İnsanın en güçlü yanı neresidir? Sorsalar ne dersiniz?
Kolunuz mu, bacağınız mı, sırtınız mı, ayağınız mı, başınız mı?
Birçok yeriniz akla gelir de belki orası hiç gelmez.
Orası en hassas bir yerimiz.
Farkında bile değilizdir ondan çok defa.
Ama bilelim bilmeyelim onunla varız, onunla insanız.
Orası kalbimizdir.
Kalbimiz en güçlü yanımız.
Şefkatin, sevginin, imanın, merhametin kaynağı orası.
Hayattan nasibimiz kalbimiz kadardır.
Allah ile oldu mu hele vücudumuza maddî ve manevî hayat katar.
En güçsüz kalp bile Allah ile oldu mu güçlüdür.
Kalbin gücü kalpten değil, Allah’tandır. Kalbin hayatı, kalbin sahibiyledir.
Kalbin dili yok mu sanki? Böyle bilme; aldanırsın. En görünmeyen yanı, en görünen yanıdır insanın. İçte olanı dışta gösterir kalbimiz. Kalbimiz sahibimizden haber verir. Kalbimizin sahibi O’dur. Kalplerimizin sahibi de O’dur.
Kalplerimiz ancak O’nun zikriyle mutmain olur. En güzel kelime bile Allah için olmayınca yırtar dudakları, diken gibi kanatır kelimeleri.
Kan damlar Allah adına söylenmeyen cümlelerden. Havadaki zerreler bile, Allah adına hareket eden zerreler bile hoşnut değildir o sözlerden.
Alıp verdiğimiz havadaki bir zerre bedenimize girince, o muazzam vücut şehrini dolaşıp gezince, hayrette kalır. Hayretten donakalır. İster ve diler ki bu seyahatin sonu da en anlamlı bir sesle, bir duayla tamamlansın. Allah zerrelere adını söyletir: “Hû” diye. Mü’min bir insanın ağzından çıkan her nefes işte böyle bir Hû’dur, şuurlu bir Hû’dur, duadır, zikirdir.
Zerrelerin duası, dileği, insanın duasının ve dileğinin içinde gizlidir. Kumruların “Hû hû”sunda, rüzgârların uğultusunda, yıldızların ışıltısında, suların şırıltısında, o zerreden, o zikirden bir iz vardır, bir giz vardır. Kâinat o sesle nefes alır, o sesle hayatta kalır. Kâinatın tek bir dili vardır. O da Hû’dur. Yani “Hû”, üçüncü tekil şahıs, Arapçadaki zamirdir. “Hû” demek, “O” demektir. O’ndan başka hiçbir şey yok demektir. Allah var, gayrısı yoktur.
Kâinat O’nundur, her zerre de O’nundur.
Zerreye söz dinletemeyen, kâinata söz geçiremez.
Bir zerrenin sahibi olmayan, koca bir kürenin mâliki olamaz. Gözümüzü ışıkla, kulağımızı sesle, bir Hû’yla, bir nefesle besler Allah. Kalbimizi Hû’nun manasıyla, o güzel adıyla, sevgisiyle besler Allah. “Kalpler Allah’ı ancak anmakla tatmin olur.” Yorgunluk yoktur o ruhlara.
Allah, adını söyletmeyi murat etti mi, her şey kolay olur.
Bir zerre O’nun emriyle hareket eden bir asker olur. O’nun izni olmadan hiçbir şey hareket edemez. Her şey O’nun emriyle hareket eder. Bir nefes havayla hayatımızı anlamlandıran, adını andıran Rabbimize hamd olsun. Resim ressamını anlamaz, yazılar kendini yazan kalemi anlamaz, ama insan Allah’ın öyle bir eseridir ki, bir hava zerresiyle Rabbini bilir, Rabbini zikreder, Rabbine şükreder.
Dili O’nu söyler, kalbi O’nu bilir. İnsan Allah’ın böyle bir eseridir işte. Neye hayret edersen et, eserden müessire geç.
Sanattan sanatkâra geç.
Eser ne kadar güzel olursa olsun, onu yapan, onu yaratan, o eserden çok daha güzeldir.
Hakikî güzellik de budur zaten.
Kendini güzelleştirenin farkına varmak, güzelliği kendine mâl etmemek.
Budur yakışan insana. O küçücük insanı kâinat kadar büyütür. Halife-i zemin yapar. İman, bir şey değildir her şeydir.
Çünkü her şeyin sahibi olan Allah’a iman, bir şeyi her şey yapar.
Allah’a hakiki abd olana, her şey onun mülkü gibi olur.
Allah için çıkan bir “Hû” sesiyle insan kâinatın uğultusunu zikre çevirir. Bütün devinimleri, hareketleri, anlamsız bütün sesleri kalbinin teknesinde yoğurur.
Öyle bir kelime yapar ve ağzından öyle bir ses çıkar ki, işte insan o sözle, o sözle insan olur. İnsan olan insana “Hû” demek yakışır, Allah demek yakışır. Kalp, Allah ile tatmin olur. Çünkü kalbi yaratan Allah “Ol!” deyince her şey olur. Bir nefes hava “Hû”da anlam bulur. Her şey yerini bulur. Kalbi Rabbini buldu mu insanın cümle eksikleri tamam olur.
Kalbimiz huzurumuzu onunla, yaradanıyla bulur.
Ne mutlu o kalblere, ne mutlu Rabbini bilenlere…
Selim Gündüzalp
İlk yorumu siz yazın