MASAL DEĞİL; DAMARLARINDA GEZİYOR!

Pusudaki Düşman

– “Şeytan, her birinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır.”

– “Ya Resulallah! Sende de dolaşır mı?”

– “Evet, bende de (dolaşır), ancak Allah bana yardım etti de (şeytanım) bana teslim oldu.”1

* * *

İmtihan için gönderildiğimiz şu dünyada dikkate almamız gereken en mühim unsurlardan biridir şeytan. İnsanın düşmanını iyi tanıması gerekir elbette. “Su uyur, düşman uyumaz” zira.

Bu sebepten olsa gerek Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’de defalarda uyarmıştır kullarını.

Evet, “Şeytanın hilesi pek zayıftır”2 ama yaptığı iş tahribat nevinden olduğu ve doğrudan insanın hevâ ve hevesine hitap ettiği için, imtihan edilmek adına nice zaaflarla yaratılan insanoğlu kolayca kapılabilir ona.

Efendimizin (asm) “Şeytan, Âdemoğlunun damarlarında dolaşır”, “Şeytan hücum etmek için daima pusuda bekler”3 gibi ikazları hep bunun içindir.

O halde mü’minin daima müteyakkız, uyanık olması gerekir.

Her hayrın başı olan Besmele’nin dahi başında “Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” diyerek “kovulmuş şeytanın şerrinden” Allah’a sığındığımızı hatırlayalım her vesileyle. Kısaca “istiâze” (sığınma) denilen bu husus, mü’minin asla ihmal etmemesi gereken bir durumdur. Bediüzzaman Hazretleri sadece bu konu için başlı başına bir risale yazmıştır. “Hikmetü’l-İstiâze” (Şeytandan Allah’a sığınmanın hikmeti) isimli bu risalede, evvela şeytanın ve şerlerin (kötülüklerin) yaratılmasının hikmetini açıklamış, bu kadar insanın Cehenneme girmesine sebep olacak bir varlığın niçin yaratıldığını gayet ikna edici bir üslupla izah etmiştir. Bununla da kalmamış, ayette de belirtildiği üzere, şeytanın hilesinin son derece zayıf olmasına ve gerçekte Allah’ın kulları üzerinde zorlayıcı bir gücünün olmamasına karşın bu kadar etkili olmasının, bu denli şerlere yol açmasının izahını yapmış; hakikat-i halde gayet zayıf olan böyle bir mahlûk karşısında Kur’ân ve Sünnet’te ‘Allah’a sığınma’ üzerine bu kadar tahşidat yapılmasının hikmetlerini açıklamıştır. Bediüzzaman Hazretleri bütün bunların yanında şeytanın en mühim ve en büyük desiselerini de deşifre etmiş; böylelikle bu hile ve tuzaklar karşısında nasıl korunulabileceğini net olarak ortaya koymuştur.

Bütün bu manaları Risale-i Nur Külliyatından Lem’alar adlı eserin On Üçüncü Lem’a’sında “on üç işaret” ile beyan eden Bediüzzaman Hazretleri, mesela bu işaretlerden birinde şeytanın en mühim desiselerinden birinin “kendini, kendisine tâbi olanlara inkâr ettirmek” olduğuna da dikkat çeker ki, hâlen materyalizmin etkisinden kurtulamamış, şeytanı yok sayan ve onu masalsı bir varlık zanneden insanlar açısından son derece önemli bir konudur bu. Hatta belki de en başta üzerinde durulması gereken bir husustur ki zaten Risale-i Nur Külliyatının doğrudan ‘iman hakikatleri’ni izah ve ispat etmesinin sonuçlarından biri de işte bu ‘melekler, ruhaniler, cinler’ gibi gözle görülmeyen varlıkların vücutlarını ispat ettiği delillerle şeytanların dahi vücudunu ispat etmiş olmasıdır. (Bununla ilgili olarak Yirmi Dokuzuncu Söz ile On Beşinci Söz gibi risalelere bakılmasını tavsiye ederiz.)

