PARÇALASAK DA MI ANLASAK?

Merhaba sevgili okur. Köşemizi takip ediyorsan fark etmişsindir, son zamanlarda münferit sanatçılar ve uygulama örneklerinden ziyade, sanat akımlarını konu ediniyoruz. Çünkü sanat akımlarının da söyleyecek çok sözleri var. Bu akımlar, aslında yeni bir fikrin, edebiyat ve felsefe gibi alanlarda ortaya çıkan düşünce değişiminin sanat eserlerinde kendisini göstermesiyle ortaya çıkıyor.

Yani sanatçılar “Hadi şimdi portreyi daha farklı tekniklerle boyayalım, yok efendim perspektifi bozalım” demiyorlar. Tarihin akışı içerisindeki önemli olaylar ve buluşlar, düşünce biçiminin değişmesine sebep oluyor. Bu düşünce biçiminin değişmesi sanatçıların bakış açısına yansıyor ve sanat eserleri değişime uğruyor. Bu bağlamda, geçen ay Minimalizm akımını ve sadeliği değerlendirdikten sonra bu ay Kübizm üzerine yazmaya karar verdik.


Georges Braque (harbor in normandy), 1909

 

 

 

Georges Braque (The Blue and Grey Bird)

 

 

Kübizm modern sanat tarihi içerisinde önemli bir role sahip, hatta modern sanat dediğimiz kavramın ortaya çıkması Kübizm ile olmuş. Öyle ki, Kübizm ortaya çıkmadan önce sanat akımları birbirinden daha çok biçim ve estetik yönüyle ayrılırken, Kübizm ile birlikte fikir ve düşünce ön plana çıkmış. Kübizm, kavramsalcılığa* yol açmış ve soyut resme kapı aralamış, kendinden sonra gelen akımlara düşünsel bir altyapı hazırlamıştır.


Emanuel Mirel Ologeanu

 

Emanuel Mirel Ologeanu 

 

 

 

Sanat tarihinde öyle büyük bir kırılma meydana getirmiş ki, bazı sanat tarihçileri tarafından “buluş” diye nitelendirilmiş. Sanattaki bu sarsıcı değişim elbette ki dünya tarihindeki büyük bir devrimin neticesinde, 1900’lü yılların başında, dünyanın Sanayi Devrimi ile birlikte büyük değişimler geçirdiği bir zamanda Fransa’da başlamış. Endüstriyelleşmeyle birlikte sorgulanmaya başlanan hız ve devinim gibi kavramlar sanata da yansımış. Kübizm deyince akıllara ilk gelen isimse İspanyol ressam Picasso.

Pablo picasso (studio)

 

Pablo Picasso (houses on the hill)

 

 

Pablo Picasso (factory)

 

Pablo Picasso (Violin and Grapes), 1912

 

Peki, nedir bu Kübizm? Diğer akımlardan nasıl ayrılıyor? Kübist sanatçılar geleneksel sanat anlayışının aksine, nesneyi en ideal hâlinde, donmuş bir zamanda göründüğü gibi tuvale aktarmaz. Nesne tüm boyutlarıyla (zamansal ve mekânsal olarak) ele alınır. Var olan değil, sanatçının görmek istediği anlatılır.

Juan Gris (José Victoriano González Pérez)

 

Fernand Léger, 1919 The City (La Ville)

 

Zihnimizde daha somut hale getirmek için örnek üzerinden gidelim. Kübizm’den önce portre çiziminde, portrenin tuvale nasıl yerleşeceği, portredeki yüz ifadesi, geleneksel bir perspektif gibi belli sabiteler vardı. Kübizm’in temsilcileri ise bu yaklaşımın bir insanı ya da nesneyi anlatmada kısıtlı kaldığını düşünüyorlardı. Bu yüzden bir portrede resmedilen kişinin yalnız karşıdan görünüşünü değil pek çok açıdan görünüşünü tuvale aktarmayı denediler ve Kübizm ortaya çıktı.


Raymond Duchamp (horse)
Constantin Brancusi (bird in space)

Geleneksel portrede kişi en ideal zamanda ve yüz ifadesinde resmedilirken, kübist sanatçılar bu tek zamanlı idealizasyona karşı çıkarak kişinin farklı anlarını (eş zamanlılık) aynı karede buluşturarak çoklu perspektif kullandılar. Tek bir bakış açısından, gözün gördüğü sabit biçimden uzaklaşmak, farklı bakış açılarını tek düzlemde birleştirmek, kübik portrelere duygu durum ve anlam derinliği kazandıran bir yaklaşım. Tek bir kareye birden fazla duyguyu, perspektifi, boyutu ve zamanı sığdırmak, hem yapanların hem bakanların düşünce ve ruh dünyalarını da genişletiyor.


Albert Gleizes (symphony in violet)

 

Kübist resimlerdeki nesneleri sanki kırık bir camın ardından görüyormuşuz hissi, nesnelerin geometrik şekillerin toplamı olarak görüldüğünün bir ifadesi. Endüstri devrimiyle birlikte nesnenin tıpkı bir makinenin parçaları gibi parçalardan oluştuğu ve matematiksel olarak ifade edilebileceği düşüncesi revaç bulmuş, bu düşüncenin yansıması olarak insan bedeni bütünsellikten çıkarılıp parçalar hâlinde ele alınmış. Bu parçalama ve çok boyutluluk vasıtasıyla bir bütünün, insanın ya da varlığın özünün daha iyi anlaşılabileceği düşünülmüş.


Robert Delauney (simultaneous contrasts sun and moon)

 

Bu yönüyle, Batı’nın analitik ve materyalist dünya görüşünün bir örneği aslında. Her ne kadar bütünü parçaların toplamı olarak gören bu yaklaşımı biraz kısır bulsak da, her fikri tamamen benimsememek, ama içinden güzel kısmını alıp kendimize faydalı hâle getirmek gözlüğüyle bakıyoruz tüm bu akımlara.


Violin and pipe le Quotidien, 1913

Kübizm, baktıklarımızın gördüğümüzle sınırlı olmadığını göstermesinin yanında, farklı perspektiflerin aynı çerçevede barınabileceğini de anlatıyor. Her bakanın aynı şeyi görmesine gerek yok, ne kadar farklı göz, ne kadar anlama çabası, o kadar derin, o kadar güzel, o kadar insan diyor.

 

*Kavramsalcılık, fikir ve düşüncenin sanat eserinin kendisinden bile ön planda olduğu bir yaklaşım biçimi. 20. yüzyılda ortaya çıkan akımlardan biri olmasının yanı sıra, Kübizm’den sonraki süreçte sanatçıların çoğu kavramsal düşünceden uzak kalamamışlar.

 

 

Kaynakça:
Arnason, H. H. (1988). A History of Modern Art: Painting, Sculpture, Architecture, Photoghraphy. London: Thames and Hudson.

 

Melike Nursultan Üner&Nuriye Sultan
gencyorumsanat@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*