Asil ve sefil itaatsizlik

Genç okuyucularımız soruyor: Yaşanan hukuksuzluklara tepki ne şekilde gösterilmeli? Ekranlardan izlediğimiz protestolara biz de sokağa çıkıp eşlik edebilir miyiz, teşvik edebilir miyiz? Sesimizi sadece gazete manşetleri ile duyurmakla yetinmek pasiflik değil mi?

  1. Hukuksuzluğa tepki göstermek gerekir. Ancak bunu yaparken de hukukun içinde kalmak şarttır. Kamu düzenini bozmamak ve müsbet hareket etmek pasiflik değildir.

Nelson Mandela, Gandi, Malcom X, Henry David Throeau gibi sivil itaatsizlik sembolü fenomenik kişilerin hayat hikâyelerinin dünyaya en önemli dersi “adaleti hukukun içinde kalarak istemek gerektiği”dir.

Elbette “hukuk” derken şeklen var olan kanunları kast etmiyoruz. Kamu vicdanının kabul ettiği ortak doğrulara yaslanan hukuku kast ediyoruz.

Nitekim o sivil itaatsizlik önderlerinin yaptıklarının tümü “şeklen kanuna aykırı” idi. Ama o kanunlar hukuka uygun değildi ve onların bu itaatsizlikleri sayesinde yeni bir kanun düzeni de kuruldu.

Bu sebeple denir ki “sivil itaatsizlik, hapse girme hakkını kullanmaktır.” Hapsedilen kadar hapseden de bilir ki “bu kişi aslında masumdur, uyguladığım bu kanun hukuka uygun değildir”.

  1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü izne bağlanamaz ama elbette bazı makul kurallara uyulacak.

Yani devlet önceden haberdar olup yeterli polis vb. hazırlığı yapacak ki göstericiler bu işi sağ salim bitirebilsin. Zira, protestocuların ve çevrenin kamu güvenliğini ve düzenini sağlamak da devletin bir görevi.

  1. Bugünkü sosyal medya ve iletişim imkânları insanların hızlı bir biçimde organize olmasını sağlıyor. Bu durum devletin güvenlik tedbiri almasını zorlaştırdığı gibi işi provokasyonlara da açık hale getiriyor.

Elinde yangın çıkarıcı malzeme ile ve yüzü maskeli olarak polise hücum edenlerin hukukun içinde kaldığını düşünebilir misiniz?

  1. Demokratik usulle işbaşına gelmiş bir iktidarı açık bir darbeyle ve silahla alaşağı etmeye yönelen her cunta eylemine karşı hem iktidar ve taraftarları ve hem de muhalefet kenetlenmelidir. Zira demokrasi, halk sahip çıkarsa demokrasidir.

Bu sebeple böyle bir durumda her türlüsü ile gösteri, direniş ve fedakârlık demokratik bir haktır. Bunu yaparken birilerinden izin alınmaz. Zira o birileri o sırada ya tehdit edendir ya da tehdit altındadır.

  1. Bir cunta, bir iktidarı devirme işini dolaylı usullerle yapmaya çalışıyor da olabilir. Kurulu kamu düzeni açıkça bozulmamışsa, örtülü darbeyle ve darbeciler ile mücadele sadece hukukun içinde kalarak ve kamu düzenini bozmaktan kaçınarak yapılabilir. Zira devletin düzeni ve yargısı şeklen de olsa işlemektedir.
  2. Demokratik usulle seçilmiş bir belediye başkanını ve ekibini, üstelik cumhurbaşkanı adaylığı netleştikten sonra gözden düşürmeye ve hatta hapse atmaya yönelen görünüşte yargı operasyonları da elbette bir tür “demokrasiye darbe”dir.

Ama burada, “açık hükümet darbesi” türünden, kurulu düzeni açıkça bozucu bir eylem hali yoktur. Bir tür dolaylı darbe hali vardır. Şeklen meşru bir otorite, şeklen meşru bir usule uymaktadır.

Burada da direniş haktır ama her türlüsü değil, sadece kamu düzenini bozmayan meşru eylemler biçiminde olanları haktır.