Bediüzzaman Hazretlerinin “Hikmetü’l-İstiâze”sinden başka “Hücumat-ı Sitte”4 ve “Hutuvat-ı Sitte”5 gibi eserlerini de “şeytanın hile ve tuzaklarının deşifresi ve bunlardan korunma yolları” bağlamında zikretmek yerinde olacaktır.

Hücumat-ı Sitte, adından da anlaşılacağı üzere “şeytanın altı hücumuna” dikkat çeken bir risaledir. Üstad Hazretleri “Kur’ân-ı Hakîm’in tilmizlerini [talebelerini] ve hâdimlerini [hizmetkârlarını] ikaz etmek ve aldanmamak için yazılmıştır.” dediği bu risalenin başında “İns ve cin şeytanlarının altı desiselerini inşaallah akim bırakır ve hücum yollarının altısını seddeder.” notunu düşmüştür.

Bu risalede, ins ve cin şeytanlarının “makam-mevki hırsı, şöhret tutkunluğu, korku damarı, açgözlülük, ırkçılık, enaniyet damarı, rahata düşkünlük veya tam tersi vazifedarlık damarı” gibi insanî zaaflardan istifadeyle iş görmeye çalıştıklarına değinerek, bunların nasıl bertaraf edileceğine dair önemli ölçüler vermiştir.

Hutuvat-ı Sitte ise, yine adından anlaşılacağı üzere, şeytanın altı hatvesine (adımına) karşı ehl-i imanın nasıl adım atması gerektiğine dair ölçüleri ihtiva etmektedir. Bu eserin, İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda, Müslümanlar üzerinde türlü desiselerle psikolojik baskılar meydana getirip onları sindirmeye çalışan ‘dessas İngiliz siyasetine’ karşı kaleme alındığı gözlerden kaçırılmamalıdır. Risalenin hemen başında “Şeytanın hatvelerine (adımlarına) tâbi olmayın.”6 ayeti zikredilmiş ve hâlen de capcanlı mesajlar ihtiva eden şu dikkat çekici not düşülmüştür:

“Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan elhannâs [şeytan], altı hutuvatıyla âlem-i İslâm’ı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını [makam-mevki hırsını], kiminin tamaını [açgözlülüğünü], kiminin humkunu [ahmaklığını], kiminin dinsizliğini, hatta en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”

Bu kısa fakat derin paragraftan, şeytanın ‘bazen sağdan bazen soldan’ denilebilecek türlü manevralarla nice oyunlar tezgâhladığı, akla gelmeyecek hile ve tuzaklara başvurabildiği, kullanabileceği her duygu ve zaafı fırsat bildiği anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatında “şeytanın varlığı, mahiyeti, desiseleri ve onun hile ve tuzaklarını boşa çıkarma yolları” adına kaleme aldığı bahisler burada işaret etmeye çalıştıklarımızla sınırlı değil elbette.

Külliyat baştan sona sırf bu gözle okunsa dahi hemen hemen bütün bahislerde ins ve cin şeytanlarının hücumlarına karşı “iman ve takva” zırhı ile kuşanmaya dair nice mesajlar görülecektir.

Yazımızı Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ikaz muhtevalı ve irşad edici yüzlerce beyânâtından şu sözleriyle noktalamış olalım:

“Ey ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza [insî ve cinnî şeytanlara] karşı zırhınız, Kur’ân tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhınız, istiâze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhiyeye ilticadır.”7

Dipnotlar:

  1. Tirmizî, Radâ 17, 1172; ayrıca bknz:
  2. Nisâ Suresi: 76.
  3. Câmiü’s-Sağîr, Yeni Asya Neşriyat, Cilt: 1, Hadis No: 79
  4. Mektubat, 29. Mektub, 6. Risale olan 6. Kısım
  5. Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2025, s. 321
  6. Bakara Suresi: 168
  7. Lem’alar, 13. Lem’a, 2. İşaret

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*