
Bayılıyoruz mutlu olmaya! Belki de Rabbime yöneltilen duaların başında mutlu olmak vardır.
Sadece mutlu olmak duygusu yaratılsaydı üzüntüler hiç olmasaydı, diye düşünürdüm küçükken. Herkes sadece kahkaha atsa. Gözyaşları mutluluktan aksa. Her gün bayram olsa…
Büyükçe öğrendim Barış Manço’nun Bayram şarkısı sözlerinin içindeki hüznü. Çok mutlu söylerdim küçükken, neşeli bir şeyler anlatıyor gibiydi. Meğer sadece hissetmek istediğimi hissetmişim… Küçüklükten beri insan kendini kandırmada mahir demek ki.
Bir süreç geçirdim. Offf her gün aşırı mutlu. “Allah’ım bugün de her şey çok iyi, bugün de” diye diye diye belki 3 ay geçti.
Sonra bir duvara çarptım.
Tek duygu mutluluk değil, diye haykırdı ruhum. Önce o duvara çok öfkelendim. Yumruklayıp yıkmak istedim. Öfkenin de anda yaşanılması gerektiğini, fazlasının çok da bir işe yaramadığını anladığımda ağlamaya başladım. Şimşeklerden sonra yağan yağmur misali. İnsan küçük bir kâinat diyor ya Üstad. Yaşayınca daha iyi anladım ki, öyle..
Ağlamak birkaç gün sürdü.
Mutlu hallerimi hatırlayıp daha da hüzünlü ağlıyordum. İnsan kendini de gaza getiren bir varlıkmış o an anladım onu da. Ağlamalarım kendini hüzünlü durmalara aktardı, gün içerisindeki hüzünlü dakikalarım çoğaldı.
Kuş seslerini duydum.
Oysaki çoğu gün kahkahamdan, müzikten, kendi eğlencemden duymamışım. Hüzün farkındalığımı arttırdı sanki. Hüzünden sonra o duvara alıştığımı fark ettim. Öncesinde çok güzel bir yoldu benim için. Her gün defalarca kahkahalarla koştuğum bir yol… Onun duvar olmasına alışmak güç olmuştu.
Güçlükle baş etmeyi de öğrendim tabii.
Başa gelince her şey yapılıyor diye konuşan insanları anladı ruhum. Sonra teşekkür etmeye karar verdim. Daha önceki hayatımda defalarca kahkahalarla her gün koşabildiğim için. O mutlu anlar için teşekkür ettim, o yola ve duvarına saygı duymaya, kabullenmeye karar verdim. Tek duygumuzun mutluluk olmamasının bizi büyüttüğünü anladım böylelikle.
Öfke duygum ara ara yokladı beni. “Bir tane söz, bir adım yok edebilecekken o duvarı; neden bu mahrumiyet?” diye. Sonra da “Bir adımı atmak benim yaşantımda kolayken başkaları için zordur”u fark ettim.
Empati yapmaya da başlıyoruz. Büyüyoruz gerçekten. Büyümemize gerek var mıydı? Orasını bilmiyorum…
Vardır her şeyde bir hayır demek isterken bir yanım sırtımı dayamak için; bir yanım da ahirette “Sizin elinizdeydi her şey. Mutluluğa gölge düşüren sizin gelişmesine izin vermediğiniz fıtratlarınızdı”yı duyacağız diye de düşünmüyor değilim.
İnsan her şartta elinden geleni yapmalı ki, dünyada da ahirette de içi rahat etsin.
Küçüklüğümden hatırımda kalan bir insanın minicik bir mimiğinin bana hâlâ o kötü hissi hissettirdiğini fark ettiğim günden beri ödüm kopuyor bir başkasına minicik bir mimikle olumsuz bir şey hissettirmekten… Bazen birine atacağım bir mesaj için, hassas bir konuysa, dakikalarca klavye ile bakışıyorum yanlış bir şey hissettirme ihtimalinden endişelenerek.
Şimdilerde aşırı koruyucu büyütüyoruz ya çocukları, asla olumsuz bir duygu hissetmesin diye gözüne bakıyoruz. Asla olumsuz bir duygu hissettirmesin diye gözüne baksak işe yarar mı yoksa sadece yaşayınca mı anlıyor insanoğlu bilmiyorum…
Bildiğim bir şey var;
İnsan küçük bir kâinat misali.
Okumayı öğrendik mi
Ne âlâ dünya hali…
İlk yorumu siz yazın