BİR MERDİVENİN İLK ETAPTA EN ÜST BASAMAĞINA ÇIKAMAZSINIZ, ADIMLARSINIZ, ÇABALARSINIZ AZİMLE…

Onu çoğumuz TRT’nin İlk Başörtülü Spikeri olarak tanıdık.  Ama bilenler bilir, kendisinin belli bir geçmişi,  çeşitli deneyimleri var bu alanda. Önce hayâl etti, hedeflerini belirledi  ve ardından aldığı eğitimlerle basamak basamak çıktı başarı merdivenlerini. Feyza Çiğdem Tahmaz ile önce radyo ile başlayan daha sonra televizyon ekranlarına taşınan spikerlik deneyimlerini ve aldığı eğitimleri konuştuk.  Bu yolda yaşadıklarını, edindiği tecrübeleri ve başörtüsü nedeniyle aldığı eleştirileri dinledik kendisinden. Dileriz bu röportaj, bu mesleğe yeni başlayacak olanlara bir şevk kaynağı olur.

 

TRT ekranlarında haber sunarak İlk Başörtülü Spiker unvanını elde ettiniz.
Bu mesleği nasıl seçtiniz? Spikerlik nasıl başladı?

Mesleği seçmemdeki etken şuydu, orta ve lise yıllarında iyi bir radyo dinleyicisiydim, radyo dinlemeyi çok seviyordum. Başlarda amacım ekran önü değildi,  radyo programcılığı idi,  iyi bir radyo programcısı olmaktı. Hatta Türkiye’nin en iyi sunucuları arasında olabilmekti. Hiç unutmuyorum, ajandamın ilk sayfasına hedeflerimi yazmıştım. Tabi lise yıllarını düşünecek olursanız, öğretmenlerimizin tavsiyeleri de çok etkiliydi, bizi olumlu mânâda yönlendiriyorlardı. ‘Hedeflerinizi yazın ki her rüzgârda savrulmayın, ona göre adımlarınızı atarsınız.’ derlerdi. Ben de öyle yapmıştım ajandamın ilk sayfasına yazmıştım hedeflerimi. O hedefler arasında başka şeyler de vardı,  hâlâ da var, çünkü hedefler bitmiyor yaşadığınız sürece.

Ve, bir radyo sunucusu olmak için ne yapmalıyım, diye düşünürken bir gün kişisel gelişim ile alâkalı bir konferans olduğunu duydum ve gittim.  Konferans sonunda da diksiyon, spikerlik ve sunuculuk eğitimine dair akademiden bahsedilince kendi kendime, o hâlde en başta bu işin eğitimini almalıyım öyle yola çıkmalıyım, dedim ve gitme kararı aldım.

Duayenlerden eğitim aldık

Akademiye başlayıp beş buçuk ay düzenli bir şekilde devam ettim. Çok değerli hocalar ders veriyordu. Birçok kursta göremeyeceğiniz TRT’nin sunucu ve spikerlerinden önemli isimler vardı. Örneğin TRT radyo spikeri Nazım Oktar, yine TRT spikeri Şengül Kılıç vardı. TRT ekranlarından özellikle büyüklerimiz daha iyi bilirler, aşina oldukları bir yüzdür Şengül Kılıç. Gülgün Feyman, Bülent Özveren gibi isimler vardı yine, biz o duayenlerden eğitim aldık. Akademi oldukça faydalıydı, çok zevk alarak, severek gittim, can kulağıyla dinledim, sınıfta tek başörtülü öğrenci bendim, hatta başörtümden dolayı biraz dikkat çekiyordum. Sene 2003 ve Türkiye’de o dönem yadırgandığımız yıllar ne yazık ki. Sağolsun hocalarımızdan yana o anlamda olumsuz bir şey görmedim.  Bülent Özveren, Şengül Kılıç hocalarım eğitimler esnasında, sadece radyoyu düşünmemem gerektiğini söylüyorlardı. Özellikle Bülent hocamın, “Niçin sadece radyo, ekranı da düşünebilirsin” demesi, Şengül Kılıç hocamın okumalarımın iyi olduğunu vurgulaması beni onore ediyordu.  Bir gün sınıfta tiyatrocu hocamız vardı, Güneş Hayat. Verilen metni okuduktan sonra, “Sen gazete ve kitap okuyor olmalısın” demişti.

