Beyin-1

William Shakespeare’in Venedik Taciri isimli komedyasında; oyunun baş kahramanı olan Portia bir şarkı söyler:

Söyle, nerede beslenir sevgi

Kalpte mi, beyinde mi?…

Ağırlığı beden ağırlığının yüzde 2’si kadardır. Toplam vücut enerjisinin neredeyse yüzde 70’ini tek başına o kullanır. Omega-3 (DHA) rezervinin yüzde 60’ı da yine onda saklıdır. Sadece 1400 gram ağırlığı olan bu harika organ; 10 milyon kadar nöron, trilyonlarca nöronlar arası bağlantı ve 150-160 bin kilometrelik bir damar ağının ev sahibidir.

“Beyin gökyüzünden daha geniştir”  diyen Emily Dickinson’ın tespiti bu gerçeğe dikkat çeker. O kadar ki, Bediüzzaman’a göre hayal bile akıl ve onun sonuçlarını kapsayamaz.

“Yaşamınız boyunca kazandığınız tüm deneyimler beyninizdeki mikroskobik ayrıntıları biçimlendirir. Beyniniz tıpkı parmak izi, dudak izi, kulak biçimi ve daha pek çoğu gibi özeldir; deneyimleriniz benzersiz olduğundan, beyninizdeki nöral ağların içerdiği geniş ve ayrıntılı örüntüler de benzersizdir” diye başlıyor David Eagleman, Beyin adlı kitabında “Senin Hikâyen”i anlatmaya…

Sinirbilimci Henry Markram ise “Beyindeki küçük bir benekte bile on milyonlarca komiteler var. Hatta bazı komitelerin 11 boyuta ulaştığını gördük” diyerek hayretini dile getiriyor. Makalesinde şu ifade geçiyor: “Nöronlar arasındaki bağlantılar genelde komiteler aracılığıyla analiz ediliyor. Bir komitede tüm nöronların birbirlerine bağlı olması gerekiyor. Buna ek olarak bir komitedeki nöron sayısı onun büyüklüğünü veya daha değişik bir tabirle boyutunu belirtiyor. ”

İnsan beyni yaklaşık olarak her biri muhtemel her yöne bağlantı yapmış 86 milyar nörondan müteşekkil. İşte bu inanılmaz sayıdaki hücreler yığını insanı nedenini hâlâ bulamadığımız bir şekilde akıl ve bilgi sahibi yapıyor.

Matematikçi Ran Levi ise beynin verilen uyartılara önce çubuktan (1D) başlayarak sonra plaka (2D) sonra da kübik (3D) ve sonra daha kompleks yapılar oluşturarak cevap verdiğini ifade etti.

Uyartının etkisinin geçmesinden sonra ise oluşturulan bu yapılar eski hallerine geri döndüler. Beyin yoluyla gerçekleştirilen bir aktivite kumdan oluşan ve sonra bozulan bir kaleye benzetiliyor.

Bulgular beynin yeni bir bilgiyi nasıl işlediğinin yeni fotoğrafını veriyor. Fakat araştırmacılar beyindeki sinir hücresi komitelerinin bulundukları kompleks geometrik yapıya nasıl ulaştıklarının kesin olarak anlaşılamadığını söylüyorlar.

Çağhan Kılıç bir yazısında: Erişkin bir insanın beynindeki sinir hücrelerinin her biri başka hücrelerle ortalama 7000 bağlantıya sahiptir. Beynimizdeki sinir ağlarını bir demiryolu sistemi gibi düşünürsek bir noktadan başka bir noktaya ulaşmak için var olan olasılıkların sayısı, matematiksel olarak neredeyse sonsuza yakındır. Yani, beyinden bahsederken bildiğimiz evrendeki en karmaşık bilgi ağından bahsediyoruz. Saniyede 1 milyar kere 1 milyar işlem yapabilme kapasitesine sahip ortalama bir insan beyni, en gelişmiş bilgisayarın 100 katı işlem hacmine sahip.

O halde beynin çalışmasında rastlantısal sonuçlara yer bırakılmıyor. Her şey emir tahtında hareket ediyor. Çünkü sonsuz olasılıklar içinde rastlantısal sonuçlar elde edilemez.

“Sinirbilimden matematiğe, kuantum fiziğinden veri işleme bilimine kadar birçok alanın ortak çalışmaları sonucunda beyni anlama konusunda ilerleme sağlandı ancak daha çok fazla bilgiye ihtiyacımız var. Beynin sırrını çözebilmek için sinir bağlantılarının yüksek çözünürlüklü ve işlevsel haritasını çıkarmak elzem” demek gerekiyor.

Yapılmış en detaylı anatomik üç boyutlu insan beyni atlası, beyin gibi çalışan bir bilgisayar modeli, sinir sisteminin işlem kapasitesinden esinlenerek oluşturulan nöromorfik bilgisayar çipleri, sinir sisteminin dijital numerik modelleriyle oluşturulan yapay zekâya dayalı karar verme mekanizmaları, hafıza ve bilincin oluşmasının mekanizmaları, beynin nesneleri algılaması ve karar vermesinin altında yatan kimyasal değişimlerin açığa çıkarılması çabaları, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (MRI) bilgilerine dayanan ve yüzlerce beyin hastalığının verisini karşılaştırma kapasitesine sahip algoritmaların geliştirilmesi ya da dijital beyin modellerinin gerçek robotik sistemlerin öğrenmesi için kullanılması (nörorobotik) gibi çalışma alanları oluşturulmuş durumda. Sonuçlar kaderin ipuçlarını verecek şüphesiz; ancak sonsuz ilmin kıyısında ıslanmaktan zevk almak kulluk bilinciyle bir ibadet coşkusuna dönüşebilecektir.

Hipokrat, son derece modern bir bakış sergilemişti: İnsanlar; zevklerimizin, sevinçlerimizin ve kahkahalarımızın yanı sıra kederlerimizin, acılarımızın, ıstıraplarımızın ve gözyaşlarımızın da sadece ve sadece beyinden kaynaklandığını bilmeliler. Onun aracılığıyla, daha da özelde; düşünüyor, görüyor, duyuyor, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ve hoş olanı hoş olmayandan ayırt ediyoruz.

Zihin/duygulara dair Aristo tarafından ileri sürülen kalp merkezlilik ve Galen tarafından ileri sürülen beyin merkezlilik teorileri, modern bilimin şafağına kadar birbiriyle çatışmıştı. Modern bilim için ise aşkın kalpte değil beyinde bulunduğu düşüncesi artık antropojenik küresel ısınma teorisi kadar iyi yerleşmiş durumda. Peki, bu ne kadar doğru bir karar?

Ancak düşünülen; kaynak noktası ile etki bölgelerinin aynı olması gerekliliğidir/yanılgısıdır. Bediüzzaman’ın şu “konumlaması” ise tartışmayı yerine yerleştiriyor:

“Evet, muhabbet kalbde ve akıl dimağdadır. Elde ve ayakta aramak abestir…” (Muhakemat)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*