
İnsan arıyor ya bulması gerektiğini veyahut kaybettiğini. İnsan, insanlık tarihi boyunca hakikî kimliğini, ömrü boyunca da sahip olduğu haklarını arıyor.
Hak ve hakikat insanın hilkatiyle beraber vücut bulur. Merakla, tahkikatla, araştırarak ve elde ettiği ilimle hakikati keşfeder, sahip olduğu haklarının farkına varır. Hakikat ona kâinattaki konumunu gösterir, hak ise ona verilen hakları. Dünya misafirhanesinde bulunduğu müddetçe insanın sahip olduğu misafirlik haklarına el uzatmanın ve Yaratıcısı tarafından ona verilen hak kullanma hürriyetine müdahale etmenin hem bu dünyada hem ahir dünyada vahim neticeleri vardır. Dünyada bulunuş maksadı ve gayesini gerçekleştirmek için verilen bu hakların farkına varıp, hürce yaşamalı insan. İnsanın haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmesi haklarının farkındalığıyla mümkün. Yoksa ona başkaları tarafından tanınan hak kadar hakkı olur.
İnsan sahip olduğu güzellikleri kaybettiği zaman bir arayış içerisine girer. Bunların başında da adalet geliyor. İnsan insaniyete lâyık bir yaşayışla yaşamak istiyor ve buna engel olan bütün manileri kaldırma gayreti içerisinde oluyor. Gerek ferdî hukuku için gerekse toplumsal hukuk için hak arayışı içerisinde oluyor.
Hak arayışı mahkemeler yoluyla olduğu gibi bir zamanlar yazılı ve görsel medya aracılığıyla da yapılıyordu. Şimdilerde ise sosyal medya hak arayışının zemini olmuş. Sosyal medya ile kamuoyu bir fikir etrafında anında organize olabiliyor. Haksızlıklar anında dünya gündeminde yerini alıp tepkiler çığ gibi büyüyebiliyor. Bir mesaj halk hareketine dönüşüp devletleri aldıkları kararları sorgulamaya sevk edebiliyor. Malikiyet ve serbestiyet devrinin bir tezahürü olarak artık herkes hakkını her platformda müdafaa edebiliyor. Mazlumların mahkeme salonunda çaresiz kaldıkları zaman kullandıkları bir cümle vardı; “Hâkim bey, vicdanınıza havale ediyorum.” Sosyal medyanın o vicdanı temsil boyutu da var. Toplumsal vicdan olarak haksızlığa, hukuksuzluğa tepki verilebiliyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, hakka taraftar, haksızlığın ve zulmün karşısında milyonlarca insan var. Bunu son zamanlarda çok açık bir şekilde gördük. Önceleri topluluklar meydanlarda toplanıp gösteriler yapıyordu (hâlâ devam edenler var). Şimdilerde ise dünyanın neresinde olunursa olunsun anında bir sosyal medya mesajının etrafında toplanılabiliyor. Bir mesaj dünyada gündem olup kişilerin, siyasetçilerin, firmaların-kuruluşların ve ülkelerin kararlarını etkiliyor.
Hak arayışının bir zemini olmalı muhakkak. Ahlâkî ve kanunî çerçevede kalarak hak mücadelesi yapılmalı. Ferdî hukuku müdafaa ederken başka hukuklar ihlâl edilmemeli.
…
İnsanların yaratılış itibariyle sahip olduğu haklar başta olarak yaşadığı ülkede başkalarıyla uyum içerisinde yaşayabilmesi için kanunlarla belirlenen hukukî sınırların neler olduğunu öğrenmeleri zaman alıyor. Ailede başlayan bu eğitim okullarda devam ediyor. Kültürel yaşam tarzı da insanların uygulamalı eğitim aldığı ayrı bir süreç. Sinema ve medya da evrensel hukuk eğitim platformlarıdır. Adalet ve hukuk öyküleri ile emsallerine yol gösterir. Hak arayışını sanat lisanıyla ifade ediyor sinema ve tiyatrolar.
…
Herkesin dünyada hak ettiği muameleyi görememesi, haksızlığa uğraması durumunda, mahkemeler isabetli karar veremediklerinde ve kişi haklıyken yalnız bırakılması halinde bizlere ümit veren elbette bir Mahkeme-i Kübra’nın olması hakikatidir.
…
Hak arayışına ışık tutan çalışmalarla ve hepsi ayrı güzellikte yazılarla dolu bu sayımızla sizleri baş başa bırakıyor ve gelecek sayılarda sizlerin de yazılarını bu sayfalarda görmek istediğimizi hatırlatıyoruz.
İlk yorumu siz yazın