AYNALAR KORİDORUNDA AŞK

 “Binlerce aşk romanı yazılmış, aşkın romanı yazılmamıştı.”

Peki, siz kaç aşka şahit oldunuz ve kaç kez aşkın hakikati ve manası üzerine düşündünüz? Aşk kavramı üzerine farklı farklı yaklaşımlar, yorumlar ya da ön yargılar mevcut. Aşkın saçmalık olduğunu düşünen mi dersiniz, yoksa aşksız yapamam diyen mi? Oysa insan olmanın özünde “kendini değerli hissetme” isteği öylece, apaçık ve büyük harflerle yazılı duruyor. Öyleyse yüzeysel yorumları, kişisel çıkarımları elimizin kenarıyla iterek bu değerlilik ve değersizlik hissi üzerine dürüst bir şekilde düşünmemiz gerekmez mi?

İşte yazar ve aynı zamanda psikiyatrist olan Mustafa Ulusoy “Aynalar Koridorunda Aşk” romanında tam olarak bunu yapıyor. Kitabın ismi ilk etapta size vıcık vıcık aşk romanlarını hatırlatmış olabilir. Ama bu düşünceyi buruşturup atabilirsiniz, zira aşk romanı değil, aşkın romanını okuyacaksınız.

“Aynalar Koridorunda Aşk” insanın temel acıları üçlemesinin ilk kitabı. İkinci kitabın teması ise ölüm. Üçüncü kitap henüz çıkmadı, yazım aşamasında; bekliyoruz. Kitabın ilk baskısı 2008’de yapılıyor. Ancak daha sonra Ulusoy bazı edebî kaygılar ve yazımdaki tekrarlar sebebiyle kitabı bir daha kaleme alıyor. Eser, 2013 yılından beri yenilenmiş haliyle Kapı Yayınları tarafından basılıyor.

Romanın karakterleri, kendi kişiliklerine uygun olarak “renklerle” isimlendirilmiş. Bunun çok güzel bir detay olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. “Günlük hayatta kullandığımız isimlerin evrenselliği bozacağı endişesini taşıdım ve kahramanlarıma renk adları verdim” diye açıklıyor yazar bu kullanımının sebebini.

Dr. Mavi hastalarına samimi olarak yardım etmek isteyen bir psikiyatrist. Beyaz ise Dr. Mavi’nin çıkmazlarını paylaştığı, bir nevi akıl hocası olan yaşlı, bilge bir adam. Dr. Mavi hastalarının varoluşsal sorunları üzerine tefekkür ederken çoğu zaman kendisini Beyaz’ın sahibi olduğu Kitabevi Mentale’de buluyor. Bu kafede Beyaz ve Dr. Mavi insanın acıları, narsistleşmiş benlik, aşk, değer görme gibi konularda derin ve doyurucu fikir teatileri yapıyorlar.

Dr. Mavi’nin hastaları: Kırmızı, Sarı ve Gri. Hepsi farklı ailelerden, farklı geçmişlerden, farklı acılar içinden geçip kendilerini Dr. Mavi’nin terapi odasında buluyorlar. Üçünün ortak noktası ise, aşk yoluyla değer bulmaya çabalamaları. Oysa roman boyunca şahit oluyoruz ki, insandan insana yönelen aşklar nihayetinde kalbi yaralıyor ve kendisinden isteneni, sonsuz değer görmeyi vermesi imkân dâhilinde değil. Karakterler birbirlerine oldukça uzak, hatta zıt iken aslında her biri insan olmanın farklı bir yanına mercek tutuyor. Böylece okuyucu olarak ruhumuzun farklı farklı köşelerini dinlerken buluyoruz kendimizi. Roman bitişinde terapiden çıkmış hissine kapılmamızın sebebi de bu olsa gerek.

