Osmanlıca

44---2-Osmanlıca

1928 yılında çıkarılan bir kanunla Arap harfleri yerine Latin harflerinin kullanımı kabul edildi. Bunun doğal bir sonucu olarak halk kendini aniden yabancı ve anlam veremediği bir yerde buldu. Çünkü bu devrim, nesiller boyu süregelen bir kültürü alaşağı ettiği gibi, onu aktaran yazıyı da yasaklıyordu. Şüphesiz bu toplum mühendisliği yapmanın bir neticesi ve büyük bir alamet-i farikasıydı.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın 19. Millî Eğitim Şûrâsı’nda okullarda ders olarak okutulmasının tartışıldığı Osmanlıcanın müfredata seçmeli ders olarak girmesi şüphesiz ki olumlu ve yerinde bir adım olur. Sosyolojik olarak herkesin iyi Osmanlıca öğrenmesi belki maksimum düzeyde sağlanmayacak, ama en azından geçmiş nesillerle bizim aramızda kurulacak bir köprünün ilk ve mini bir temelini oluşturması dolayısıyla önemli ve gerekli bir adım olarak görmek mümkün olur.

Maalesef zamanında Latin alfabesi getirilirken halkın rızasına ve düşüncesine danışılmadı. Yani Latin alfabesi dayatmacı bir mantığın ürünü oldu. Aynı şekilde bugün de sayın Cumhurbaşkanı’nın “isteseler de istemeseler de Osmanlıca öğrenilecek” sözü elbette doğru ve olması gereken frekansta olmadı. Çünkü yıllar önce dayatılan Latin alfabesiyle şimdi ki Osmanlıcanın müfredata alınmasıyla ilgili “isteseler de istemeseler de” sözü arasında anlayış olarak hiçbir fark yok. Bu iki anlayış mahiyet olarak aynı dayatmacı geleneğin dışa vuruş biçimleri… Aralarında hiçbir fark yok. Her ikisi de antidemokratik bir tutumun neticesi.

Bazı sözde ilerici yazar-çizerin ortalığı velveleye vermesinin sebebi kendi ideolojik muhalefet anlayışlarının gerektirdiği içindir, yoksa vaveyla kopartılacak bir durum yok ortada. Seçmeli olduğu taktirde dileyen seçer ve öğrenir. Buna müteakip Cumhurbaşkanı’nın söylemleri ve üslubu daha uzlaşmacı, yumuşak ve esnek olmalıydı ve öyle olmalı.

Hâsılı böyle bir uygulama ve plan; dayatılmadan, özgür bir şekilde faal duruma kavuşturulup müfredata da seçmeli olarak eklenmeli. Başta dediğimiz gibi böyle bir adım dersi seçenler için güzel neticeler doğuracaktır. Bu nesiller arası köprünün ilk harcı olması vesilesiyle son derece önemli olacak.

Osmanlıca Hakkında Ne dediler?

45---1---Peyami-Safa

Peyami Safa:

Yeryüzünde milli kütüphanelerindeki eserlerin dilini ve harflerini bilmeyen, bunları okumaktan aciz bir tek millet var mıdır? Tarihinden edebiyatından, ilmî, felsefî ve dinî eserlerinden, milli kültür hazinelerinden haberi olmayan bir miletin bir toprak parçasında rastgele toplanmış bir kuru kalabalıktan farkı nedir?

Avrupalılar okullarında Shakesper’e, Milton’a, Schiller’e, Voltaire’e dair bilgi verirken talebeye bu yazarların okul kütüphanesindeki eserleri de okutulur. Bir kitabın bir parçası değil, tamamı okutulur. Bugün yirmi yaşlarında bir Türk genci Naima’yı, Fuzuli’yi, Cevdet Paşa tarihini orjinalinden okuyamaz.

Yeni yazıya çevirisini okusa da anlayamaz. Bu talihsiz delikanlı için Baki’nin o muhteşem “Mersiye” si Galib’in o enfes “Hüsn ü Aşk”ı Hamid’in “Tarık Bin Ziyad”ı simsiyah karanlıklara batmış muazzam abidelerdir. O zavallıcık bu eserlerin arasında, İstanbul’un göklere fırlayan tarihi eserleri arasında iki gözü kör dolaşan bir turist gibi gezip durur. Kendi tarihini, atasını, dilini, edebiyatını bilmez ve sevmez. Yani kendini bilmez ve sevmez.

45---2---Dursun-Gürlek

Dursun GÜRLEK

Rahmetli Cemil Meriç’ten defalarca duydum. Türkiye’de Osmanlıca öğrenmenin Arapça öğrenmek kadar hatta daha mühim olduğunu söylerdi.

Çünkü kütüphanelerimiz Osmanlıca eserlerle dolu ve işin garibi bu eserlere bizden çok Avrupalı oryantalistler ilgi gösteriyor. Düşünebiliyor musunuz, benim kütüphanemdeki eserleri bir Fransız ya da İngiliz araştırıcı rahatlıkla okuyup çevirebiliyor, ben tabiri caizse bön bön bakıyorum. Yahut çevremdeki mezar taşlarını okuyamıyorum. Dedemden kalan tapu belgesini okuyamıyorum.

