MEDENİYETLERİN OLUŞUMU VE EĞİTİM

Medeniyet kavramı; Arapça’da, “şehirleşme, yerleşik düzeni benimseme hâli” diyebileceğimiz bir manâya gelen “temeddün” kelimesinden türeyerek dilimize yerleşmiştir. (Çetin) Sadece bu etimolojik kökenine baktığımızda bile, medeniyetlerin aslında bir düzen oluşturma hâli ya da oluşan bir düzene verilen ad olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin; yeryüzünde ortaya çıkan ilk medeniyetlerden sayılan Mezopotamya Medeniyeti tarif edilirken, insanların Nil Nehri etrafında kurdukları toplum düzeninden bahsedilir. Demek medeniyet; bir milletin belirli bir kara parçasında; kendi kimlikleri, tarihleri, inançları ve birikimleri neticesinde oluşturdukları ortak düzenin adıdır.

Bir medeniyetin kurulması, tesis edilmesi kadar; aktarılması da önemlidir. Medeniyetlerin yerleşmesi için gerek içinde bulunduğu mekândan, gerekse zamandan tecerrüd ederek diğer mekân ve zamanlarla etkileşim içine girmesi gerekir. Çünkü hakiki medeniyetler, insan nev’inin ilerlemesine ve mükemmele gitmesine hizmet eder.[1]  Nev’î bir ilerleme ve gelişmenin olabilmesı için de insanların fikir ve kültür alışverişi içerisinde evrensel bir birikime ulaşması gereklidir.

Medeniyetin aktarılması ise eğitimle mümkündür. Eğitimin kendisi zaten bilgi ve birikimlerin kişiden kişiye aktarıldığı bir sistemdir. Medeniyetin, içine aldığı bütün değerleriyle birlikte başka toplum ve zamanlara iletilmesi de eğitim sistemiyle gerçekleşir. Dolayısıyla bir medeniyetin tesisi, yayılması ve diğer medeniyetlerle kaynaşarak insanlığın topyekûn terakkisi için de, eğitim en önemli bir olgudur. Bunun içindir ki eğitimin sisteminde ve içeriğinde yapılan değişiklikler, zamanla o medeniyetin de öncekinden başka bir hâle geçişine sebep olur. İslâm toplumlarının, İslâmiyet’in tesisinden bu yana sahip oldukları eğitim kültüründen uzaklaşarak başka bir sistemi uygulaması, İslâm Medeniyeti’ne yabancılaşmayı ve beraberinde onun güzelliklerinden de ayrı kalmayı netice verdi. Öyleyse İslâm Medeniyeti’nin ihyâsı; ancak bünyesinde barındırdığı eğitim düzeninin anlaşılması ile mümkündür.

 

İslâm medeniyetinde eğitim ve

Hz. Muhammed (asm)

Hz. Muhammed’e (asm) Cebrail (as) ile gönderilen son kutsal kitap olan Kur’ân’ı-Kerîm’in hükümleri ve insanların bu hükümleri kabul edip, hayatlarında tatbike koymasıyla birlikte İslâm Medeniyeti’nin temelleri atıldı. Burada dikkat çekici bir husus; Kur’ân’ın indirilen ilk ayetinin “Oku!”[2]  emrini ihtiva etmesidir. Yani İslâm Medeniyeti, evvela Peygamberin öğrenip hayatına geçirmesiyle başlamış, oradan diğer insanlara ve bugünkü hâliyle milletlere ve kıt’alara yayılmıştır. İslâm’ın hükümlerini uygulamada en birinci rehber, şüphesiz Peygamberin kendisidir. Onun hâlleri, sözleri ve fiillerini ihtiva eden sünnet-i seniyyesi;[3] âdeta Kur’ân’ın düsturlarının uygulamalı bir şekli ve Hz. Muhammed de (asm) İslâm Medeniyeti’nin bir timsalidir.

İslâmiyet’te imân, ahlâk, fazilet, ibadet kadar önemli bir diğer husus da ilim öğrenmektir. Hatta bir hadis-i şerîfte; ilim, İslâm’ın hayatı olarak nitelendirilmiştir.[4] Yine pek çok hadiste, ilim öğrenmenin nafile ibadetten üstün,[5] âlimin uykusunun ibadet hükmünde, mürekkebinin de şehidin kanından üstün olduğu[6] bildirilmiştir. İslâmiyet’in ilim öğrenmeye verdiği bu önem, hiç şüphesiz insana verilen sonsuz terakki edebilme istidadından ileri geliyor. Çünkü insan Cenab-ı Hakkın bütün isimlerine ayna olabilecek bir mahiyette yaratılmıştır. Esma-i İlahiye’nin nihayetsizliği sebebiyle; mahlûkat da ve hatta insanların dereceleri de çeşit çeşittir. Bu terakkiye ve tekemmüle erişmek ancak ilim ile mümkündür. İşte bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed (asm) ilime büyük önem vermiştir.

Hz. Peygamber (asm) ilmin yalnız öğrenilmesine değil, öğretilmesine de büyük ehemmiyet vermiştir. Yani İslâmiyet, yalnızca insanları ilim öğrenerek tekemmül etmeye teşvik etmemiş, aynı zamanda insan fıtratına uygun eğitim ve öğretim sisteminin nasıl olması gerektiği hususunda da yol gösterici olmuştur. Çünkü insan fıtratı her zaman doğruya ve hakikate meyillidir. (Çiftçi & Kara, 2003) Bu meyil, doğru eğitim sistemi için de geçerlidir.