  1. Bu sebeple (ya da başka sebeplerle) üniversitelerde bir grup öğrencinin derslere girmeyi reddetmesi ve girmeme gerekçesini de pankartlarla duyurması, bir kamu güvenliği meselesi haline gelmediği sürece bir sivil itaatsizlik eylemidir ve kabul edilebilir bir boykottur.

Yöntemin meşruiyeti açısından mesele yoksa amacın meşruiyeti eylemcilerin kendilerini ilgilendirir.

Ancak aynı öğrenciler derse girmeye niyetlenen başka öğrencilere karşı mesela organize bir tavır içine girerek onların önünü keserlerse bu hem suçtur ve hem de kamu düzenini bozucu bir eylemdir. Elbette bu da engellenmelidir.

Aynı şekilde bazı hocalar boykot amacıyla derse girmekten kaçınırsa ya da mesela öğrencilere not verirken “boykota katılan-katılmayan” ayrımı yaparsa bu da disiplinsizlik ve hatta suç olur. Bu da engellenmeli ve cezalandırılmalıdır.

  1. Muhalefetin, çeşitli meşru usullerle ve meşru vasıtalarla iktidarı erken bir seçime zorlaması demokrasinin en normal halidir. Muhalefet bunun için vardır ve bunun için meşrudur.

Dolayısıyla muhalefetin, kendi kitlesini uyanık ve zinde tutmaya ve genişletmeye yönelik sürekli mitinglerle, Adalet Yürüyüşü gibi sürekli yürüyüşlerle ve diğer her tür meşru eylemle seçim istemesi ya da adalet istemesi normaldir.

  1. Bir parti genel başkanı kendi seçmenini ya da halkı bazı markaları ya da işletmeleri boykot etmeye çağırırsa burada da hukuka ve kamu düzenine aykırı bir durum yoktur.

Siyasetçinin, kendisi için iyi ve doğru olan neticeye meşru bir usulle ulaşmaya çalışmasında demokratik açıdan bir gariplik ya da terslik yoktur.

İktidar yandaşlarının her türlü toplanmasının serbest bırakılıp muhalefetin toplanmasının şu ya da bu şekilde engellenmesine itiraz etmek de son derece normaldir.

  1. AKP sözcüsü Ömer Çelik’in “Özgür Özel milli şirketleri boykot etme çağrısı yaparak, sadece kendisinin CHP Genel Başkanlığına liyakatini boykot etmiştir. Özgür Özel’in medya kuruluşlarını ve şirketleri açıkça bu şekilde tehdit etmesi, siyasal zorbalıktan başka bir şey değildir.” sözlerindeki “siyasi zorbalık” hukuki bir kavram değildir.

Söz ve söylem fiilî tehdidin bir unsuru olursa elbette zorbalık var denilebilir. Ama ortada gerçek bir “tehdit” yoksa bu durumda bir zorbalıktan bahsedilemez.

Üstelik zor kullanma yetkisi iktidarın elinde ve hatta “tek”elinde iken “sadece konuşabilen” muhalefetin “konuşan zorba” sayılması katıksız demagojidir.

Ömer Çelik kendisine ve partisine şunu sormalı: “Biz neyi yanlış yaptık ki apolitik dediğimiz bir neslin içinden muhalif politik tutum alabilen milyonlarca genç çıkardık? Her biri bir ateş parçası durumuna gelen ve belki de yıllarca ‘2025 kuşağı’ olarak anılacak olan bunca gençle baş etmek için gelecekte ne yapıp edeceğiz?”

Meydanlardaki ve sokaklardaki kitle protestolarına ve boykotlara katılmak ya da boykot kırıcı olmak gibi provokasyonlara açık işler Yeni Asya okuyucularının işi olmamıştır.

Bunu yapanların kanuna uyması ve haklı sebeplere dayanması başka şeydir, bizlerin asıl işimizden başımızı kaldırmamamız gerektiği başka şeydir.

Fikrin değerini çok iyi bilenlerin sahiplendiği Yeni Asya’nın, hukuksuzluğu deşifre eden ve devleti hukuka davet eden cesurca yayınları, masumlar için de riskli olan sokak gösterilerinden çok daha kıymetlidir.

Yeni Asya’nın mazisi bu “müsbet hareket modeli”nin başarı örnekleriyle doludur. İstikbali de böyle olmalıdır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*