Denizli hapsindeki dindar cumhuriyetçi karıncalar

Kâinatta milyarlarca mahlûkat var. Milyarca yıldır hür ve kardeşçe yaşıyorlar. Kâinat kitabı ve kâinatın özeti Kur’ân için o kadar önemliler ki, bazıları Bakara (inek), Nahl (arı), Ankebût (örümcek) gibi surelere başlık oluyor. Bunlar içinde en dikkat çekeni ise Neml (karınca).

Hayvanlar yaratılıştaki özelliklerine göre yaşarlar. Kur’ân’da birçok hayvandan misal verilir. Onlar sembollerdir. Nasıl ki Firavun’dan kasıt nefs, Hz. Musa’dan kasıt kalb ise hayvanlar için de benzer durumlar söz konusudur.

Hayvanlar insana göre bir “tık” geride olmalarına rağmen, birçok konuda pir ve üstattırlar. Arıdan bal, koyundan süt yapılmasını öğrenen insan, hayatını kolaylaştıracak birçok şeyi de karıncadan öğreniyor.  Değil mi ki, göklerin öğrencisi olmayan yerlerin öğretmeni olamaz. Karıncalar semavîdirler. 1400 yıl önce göklerden Kur’ân’a düşmüşlerdir. Şefkat dersini annesinden, cesaret dersini babasından, hakikat dersini Kur’ân’dan alan çağın başöğretmeni Bediüzzaman sosyal hayatın vazgeçilmez unsuru cumhuriyet dersini de karıncalardan almıştır. Elbette onların öğrencisi olmasaydı karınca sayısınca insanın öğretmeni, piri ve üstadı olamazdı.

Kur’ân’a göre her hayvan bir ümmettir. Karıncalarsa dünyadaki en kalabalık ümmettir. Cirimleri küçük olsa da hayat cihetiyle hayat cihetiyle küreden (dünyadan) daha büyüktürler.

Karıncaların cumhuriyetçiliği
Onlar sosyal varlıklardır. Çalışkan ve paylaşımcı ruha sahip olmaları, iş bölümü yapmaları, rekabet etmemeleri, ben duygusu yerine biz duygusunu öne çıkarmaları, kraliçe, asker, işçi gibi sınıflara ayrılsalar da ast-üst ilişkisi olmadan yaşamaları, ortak zekâ ve sağduyuyla hareket etme gibi özellikleriyle şimdilerde çokça ihtiyaç duyduğumuz cumhuriyetin ve demokrasinin en güzel örneğini veriyorlar.

Cumhuriyet milletin kendi kendini yönetmesidir. Hakiki adalet, şer’i hürriyet, hukukun üstünlüğü, yardımlaşma gibi üstün fıtrî hallerdir. Karıncalar bu anlamda cumhuriyetin simgesidir. Bir milletin hâkimi o milletin hadimidir, anlayışındaki Asr-ı Saadet’te dört halifenin yönetim şekli de cumhuriyettir. Kraliçe karınca, ümmetinin imamı ve reisi olsa da asıl vazifesi neslin devamıdır. Onlar da dört halife gibi dindar cumhuriyetin reisleridir.

Karıncalar soğukta yaşayamaz. Kutuplarda, hele de kutuplaşan toplumlarda hiç yaşayamaz. Şimdi ben, cumhuriyetçi oldukları için karıncalara ekmek veren Bediüzzaman’ın sorgulandığı Denizli Mahkemesi önündeyim. Ekmek vermek için karınca arıyorum. Yoklar. Şubat soğukları devam ediyor demek ki. “Mânâsız isim ve resim”den ibaret bir cumhuriyette karıncalar az ilerdeki İlbadi Mezarlığı’na hicret etmişler. Hafız Ali ve Hasan Feyzi gibi Bediüzzaman’ın cumhuriyetçi talebelerinin mezarlarını mesken etmişler. Bediüzzaman da 1943 yılında saraylar yerine sahabe ruhlu cumhuriyetçilerin yaşadığı Denizli Hapishanesi’nde yaşamayı tercih etmemiş miydi?

Karıncaların hastaneleri ve hapishaneleri yoktur. Onlar ne hastalanırlar, ne de suç işlerler. Bir ülkede cumhuriyet ve demokrasi hakkıyla işlese, insan, hayvan, bitki haklarına riayet edilse hastanelere, hapishanelere hiç gerek kalır mı? Dindar Cumhuriyetçiler hapislere atılır mı?

