AĞAÇLARA HÜRRİYET

Dünya çölleşiyor. Hiçbir ağaca dokunmayın! Papatyalar, gelincikler, arılar, kuşlar kovula kovula nasıl bir dünya bekliyorsunuz?! Ormansız, susuz, topraksız kalalım diye bu gayret niye?! Ham adamlar ağaçları hazmedemez; keser atar.

 

ALIN (MA)MAK

Evet… ölüm var! Ha yakın ha uzak… Evet… Ölüm var! Geliyor üstümüze üstümüze. Üstümüze pek almayız; ne/den/se?!

YAKLAŞ BİRAZ; KENDİNE!

Dış dünya mı? Boğar insanı. O haberden bu habere… bitmez ki…

İç dünya mı? Dön, dön! Her yere oradan gidiyorsun. Gökyüzü, fırtına, sükûnet orda…

Dış dünya mı? İşin gücün yoksa; buyur! Bak, bakalım; hangi taşı oynatacaksın?

Offf! Kendine çok uzaksın!

AĞAÇLARA HÜRRİYET

Dünya çölleşiyor. Hiçbir ağaca dokunmayın! Papatyalar, gelincikler, arılar, kuşlar kovula kovula nasıl bir dünya bekliyorsunuz?! Ormansız, susuz, topraksız kalalım diye bu gayret niye?! Ham adamlar ağaçları hazmedemez; keser atar.

HAYAT NEDİR?

Kırılan eşyalarına üzülüyor! Şu yarınıma, şu torunuma… …derken… hayatı unutuyor! Telâşesinden kendini duyamıyor! Aynalara bakamıyor nedense! Bir gün karşılaşırsam sormak istiyorum: “Hayat nedir?” diye…

ÇAMURDA BİR ÇEKİRDEK

Kavga yok; aynı Sanatkâr’ın eseriyiz.

Hepimiz ölümlüyüz. Dünya fani… Bizden uzun yaşıyor ağaçlar. İnsan olmak büyük hediye… İnsan yaşamak… İnsan ölmek…

Korkma; Büyük Mahkeme var. Adım gibi biliyorum; çekirdeğin çamurdan çıkıp

Ağaç oluşundan… Yaaa!

GAFLET

…sonra unutuyoruz yaşamayı;

Araya iş güç, telâşe…

…nefeslerimiz bize yabancı…

BORÇ

Çok borcum var biliyorum.

Yiğidin kamçısıdır o.

Biriksin bakalım

 

Birikince ne kadar bilmem.

Taşıyamaz olunca…

Sığmayınca odalara…

 

Gördün mü borç bile…

Birike birike…

Taşınmaz oluyor.

ANNANNEMİN KELİMELERİ

Adı yağmur olsa da…

Rahmet… derdi büyüklerimiz

Hele her yağmur okşar beni.

Hatırlarım annannemi.

KUTUP, KİTAP

Kutuplaşma “kitapsız” toplumların fotoğrafıdır. Kitaplaşan toplumlara selâm ile…

İÇ VE İŞ

İçimize karışacağına… işimize karışıyor;

Her şey karışıyor!

ECZANE

Adım başı eczane var bu ülkede. Bedenimiz hasta; ruhumuz sapasağlam demek ki! Ah, b/öyle mi?

RİTİM VE MELODİ

Ger/eğer bunca gürültü, unutturacaksa kendimi ve uzağım/da kalacaksa yaşamaklar… Kalbimin sesini duymayacaksam… Eee? Niye ki nefes almak? Bu ritim ve melodi benim bestem olacaktı hani?

HÜRRİYET

Hürriyetin gecikmesi; açlığının çoğalması demektir.

DUYMAK VE DOYMAK

Doymaya geldiğimizi sanıyoruz dünyaya;

öyle değil; hiç değil! Duymaya geldik; iç sesimizden başlayarak…

DÜNYA, HIRS, AYNA

Biraz aynalaşmamız gerekiyor; niye dünyadayız? Kısacık hayata bu kadar hırs sığmaz ki… Ya bir de dünya ölümsüz olsaydı; hırsı kaçla çarpardık?! Fani dünya; ne güzel sıfatın var!

EMANETÇİ

Bedenim benim değil mi; istediğim gibi kullanırım, diyorsun da… kullanamazsın; çünkü senin değil! Sen de biliyorsun ki senin değil. Senin olmadığını anlıyorsun hastalandığında meselâ! İnadı bırak!

KİM OOO?!

Arayışın bitmeyen davetine eklenip duran adımlarım… gözlerim kış yorgunu; gözümü alıyor dünya.  Kuş yorgunu dalların gölgesinde muhabbet… Kapımı çalıyor, çalıyor, çalıyor bir ses; öylesine tanıdık. “Kim o?” demeye gerek var mı?! Bir kıpırtı seni saran, hep yaklaşan bir tıkırtı… Ne olursa olsun; işte o merak; gözlerimi yuvasından oynatıyor; kalbin yuvasına oturuyor o ân. Kim ooo?!

SEN DE GEL!

Gülen yüzlere, hürriyet bakışlara, samimi pozlara, hatayı yüze vurmayan gözlere, icabında hüsn-i ta’lil -bir şeyi alakası olmadığı halde güzel bir sebebe bağlama- sanatı ile hüzn-i dostaneliğini ifade eyleyenlere de gidiyorum; sen de gel!

SANDIK BAŞINDA

Bir “seçim” olsa… “ara” sokaklardan geçip gider, kendi derdine derman olamamış okullarda kurulmuş sandıklara geldiğimde, duvarlara bakardım; çocukluğumdan beri değişmeyen “duvar yazıları”nı, aforizmatik resim ve yazılarla değiştirebileceklere bir “teşekkür mektubu” bırakırdım.

RÜZGÂR VE HÜRRİYET

Rüzgâr mı?

Hürriyetin ta kendisi;

Durdurabilir misin!

ANNEMİN BİBERLERİ

Rahmetli annem yaramazlık yaptığımda: “Ağzına biber sürerim!” derdi. Bir sefer sürdüğünü hatırlamıyorum. Annem ilkokul mezunuydu.  Şimdi her köşede -sözüm ona- üniversite ve hâlâ biber; üstelik gazlısı… Yıllar sonra; geri gitmişiz. Kapatın bu üniversiteleri. Dağlara, kaldığı kadarıyla ormanlara gidelim. Bir ağaç gölgesine oturup kitap okuyalım. Kâinat kitabını oku diyen bir edebiyat öğretmenin oldu mu senin?

DİPLOMA SEVDASI

Üniversiteye adım atan gençlere şunu söylemesem olmaz: Okuldan, hocalardan bir beklentiniz olmasın. Nadiren, kendini açmış, aşmışlara rastlayabilirseniz ne alâ! Sadece diploma için buradayım derseniz; hayal kırıklığına uğramazsınız. Orada üniversal yani cihan şumül yani her fikre, hür fikre açık ve âşık bir yapı, kapı yok; bilesiniz. Orası da esir ve peşin hüküm giymişlerden. Hayırlı olsun!

TAŞ VE CAM

Bir dostumun dünya bitiminde Sultan Eyyüp’teydik. Ölümle biraz daha halleştik, dilleştik. Dünyanın “kaat” gibi yırtıldığını, cam gibi hayata, ölüm taşının değdiğini; n’olduğumuzu gördük!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*