeyi yapıp Allah’ın isimlerinin âyinesi olması konusu adına filmde akılda kalıcı büyük bir replik.
Chariots of Fire, bir şeylerin henüz tam olarak bozulmadığı ancak bozulma arefesinde olduğu zamanları çok güzel bir şekilde anlatan bir film. İki İskoç-İngiliz atletin hikâyesi anlatılan filmde Eric Liddell’ı Ian Charleson canlandırıyor. Eric dindar bir Hristiyandır ve koşmaktan büyük keyif alır. Olimpiyat oyunlarına hazırlanırken, 100 metre yarışının Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle, dinî inancına göre yarışa katılmayı reddeder… Eric Liddell ve Harold Abrahams’ın azimleri, inançları ve mücadeleleri etrafında şekillenen film, yalnızca bir spor hikâyesi değil, aynı zamanda inanç – ülke – iş ve aile sıralamasında önceliğe inancı koyanların filmi olarak da dikkat çekiyor.
Film, dönemin sosyal ve kültürel dinamiklerine ışık tutuyor. Hristiyan inancı gereği Pazar günleri yarışmayı reddeden İskoç atlet Eric Liddell’ın kararlılığı ve Yahudî kimliği nedeniyle dışlanmış hisseden Harold Abrahams’ın azmi Vangelis’in film için yaptığı özel beste ile anlamlanıyor. Özellikle açılış ve kapanış sahnelerindeki unutulmaz piyano melodisinin eşlik ettiği yavaş çekimde sahilde koşan sporcuların görüntüleri, sekansı sinema tarihinin en hoş seyirlik anlarından biri yapıyor. Filmin başlarında Cambridge Üniversitesinin kulüp seçmelerindeki ortamın canlandırılması ve görüntü yönetimi de 1920’lerin atmosferini başarıyla yansıtıyor. Film iyi bir dönem filmi olarak da seyredilebilir.
Bir spor filmine göre düşük ilerleyen temposu filmin içinde yer almamızı sağlıyor. Chariots of Fire, inanç, azim ve karakter üzerine düşündüren güçlü bir yapım olarak sinema tarihindeki yerini hak ediyor. Film, 1982 Oscar Ödülleri’nde En İyi Film dâhil dört ödül kazanarak başarısını taçlandırmıştır.
Üçüncü film olan Düşler Tarlası (Orijinal: Field of Dreams) filmi, Amerikan rüyasının özünü, geçmişe duyulan özlemi ve umut dolu bir geleceği inşa etmeyi anlatan bir yapım olarak öne çıkıyor. Yönetmen Phil Alden Robinson’ın 1989 yılında yaptığı bu film sadece bir spor filmi değil, aynı zamanda mistik ve duygusal derinlikler taşıyan, gerçekle de bağlantılı bir hikâyeyi anlatır.
Film, her ne kadar kurgusal bir kitaptan uyarlama gibi gözükse de, filmdeki yazar Terence Mann’in gerçekte meşhur münzevî yazar J. D. Salinger’dan başkası olmadığı konusunda eleştirmenler hemfikir. Çavdar Tarlası’nda Çocuklar kitabını yazıp büyük şöhret sahibi olduktan sonra başka hiçbir kitap yayınlamayan bu yazar, edebiyat dünyasında her zaman merak uyandırmıştır.
Filmde, orta yaşlı bir çiftlik sahibi olan Ray Kinsella (Kevin Costner) çiftliğindeki mısır tarlalarının arasında önce sesler duyar daha sonra bir vizyon görür. Fıtrî güdüleri ile hareket ederek bahçesinin bir kısmını bir beyzbol sahasına dönüştürmesi gerektiğine dair bir sinyal alır. Fakat bu davranışı ailesi dışında kimse tarafından kabul görmez. Ray’in sonuna kadar inandığı bir şey vardır ve “Eğer inşa edersen, O gelecek” sözleri, izleyiciyi gizemli bir yolculuğa sokar.
Field of Dreams, görsel anlatımıyla izleyiciyi hem geçmişin hem de geleceğin içine çekiyor. Doğa ve insan arasındaki bağı, hayal gücünün gücüyle örerken, karakterlerin kişisel yolculuklarını da derinlemesine ele alıyor. Müziklerin duygusal tınısı ve sade ama etkileyici sinematografi, filmdeki mistik atmosferi pekiştiriyor.
Duygusal yoğunluğu ve düşündürücü temalarıyla izleyiciye kalıcı bir etki bırakan Field of Dreams, inanmak, affetmek ve geçmişle barışmanın önemine dair evrensel mesajlar verirken izleyiciye berzah/melekût/araf deneyimi ile çok boyutlu bir film deneyimi yaşatıyor.
İlk yorumu siz yazın