En güzel tarihi eserler İstanbul’da, fakat Osmanlı çeşmelerinin, camilerinin kitâbelerini okuyamıyorum. Tabii bu lüzum, bu boşluk gün geçtikçe daha iyi açığa çıktığı için Osmanlıca’ya rağbet var. Kanaatim odur ki rağbet artacak.

46---2---Mehmet-Şevket-Eygi

Mehmet Şevket EYGİ

Vasıflı insan olmak isteyen her Türkiyeli genç mutlaka ve mutlaka zengin, edebî, yazılı Türkçeyi, yani Osmanlıcayı iyi derecede öğrenmekle mükelleftir. Osmanlıca bilmeden köylü, bakkal, işportacı, kasap, esnaf olunabilir, ama münevver, yüksek tabaka mensubu, kültürlü olunamaz. Yeterli Osmanlıca bilmenin ölçüsü de şudur: Zevk ve haz alarak, mânâsını anlayarak Türk dilinin en büyük şairi Fuzulî’nin divanını, aslî metninden okuyabilmek.

46---4---Yusuf-Halaçoglu

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu

Dedelerinin mezar taşlarını okumaları Osmanlıca öğrenmek anlamına gelmez. İlla onun için Osmanlıca öğrenilmez. Ben bile mezar taşı okumakta zorlanıyorum. Mezar taşları istifli sülüs ile yazılıyor bunu herkes okuyamaz ki; divanı var, divani kırması, rika var. Bunların birini okuyan hepsini okuyamaz. Gazeteyi okuyan mezar taşını okuyamaz, çünkü farklı yazı. O kadar basit zannetmesinler. Harflerin öğretilmesi demek Osmanlıca’nın öğrenilmesi demek değil.

46---1---ilber-Ortayli

İlber ORTAYLI

Bugün Türkiye’de bir münevverin Osmanlıca okumayı bilmesi lâzım..

Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz, Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Her dil asırdan asıra bazı değişiklikler geçirir ama bu durum ayrı bir dilden söz etmeyi gerektirmez. Nihayet anneannemizle dedemizin mektuplaşma dilidir.

46---3---Murat-Bardakçı

Murat BARDAKÇI

Ben şunu söylüyorum: Türkiye’de Osmanlıca bilmeyen entelektüeller cahildir. 1928 öncesi yazılmış şeyleri okuyamıyorsanız eğer, hiç ‘okur-yazarım’ diye geçinmeyin. Bugün bir İngiliz entelektüeli Shakespeare’i, Shelly’yi okur, bilir. Bizimkiler Nedim’i, Fuzuli’yi anlamaz, ŞeyhGalip’i utanmadan İngilizcesinden okurlar. Birçok tarih kitabı hâlâ Osmanlıcadır bizde. Kendi kültürünü bilmeyen entelektüel olamaz.

47---1---Orhan-Osmanoglu

2. Abdülhamit’in torunu

Orhan OSMANOĞLU

Osmanlıca gençlerin mezar taşlarındakini okuma meselesi değildir, olmaması gerekir. Gençlere tavsiye ediyorum. Aslında gençlerin, tarihimizi arşivlere girerek öğrenmeleri için bir fırsat. Gençler başka bir dil öğreneceğiz diye korkmasınlar. Ben iyi olacağını düşünüyorum. Zorunlu değil, seçmeli olması daha iyi olur. Bu işi gençlere sevdirerek yapmak lâzım.

47---4---Cemil-Meriç

Cemil MERİÇ

Kâmûs bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle şuuruyla.

Kâmûsa uzanan el nâmûsa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilâli, tek mukaddese saygı göstermiştir: Kâmûsa…

Heyhat! Batıda cinnet bile terbiyeli.

47---3---Atilla-ilhan

Attila İLHAN

Osmanlı Türkçesi; Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dildir. Arapça’dan da Farsça’dan da yararlanmış ama ikisi de olmamış; yeni Türk kuşakları Osmanlı Türkçesini anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler.

47---2---Yusuf-Kaplan

Yusuf KAPLAN

Osmanlıca dünyanın bütün belli başlı düşünce dillerinin, sanat dillerinin, bilim dillerinin, kısacası medeniyet dillerinin hepsinden beslenmiş, Osmanlıcanın omurgasını, ruhunu oluşturan Kur’ân Arapçası’nın filtresinden geçirerek beslendiği bütün dilleri kendine maletmiş tek derinlikli dünya dilidir. Osmanlıca seçmeli değil zorunlu ders olmalı. Yoksa hiç bir işe yaramaz, geri teper, onca emek boşa gider! Kimse de bir daha böyle bir şeye cesaret edemez! Böylesine zengin bir medeniyet dilinin, orta ve uzun vadede, önümüze açacağı ufukları ne kadar görebiliyoruz, bilmiyorum doğrusu.

Bir toplumu yok etmek mi istiyorsunuz?

Dilini, kültürünü yok edin!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*