Tabi o zamanlar pek farkında değildim, telaffuzlarım düzgün, akıcı ve dinlenir şekildeymiş, bunu fark eden her hoca ifade ediyordu, mutlu oluyordum hâliyle. Eğitim sonrasında hiç vakit kaybetmeden staj yapmaya başladım. TGRT FM’de bir buçuk ay düzenli olarak haber hazırlama ve haber okuma tekniği üzerine eğitim aldım ve ilk yayınıma orada çıktım. Böyle başlamış oldum yani.

 

Gönül işi bu

Spikerliği nasıl tanımlıyorsunuz?

Bir gönül işi bu. Gönüllü olmak ve ilgi duymak, merak etmek gerekiyor. Zaten insan merak etmediği, dikkatini celb etmeyen bir işe girişimde bulunmaz. Spikerlik bazı mesleklere göre daha fazla özveri, sorumluluk ve dikkat gerektiriyor. Kolay değil, milyonların huzuruna çıkıyorsunuz.

Başarı basamak basamaktır…

Stajımın ardından Marmara FM’de (akademi eğitimi öncesi ajandamın ilk sıralarına yazdığım hedeflerden biriydi) çalışmaya başladım radyo haber spikeri olarak. Tabi bir yandan öğrenciyim, bir taraftan meslekte çömeziz, yeterli değil bir iki aylık staj. Marmara FM’de geçirdiğim 2 yıl sonra, Radyo 15’e transfer olduk. Radyo 15, TRT kalitesinde yayın yapan bir frekanstı, öyle ki karıştırılırdı. Orası da benim için çok faydalı geçen bir zaman dilimiydi, çok şey öğrendiğim bir platformdu Marmara FM’den sonra. Hepsinin yeri ayrı, hepsinin yeri çok başka benim için, çünkü ilk dönemler, mesleğe dair ilk yıllar… Sonrasında bir süre ara verdim ve tekrar diksiyon eğitimi aldım kendimi tazelemek için. O dönemde İSMEK’te eğitim veren Mehmet Emin Avanaş’ın bilgisinden de yararlanma imkânı buldum. Eğitim sonrasında Hilal TV’de, 1-2 haftada bir program sunarak başladım ekrana. 1 yıl sonra haber merkezine geçiş yapıp öğle ve hafta sonu ana haberleri sunmaya başladım.

Tabi bir süre sonra kabınıza sığamamaya başlıyorsunuz, başka ne yapabilirim diyorsunuz. Mesleği başka bir platformda daha iyi şekilde yapabilmek adına bir arayış içindeydim ve hayalim TRT idi. Ekran tecrübem de vardı artık dört yıllık bir süreye yakın. TRT’de mesleğimi icra edebilir miyim, diye düşünürken hayâlimi gerçekleştirme yolunda adımlıyordum. Zaman ilerledikçe çıtayı yükseltiyorsunuz, çünkü başarı basamak basamaktır. Bir merdivenin ilk etapta en üst basamağına çıkamazsınız, adımlarsınız, çabalarsınız azimle…  Ve TRT hayalim böylece başlıyordu. 16 Kasım 2013 tarihinde de ilk yayınıma TRT Türk ekranında çıktım.

 

Kamera önüne geçtiğiniz o ilk anda neler hissettiniz?

Aslında kamera önüne ilk olarak bir tv kanalında geçmedim. Radyo 15’te bir fragman çekimiyle kamera önünde yer almıştım. Benim ilkim bu. O günü de unutmuyorum, sıcak bir yaz günüydü, stüdyo ortamı ile birleşince oldukça heyecanlanmış fazlasıyla ter dökmüştüm. İlerleyen zamanda hafıza teknikleri ile ilgili paket programın sunumunu yapmıştım. Sanki canlı yayınmış gibi heyecanlanmıştım. Gördüğünüz gibi adım adım başlamış oldu. Hilal TV’de ilk haber bültenimi sunmak da unutulmazdı, o kadar heyecanlanmışım ki, telefon konuğuma, “yayınımıza hoş geldiniz” demeyi bile unutmuştum. TRT’deki ilk yayınımı sorarsanız, sanki daha önce kamera karşısına geçmemişim gibi müthiş bir heyecanla gerçekleştirmiştim. Benim için çok güzeldi.