Firavun’u da, Nemrud’u da devirirler
Tevhîd yolunda her şey Kadîr-i Zülcelâl’e intisâb ve istinâd eder. Karıncalar mübarek hayvanlardır. Samimi, ihlaslı, dürüst, mütevazı, çalışkan ve paylaşımcıdırlar. Hak ve adalet savaşçılarıdırlar. Emekçi ve cumhuriyetçidirler. Gâh cenazeleri toplayan sıhhiye (Lem’alar), gâh hak ve hakikati haykıran adliye memurlarıdır. O memuriyet cihetiyle cumhuriyetten nasibini almamış diktatör Firavun’un sarayını harap ederler (Asa-yı Musa). Cenazesini kaldırmak suretiyle çevre temizliği yaparlar. Nemrut, İbrahim’i yakmaya kalkınca saflarını belli etmek için tulumbayla ateşe koşarlar. Karıncalar demokraside, cumhuriyette, hak ve hukukta saflarını belli eden Allah’ın kulları ve memurlarıdır; düzenin kulları ve memurları değildir.

Karıncalar Firavun ve Nemrut gibi cumhuriyet düşmanlarına karşı celallî iseler de melek gibi meliklere karşı cemallî ve itaatkârdırlar. Ama tedbiri de elden bırakmazlar. Koşulsuz itaat ve itimat değildir onlarınkisi. Rivayet olunur ki, bir gün Hz. Süleyman bir karıncaya bir yılda ne kadar yediğini sorar. Karınca da, “Bir buğday tanesi” der. Durumu test etmek isteyen Hz. Süleyman buğday tanesi ile karıncayı şişeye koyar. Bir yıl sonra bakar ki yarısı yenilmiş. Karınca Hz. Süleyman’ın merakını giderir: Daha önce rızkımı Allah verirdi. Ben de O’na güvenerek bir buğday tanesini yerdim. Fakat araya insan girince pek güvenemedim. O yüzden yarısını yedim.

Cumhuriyetçi Duası: Karınca Duası
1943 yılında zamanın sözde Sultan Süleymanları, Süleyman Hünkâr, Hafız Ali, Bediüzzaman gibi karıncalar misalî mübarekleri taştan şişeler olan hapishanelere koydular. Bir lokma ekmekten, bir yudum sudan mahrum ettiler. Bilmiyorlardı ki, hapsettikleri ekmeksiz yaşar, ama hürriyetsiz ve cumhuriyetsiz yaşayamazlar. Onlar Abdullah’tı, Allah’ın kullarıydı. İki âlemin sultanını gönül tahtına oturtan hangi zamane sultanına boyun eğer ki. Onlar da boyun eğmediler. “Denizli Hapishanesinde tecrid-i mutlak ve haps-i münferitte mevkuf Said Nursî” imzasıyla mektuplar yazdılar. Gizli düşmanların, “zındık ve münafıklar”ın “istibdad-ı mutlaka (despotizm) ‘Cumhuriyet’ nâmı verdikleri”ni söyleyerek, yıllar önce karıncalardan aldıkları cumhuriyet dersi ile hapiste kendi cumhuriyetlerini ilan ettiler. “Acaba bir şeriat, ‘Karıncaya bilerek ayak basmayınız’ dese, tazibinden menetse, nasıl benî âdem’in hukûkunu ihmal eder?” diyerek masumiyetlerini ifade ettiler. Bereket getirdiğine inanılan karınca duasındaki hakikatleri yaşadılar, yaşattılar. Karınca oldular, karındaş oldular, arkadaş oldular. Ekmeklerini karıncalarla kardeşçe paylaştılar.

Kalblere koydukları iman hakikatleriyle sahabemisal dindar cumhuriyetçiler yetiştirdiler. Katilleri karınca ezemez hale getirdiler. Sahi Fransa’ya cumhuriyeti getiren meşale de ilk önce hapishanelerde yakılmamış mıydı?

Şimdilerde karıncalara kıyılıyor. Karıncalar ezildikçe dünya karıncalanıyor, duyarsızlaşıyor. Her yandan kan ve hüzün fışkırıyor. Düşüncelerinden dolayı insanlar öldürülüyor, hapse atılıyor. Artık hapishanelere güneş doğmuyor, kreşlerde ise hiç batmıyor. Nesiller heder oluyor. Her gün yeni hapishaneler ve kreşler açılıyor. Anne, baba şefkatinden yoksun, çocukluğunu yaşayamamış insanlar gün geliyor hapishanelere doluyor. Sahabe devrinde tesis edilen Cumhuriyet’in kazanımları hızla elden çıkıyor.

Şimdilerde başta Kubbe-i Hasiye’de olmak üzere A’dan Z’ye, Diyarbakır’dan Denizli’ye, Suriye’den, (A.B.D. olmuş, ama Allah’a ABD olamamış) A.B.D.’ye kadar dünyanın dört bir yanında cumhuriyetçi karıncalar açlıktan ölüyor. Sözde cumhuriyetçilere ve demokratlara yem oluyor. Şimdilerde Denizli Hapishanesi’ndeki dindar cumhuriyetçilere ve demokratlara ne çok ihtiyaç var.

 

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*