Bu romanı güzel yapan ne kurgusu ne de edebî yönü. Bu romanı güzel yapan, insan olmanın acılarına, samimi, açık ve dürüst cevaplar sunabilmesi. Her şeyin yaşanılıp tüketildiği, görüntülerin ve suretlerin manaları önemsizleştirdiği şu zamanda aşk, sevilmek, değer görmek gibi hazcı, oku-bitir-at romanların, ucuz muhabbetlerin ham maddesi yapılan kavramların hakikatine ışık tutan bir kitap: “Aynalar koridorunda aşk”. Yani demem o ki, gündelik yaşamın derinine indiği için çok kıymetli.

Ayrıca romanı okurken sürekli “Keşke benim de Beyaz gibi bilge ve vakıf bir akıl hocam olsa” diye iç geçirdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Neyse ki Ulusoy’un röportajındaki şu satırlar rahatlatıcım oldu: “Bazı kitaplar benim için Beyaz karakterini temsil ederler. Özellikle Risale-i Nur kitaplarının bana hayatın ontolojik açmazlarının çözümünde büyük yardımı ve katkısı olmuştur.” Evet, evet benim hayatımın romanında da bir Beyaz karakteri var, elhamdülillah.

 

Altı çizilesi satırlar

“İnsan ruhu, kalbi değerli olmakla asla tatmin olmayacaktı. Onu ancak mutlak değerli olduğu duygusu doyuracaktı. Yaratıcı ile ilişkilendirilmeyen hiçbir sevgi, hiçbir ilgi, hiçbir takdir, hiçbir aşk insanı tatmin etmeyecekti, çünkü edemezdi. İnsan ruhu yalnızca ve yalnızca mutlak değerli olma duygusuyla teskin olacaktı. Başka hiçbir şey insanın ruhunu yatıştıramayacak, bilakis bunun dışında her şey ona endişe verecekti.”

“Hayat, denizde parıldayan güneşe benziyordu, anlık bir ışımaydı sadece. Bir vardı, bir yoktu. Altı ay öncesine kadar dünyamı aydınlatan sevgimiz, ufukta batan güneş gibi battı gitti. Her güzel şeyin bir gün kaybolacağı düşüncesine dayanamıyorum. Aslında sevgimizin parıltısı kaybolunca kendimi batan bir güneş gibi değil de sönmüş bir mum gibi hissettim. Mum yandı, yandı ve ansızın söndü. Şimdi düşünüyorum da, ışırken bir yandan eriyip tükeniyordu mum aslında.”

“İnsan olmanın karşılığıdır acı çekmek, Doktor. Bilince sahip olmanın, akla sahip olmanın hatta muhayyileye sahip olmanın, en derin duyguların meskeni bir kalbe sahip olmanın karşılığıdır acı. Ya kedi olursun, sadece tüylerini yalayıp mışıl mışıl uykulara dalan. Ya da insan olursun, yıldızlara ulaşan, sonsuzluk isteyen bir bilince ve benliğe sahip olan.”

“İnsanın, ona ihtiyacı olmayan birine ihtiyacı var.”

“İnsan varoluşunu kuran değil, seyredendir.”

“Bir insana verilen en önemli şey, insanın kendisidir. ‘Bana kendimi verdiğin için Sana teşekkür ederim. Ve bana vermediklerin için Sana yönelen tüm kızgınlıklarım, öfkelenmelerim, şımarıklıklarım için Senden özür dilerim.’”

“Hayatta en mutsuz insanlar, mutlu olmak için çılgınca uğraşanlardır.”

“Yıldızlar gece çıkıyor. Yıldızları görmek isteyen insan geceye razı olmalıdır. Hayatın yıldızlarına ulaşmak istiyorsan, içindeki geceye razı olmalısın.”

Yazımızı kitabın son sözüyle aynı şekilde, sözlerin en güzeliyle bitirelim.

“Ben size yetmez miyim?”

Kur’ân, 39:36

“De ki: Allah bana yeter.”

Kur’ân, 39:38

 

Nuriye Sultan Kostak
nuriyesukostak@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*