Sivil itaatsizlik mi? Ahlâkın direnişi mi?

Said Nursî’ye göre haksızlığa direnmek, mutlaka hukuk ve meşruiyet sınırları içinde olmalıdır. O, zulme rıza göstermemeyi öğütlerken aynı zamanda anarşiye, şiddete veya toplumsal kargaşaya da kesinlikle karşıdır. Bu açıdan, onun yaklaşımı hem ahlâkî bir direnişi hem de sabırlı bir mücadeleyi içerir.

Sivil itaatsizlik kavramı Said Nursî döneminde bu isimle anılmasa da, onun tavırları ve sözleri bu kavrama yakın bazı tutumları içerir. Ancak bazı farklarla birlikte:

  1. Haksızlığa Direnmenin Esasları (Said Nursî’ye Göre)

Meşru dairede kalmak: Her türlü karşı duruş Kur’ân ve hukuk dairesinde olmalı. “Haksızlıkla mücadele ederken haksızlık yapmamak” ilkesi esastır.

Sabır ve dua: Zulüm karşısında hemen tepki göstermek yerine, dua, tefekkür, sabır ve eğitimle direniş gösterilir.

Islah ve tebliğ: Islah edici, nasihat edici bir dille haksızlığı ifşa etmek ama kişiyi değil, eylemi hedef almak gerekir.

Toplumun selâmeti: Toplumun huzurunu bozacak eylemlerden kaçınmak gerektiğini vurgular. Adalet-i mahzayı hedefinde tutan “Bir fert dahi feda edilemez” anlayışı vardır.

Pasif direniş örnekleri: Said Nursî, bazı dönemlerde haksız uygulamalara karşı yazmayı, konuşmayı, boykot etmeyi veya itiraz dilekçeleri yazmayı tercih etmiştir. Bunlar bugünkü anlamda “sivil direnişin” bir biçimi sayılabilir.

  1. Sivil İtaatsizlik mi?

Sivil itaatsizlik; bir yasanın veya uygulamanın vicdana aykırı olduğunu düşünerek, şiddete başvurmadan ve genellikle açık biçimde o yasa ya da karara uymamayı seçmektir.

Said Nursî’nin tavırları, özellikle pasif direniş ve vicdanî duruş açısından sivil itaatsizliğe benzerlik taşır.

Ancak onun yaklaşımında devletle çatışma değil, devleti ıslah etme, halkı uyandırma ve manevî mücadele ön plandadır.

Sivil itaatsizlikte bazen hukuka muhalefet söz konusu olabilirken, Said Nursî bunu meşru daire dışına çıkmak olarak gördüğü için karşıdır.

Said Nursî’nin yaklaşımı ile modern anlamda sivil itaatsizlik arasındaki farkları birkaç başlık altında açıklayabiliriz. Aralarında benzer yönler olsa da, özellikle niyet, yöntem ve nihaî hedef bakımından ciddi farklar vardır:

  1. Meşruiyet Anlayışı

Said Nursî: Meşruiyet sınırları içinde kalmayı temel ilke sayar. Kanunlara aykırı davranmak yerine, haksızlığı hukuk içinde eleştirir ve sabırla ıslah etmeye çalışır. Anarşi ve fitneden kesinlikle kaçınır.

Sivil itaatsizlik: Vicdanî gerekçelerle bazı yasaların veya emirlerin kasıtlı olarak çiğnenmesini de kapsar. Hukukun meşru ama ahlâken yanlış olduğu durumlarda da direnmeye imkân tanır.

  1. Niyet ve Hedef

Said Nursî: Hedefi ıslah, yani düzeltmek ve nefsi tezkiye etmek; toplumu manen olgunlaştırmaktır. Kötülükleri ifşa eder ama çatışma çıkarmadan yapar.

Sivil itaatsizlik: Genellikle somut bir yasa ya da kararın geri alınması, değiştirilmesi hedeflenir. Devlete veya otoriteye açık bir mesaj verme amacı taşır.

  1. Yöntem

Said Nursî: Yazmak, dua etmek, sabır göstermek, hikmetli sözlerle halkı bilinçlendirmek gibi manevî ve fikrî yöntemler kullanır. Zorlayıcı veya meydan okuyucu değildir.

Sivil itaatsizlik: Barışçıl olsa da genellikle alenidir, meydan okuyucudur ve bazı riskleri (ceza, gözaltı) göze alarak yapılır.

  1. Toplum ve Devlet Algısı

Said Nursî: Toplumun huzuruna zarar verecek her türlü davranıştan kaçınır. “Devlet /Toplum ayrı, zalimler ayrı” anlayışıyla, sistemi değil zulmü hedef alır.

Sivil itaatsizlik: Gerektiğinde devlet kurumlarını, yasalarını veya temsilcilerini doğrudan hedef alabilir. Otoriteye karşı bir duruş söz konusudur.

  1. Şiddet ve Kaos Anlayışı

Her ikisi de şiddeti reddeder.

Ancak Said Nursî için fitne çıkarmamak, bir damla kan dökülmesine bile vesile olmamak, temel ilkedir. O yüzden çatışma riski olan hiçbir yöntemi benimsemez.

Sivil itaatsizlik ise bazen kamu düzenini bilinçli olarak rahatsız etmeyi göze alır (örneğin oturma eylemleri, grevler, vicdanî ret eylemleri gibi)

Sonuç

Said Nursî’ye göre haksızlığa direnmenin yolu, hukuk içinde kalarak, sabırlı, ahlâkî ve manevî bir duruş sergilemektir. Bu, bugünkü anlamda “sivil itaatsizlik” kavramıyla kısmen benzeşse de, onun duruşu daha çok meşru, pasif ve manevî bir mücadele anlayışıdır. O, “musibet ve zalimlere karşı en büyük silahın sabır, dua ve ilimle mücadele” olduğunu söyler.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*