IT’RAZIM VAR!

Bilim ile teknoloji arasındaki ilişki yumurta-tavuk etkileşimine fena hâlde benziyor. Bilimsel araştırma ve geliştirmelerin sonucu olarak faydalı ve ticarî değeri olan ürünler ortaya çıkıyor. Öte yandan, teknolojik aletlerin iyileştirilmesi çalışmaları yeni bilimsel araştırmaları tetikliyor.

İleri teknoloji ürünleri için araştırma ve geliştirme yapmak, elbette ki masraflı bir iş ve sadece bilimsel merak duygusu, insanların bu çalışmaları yapması için gerekli finansmanın elde edilmesi hususunda yeterli motivasyonu sağlamaya yetmiyor.

Gerekli kaynak için gönüllü olanlar kimler peki? Tabii ki, büyük oranda en son model teknolojik ürünleri satın alanlar.

En son model ürünler, eskilerine oranla çok az farklı olsalar bile anlamlı bir fiyat farkıyla tüketicilere sunulur. Burada fiyatlanan, bir sonraki nesil ürünlerdir bir bakıma. Bu mesele kan davası şeklinde sürüp gittikçe, nice teknoloji dostu delikanlı öğrenci; telefon, bilgisayar ve benzeri iletişim teknolojisi ürünlerinin en yenilerine vitrinden bakıp alamadığı için iç geçiriyor.

 

Üretim çılgınlığı

Intel’in kurucularından Gordon Moore’nin 1965 yılında yayınladığı bir makaleden mülhem, “Moore Yasası” olarak bilinen bir yasa vardır. Bu yasa 24 ayda bir mevcut tümleşik devreler üzerindeki bileşenlerin iki katına çıkacağını öngörmektedir. Teknolojik gelişmelerin hızı için referans kabul edilen bu yasadan kısaca anlamamız gereken şey, bugünün en güncel teknolojisine sahip bir cihazın maliyetinin iki yıl içerisinde yarı yarıya azalacağıdır.

Yasa dense de aslında bu bir gözlem sonucuydu ve bugün ne kadar anlamlı bilmiyorum. Firmalar durmadan piyasaya yeni ürün sunuyor. Bakıyorsunuz, bir akıllı telefon üreticisi, son ürününün lansmanı üzerinden daha altı ay geçmeden kamera çözünürlüğü sadece biraz daha iyi, hafızası azıcık daha yüksek bir modeli raflara sürüyor! Elindeki cihazları atıp onu satın almak isteyen vatandaşların çoğu da yeni özellikleri kullanmayacak hâlbuki… Misal, 16 MP çözünürlüklü telefon alıyor, ama resimler çok fazla yer kaplamasın diye kamerayı 6 MP’ye ayarlıyor!

Teknolojik cihazlarla gündelik işler seviyesinde muhatap olan biri olarak ben, teknolojik cihaz ihtiyaçlarımda hep “n-2”. ürünü alıyorum. Hem ihtiyacımı ziyadesiyle görüyor, hem de maliyet olarak avantajlı oluyor. Arabesk bir parçadan ilhamla üreticilere diyorum ki;

“İtirazım var zalimce üretmeye

İtirazım var bu sonsuz döngüye

Elde emanet kalan cihazlara

Yarım kullanılan telefonlara

IT’razım var!

Ben hep yenil(e)meye mecbur muyum?

IT’razım var, bu sanal dolana!”

 

Tüketim çılgınlığı

Eskiden “evladiyelik” tabir edilen kaliteli ürünler bulunurdu.  Bir kere alıp, ömür boyu kullanırdınız. Öğrencilik yıllarımda kaldığımız evde, yaşı evde kalanların yaş ortalamasının beş üzerinde olan ve kaçıncı el olarak kullanıldığı hesaplanamayan bir buzdolabımız vardı. Buzluk kısmı, bekâr öğrencilerin evinde bulunmanın tembelliğiyle, iç taraflarından gittikçe kalınlaşan buzları birleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Bir kurban bayramı öncesi, gelecek et beklentisini çok üst düzeyde tutan bir arkadaşımız, etlere yer açmak için o buzların tamamen erimesi gerektiğine hükmedip dolabın fişini çekti. İmar iznini defalarca ihlal etmiş ve kat üstüne kaçak kat çıkan buzların tamamen erimesi nereden baksanız üç günü alacaktı. Bu süre zarfında soğutucu alt kısmında bozulabilecek herhangi bir gıda maddesinin bulunmayışının trajikliği (bakınız bu dramdır!) bu yazının konusu olmadığı için es geçiyorum. O süreyi bekleyemeyeceğine kanaat getiren arkadaşımız, bir bıçak marifetiyle buzları kırarak süreci kısaltmaya çalıştı. Hırslı bıçak darbelerinden biri dolabın iç duvarlarından içeri girince içerideki borulardan birini delmiş ve içindeki gazın uçmasına neden olmuştu. İşte bu, buzdolabımızın ömrü boyunca servise gittiği tek andı.

Şimdilerde ise garanti süresinin sonuna zor yetişen ürünler var, garanti süresinin dolduğunu anlayan cihaz havlu atıyor. Onu geçtim, kutusundan bozuk çıkan ürünler mi dersiniz, bir ay geçmeden kendini koyverenler mi… Servise gidip gelen bir cihaz da kolayca dikiş tutmuyor ve performansı düşüyor. Baskılı devre teknolojisi ile birlikte bir ekipmanın bozulan bir bileşenini tamir etmek diye bir şey zaten kalmadı, o bileşenin değiştirilmesi gerektiğini söylüyor servisler. Velâkin, o bileşene öyle bir fiyat biçiyorlar ki, üstüne biraz daha eklense yeni bir ürün alabilir durumda oluyorsunuz. Sıtmanın dehşetini gösterip ölüme razı ediveriyorlar! “Kullan-at-hemen yenisini al” düşüncesi her şekilde insanlara aşılanıyor.

Sanal ihtiyaçlar türetip insanları bunlara müptela ederek bir tüketim tuzağı oluşturulması, “Bedevîlikte beşer, üç dört şeye muhtaçtı. Şimdiki Garb medeniyet-i zâlimesi suiistimâlât ve isrâfât ve hevesâtı tehyîc ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, havâic-i zaruriye yaparak medenî insanı yirmi şeye muhtaç etti” 1  hakikatini doğruluyor. Tüketim çılgınlığının tetiklediği ve zarurî olmayan ihtiyaçların temini konusunda Bediüzzaman “…hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazan alçak insanların ayaklarını öpmek kadar mânen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazan hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesât-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz, menhus malı alır” 2 demektedir.

Allah hepimizi bu zamanın dehşetli hastalıklarından biri olan israf çılgınlığından muhafaza etsin.

 

Adnan Nacir
adnannacir@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*