 

Türkiye’nin başörtü problemi ile zorlu bir dönemden geçişi, ardından sizin başörtü ile ekranlara çıkmanız; bunun üzerine sizi eleştirenler oldu, bu sizi nasıl etkiledi?

Ben saygı çerçevesindeki her türlü eleştiriye, hangi mesleği yapıyor olursak olalım açık olmak gerek diye düşünüyorum. Yapıcı bir eleştiri ise bu; yani sindirme adına değilse, gerçekten kişinin hatalarını düzeltebilmesi amacı taşıyorsa dikkate alırsınız, çünkü hepimiz hayatta birer öğrenciyiz. Aksî yöndeki eleştirilere kimsenin de açık olacağını sanmıyorum. TRT ekranlarına çıkışım elbette ses getirdi, çünkü bir ilk yaşanıyordu.  Tanımadan bilmeden konuşan insanlar oldu özellikle internet ortamından. “Sonradan örtünmüştür”, “Transfer ücreti almıştır” gibi aslı olmayan, motivasyon bozma amaçlı eleştiriler etkilemişti. Elbette eleştiri geleceğini tahmin ediyordum, ama haber okuyuşumun, diksiyonumun eleştirilmesi değil de en çok ideolojik açıdan yaklaşılması üzmüştü.

Dış görünüşümden ötürü ön yargılı davranan kişiler oldu

Bir proje olarak örtünüp de çıkarılmadık biz TRT ekranına. O süreçte beni üzen şeylerden bir tanesi şu oldu, hiç selam vermeyenler vardı mesela. Yanımdakine gelip, merhaba nasılsın, dediği hâlde bana bir merhaba bile demeyen insanlarla karşılaştım. Sadece dış görünüşümden ötürü ön yargılı davranan kişiler olmuştu. Tabi olumlu ve yapıcı eleştirileri ile bana güç veren, motivasyonumu artıran büyüklerim de oldu, onlara da teşekkür ediyorum buradan.

Eleştiri kişinin daha hızlı yol alması ve daha sağlam adımlar atması adına önemli, ilk etapta mutsuz etse de.  Şöyle düşündüm, belli bir birikimim olsa bile yine de ekranda yeni sayılırım ve hatalarım olabilir. Bir hatam düzgün bir üslupla ifade ediliyorsa, eyvallah başım üstüne, derim. Pozitif düşünüp, pozitif bakabildiğimiz ölçüde yolumuza devam edebiliyoruz, o süreçte de öyle yapmaya çalıştım.

 

Sağlam karakterli olmak

Bu mesleği seçeceklere ve İletişim Fakültesi öğrencilerine tavsiyeleriniz neler olur?

İşin en önemli kısımlarından bir tanesi olsa gerek, bu soru ve sıkça da soruluyor, özellikle Instagram ve Twitter üzerinden ulaşıp soranlar oluyor. Açıkçası bu iş telefondan ya da internet üzerinden tavsiye almakla olacak bir şey değil, ama en azından birkaç nokta atışı ile doğru yönlendirme yapmaya çalışıyorum, inşallah başarıyorumdur. İletişim Fakültesi öğrencilerine temel tavsiyem okudukları bölümü ellerinden geldiğince başarıyla bitirmeleri. Mümkün olan en faydalı ve meslek hayatında getirisi olacak şekilde araştırmacı bir ruhla bitirmeleri.

Kişi eğer bu mesleğe gönül vermişse, muhakkak diksiyon, spikerlik, sunuculuk eğitimi alması şart. Doğru hocalardan… Arzu edilen işin eğitimini aldıktan sonra da bir yol haritası çizilmesini tavsiye ederim,  hem bazı şeyler için geç kalmamak adına hem de gelebilecek eleştirileri bir nebze baştan bertaraf etmek adına önemli.

Bunların dışında kişisel açıdan geliştirici yayınları takip etmek lâzım. Bu anlamda birçok önemli kaynak var, bunlardan faydalanabilirler. Tabi hayatta ve meslekte karşılaşılabilecek zorluklarla mücadele için, insanın ruhunu, inancını besleyecek bilgiye, beraberinde sağlam karaktere ihtiyaç olacak.  Genel olarak çok okumalarını, tarihî ve güncel meselelere meraklı olmalarını tavsiye ediyor, bu yola çıkacak herkese başarılar diliyorum.

 

 

Konuşan: Netice Görentaş
neticegorentass@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*