İşte insan nev’inin aradığı doğru eğitim düzenini de bize yine İslâmiyet hediye etmiştir. Ve bu sistem vasıtasıyla Hz. Peygamber İslâm Medeniyeti’ni tesis etmiş ve geliştirmiş, sonrasında ise sünnet-i seniyyesi vasıtasıyla ümmetine emanet etmiştir.

Hz. Muhammed’in uyguladığı eğitim düzeni dikkatle incelendiğinde, bu sistemin psikolojik, pedagojik, sosyolojik ve hatta ekonomik ve siyasî yönlerine varıncaya kadar çok detaylı bir şekilde oluşturulduğu görülmektedir. Söz konusu sistemin başarılı olduğuna dair yalnız bir delili Bediüzzaman şu ifadelerle zikrediyor:

“O zât-ı nuranî kısa bir zamanda o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini kaldırarak ahlâk-ı hasene ile tebdil ettirdi. Hattâ o zât-ı mürşidin (asm) telkin ettiği imân nuru sayesinde, o vahşi insanlar, insan âleminde insanlara muallim oldular. Ve medeniyet dünyasında, medenîlere üstad oldular.” [7]

14

Onu bu neticeye müyesser eden eğitimin de elbette bazı önemli özellikleri bulunacaktır. Tafsilatı hadis ve siyer kitaplarında bulunabilecek olan bu prensiplerden bir kısmı numune olarak zikredilecektir:

  • Evvela ilmi yalnız Allah rızası için ve neticesini O’ndan bekleyerek öğretmek
  • Allah’ın isim ve sıfatlarını bildirir şekilde öğretmek
  • Allah korkusunu ve dünyaya kalben bağlanmama arzusunu kazandırmak
  • Dinde titiz olmak ve günahlardan sakınmak
  • Soru sormak ve ilme talebe olanları soru sormaya da teşvik etmek
  • Bilinmediği zaman, “bilmiyorum” demek
  • Öğretirken sert davranmamak
  • Yumuşak huylu olmak (hilim)
  • Alçakgönüllülük ve tevazu sahibi olmak
  • İlimde aç gözlü olmak
  • Günün erken saatlerinde ilimle meşgul olmak
  • Başkalarının ilminden de istifadeye çalışmak
  • Layık olmayana öğretmemek
  • Şöhretten ve aşırı mal sevgisinden kaçınmak
  • İlmini kötüye kullanmamak
  • Açgözlülükten uzak durmak
  • İlmini dünya menfaatlerine alet etmemek
  • Ayrılığa düşmemek
  • Emin olmadığı konularda konuşmamak

Yukarıda zikredilen hassasiyetleri hâvi bir eğitim yönteminin ne kadar tesirli olacağı açıktır. Nitekim 13. yüzyıla kadar dünya medeniyetlerinin İslâm Medeniyeti’nden ibaret olduğu da tarihsel kaynaklarda mevcuttur. (Kazıcı, 2003)

 

İslâm medeniyetinin ihyâsı için

nasıl bir eğitim olmalı?

İslâm Medeniyeti’nin yeniden ihyası için üzerinde en çok durulması gereken konu eğitimdir. Zirâ’ İslâmî hükümlerin yaşanması kadar diğer toplumlara ve gelecek nesillere aktarılması da önemlidir. İslâmiyet son din, Hz. Muhammed (asm) de onu en güzel yaşayan rehber insan olduğuna göre, İslâmiyeti hem yaşamada, hem öğretmede, hem de öğretmenin yönteminde başvuracağımız yegâne kaynak da o (asm) ve sünnet-i seniyyesidir. Bu bağlamda ondan ve onun sünnetinden farklı olarak denenen her yol bid’a olacağı için başarısız olmakta ve İslâm Medeniyeti’nin ihyasını geciktirmektedir.

Yalnız, bu zamanın sünnet-i seniyyeyi ihya etme vazifesiyle tavzif olunan ve imân, ahlâk, fazilet, ihlâs ve ilim öğrenmek hususunda tecdid edici bir konumda bulunan Bediüzzaman Hazretleri’nin eserlerini okumak, incelemek ve sünnet-i seniyye temelli bir eğitim sistemi olan “Medresetü’z-Zehrâ”[8] ilkelerine ulaşmaya çalışmak da önemli ve çok ihtiyaç arz eden bir hizmettir.

 

Dipnotlar:
[1] Said NURSÎ, Eski Said Dönemi Eserleri, 2.B., Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2009, s.148.
[2] Kurân, 96:1.
[3] Said NURSÎ, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2001, s. 111.
[4] “İlim”, Hadislerden Seçmeler, 2.B. Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2012, s.15.
[5] A.g.e., s.34.
[6] A.g.e., s.78.
[7] Said NURSÎ, Mesnevi-i Nuriye, 3.B. Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2004, s.25.
[8] Bediüzzaman’’ın Doğu’da (Van) yapılmasını idarecilere teklif ettiği, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulmasını düşündüğü üniversite.

 

Ayşenur Aydoğdu

aydogdu.aysenur@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*