TUTANAK GETİRİN, İTİRAZIM VAR!

Akademinin içine gireli henüz 5 ay oldu. Sınav gözetmeni olarak iki vize bir final dönemi geçirdim. Şunu söyleyeyim ki gözetmenlik çok kolay iş değil. Bazen günde beş sınava girdiğin oluyor ve çoğunlukla ayaktasın. Gözlerini sürekli öğrencilerin üzerinde gezdiriyorsun.

Hâliyle yoruluyorsun; ama enerjini maddî yorgunluğundan daha fazla etkileyen şeyler var. Sınavda öğrencilerin kopya çekmesine engel olmak! Bugün bir şeyi fark ettim; öğrencilerin büyük çoğunluğu hakkında hüsn-ü kanaat sahibiyim. Tamam, bu süre zarfında çok acayip, kötü, hatta trajikomik şeylerle karşılaştım. Hayâl kırıklığına, hatta ümit kırıklığına sebebiyet verecek türden şeylerdi bunlar. Hatta ve hatta sinir bozucu şeyler… Ama hâlâ düşüncelerimde bir değişiklik olmadı.

Evet, olmadı çünkü bütün genellemeleri, ötekileştirmeleri ve tabuları yıkıp atmak isteyen bir tarafım var. İyi ki var, çünkü onun sayesinde bugün burada sistemin bir parçası hâline gelmekten içtinab edip, “İTİRAZIM VAR!” diye haykırma cesaretini kendimde buluyorum. İyi ki buluyorum, çünkü hem eğitimi hem de sistemi sorunlu olan bir eğitim sisteminin sınav sistemini beğenmemek ve eleştirmek; öyle ya da böyle akademinin bir yerine dâhil olmuş birinin hakkıdır. Öyleyse getirin ne kadar tutanak varsa tutalım; BENİM İTİRAZIM VAR!

Aslında düpedüz öğrencilere karşı nefret suçuna teşvik eden, ötekileştirici genellemelerimiz nelerdir acaba öğrenciler hakkında?

– Öğrenci milleti uyanıktır.

– Öğrenci dediğin kesin kopyaya teşebbüs eder.

– Öğrenciye göz açtırmamak lazım!

– Çoktan seçmeli yapma kopya çeker, klasik yapma kitap açar…

Bunun sonucu ne peki? Çantayı, cüzdanı, telefonu topla. Öğrenciye pislikmiş gibi davran! Yahu bu öğrenciler bizim geleceğimiz değil mi? Kendi evlatlarımıza güvenmek konusunda neden bu kadar başarısızız? Yoksa bizim güvensizliğimiz onlara değil de kendimize, kendi eğitmenliğimize mi? Acaba iyi öğretemediğimizden ya da öğretip öğretemediğimizi sağlıklı ölçemediğimizden mi şüpheliyiz?

Öğrenci kopya çeker; çünkü kaygılıdır. Çünkü dersi geçemeyeceğinden, bursunu kaybedeceğinden, anne-babasını hayâl kırıklığına uğratacağından ötürü kaygılıdır. Dersi öğrenememekten dolayı değil. Çünkü maalesef bizim sistemimizde sınavlar öğrencinin dersi ne kadar iyi öğrendiğini ölçmez. Başarılar bunu göstermez, başarısızlıklar da ne yazık ki, öğrenciye daha önce öğrenemediğini öğreten bir sonuç getirmez. Bizde başarısızlığın kendisi bir ceza olduğu gibi, neticesi de cezadır. Kaygısı öğrenip öğrenmemek olan biri kopyaya teşebbüs ederek kendini aldatmaz. Öyleyse öğrencilerin sadece öğrenip öğrenmedikleri konusunda kaygılanmalarını sağlayamıyorsak; ya öğrenmeden de geçebilecekleri bir sınav sistemi olmalı –ki öğrenciler kopyayla bu sistemi getiriyorlar; ya da gerçekten öğrenebilecekleri bir eğitim sistemiyle beraber öğrendiklerini ölçebilecekleri bir sınav sistemi olmalı– ki, kopyaya teşebbüs etmesinler.

Hem kopya çekmek

nedir ki? Mesela cevabı beş maddeden oluşan klasik bir soruya, o beş maddenin başlıklarını birer kelime veya işaretle eline/sıraya yazan ve oradan hatırlayıp üç sayfa dolu dolu cevap veren öğrenciye kopya tutanağı tutmalı mıyım? Diğer yanda beş şıklı beş puanlık çoktan seçmeli bir soruda arkadaşından duyup cevabı işaretleyen bir öğrenciyi mi –eğer yakalayabilirsem- kopyadan suçlayayım? Ama bu soru beş puanlık, diğer klasik soru otuz puan. İkisi de çana giriyorsa bir puanı bile tartışmak anlamsızdır bana göre! Ha bir de test olsun klasik olsun, tüm uyarılara rağmen hiç utanmadan kitap, defter, telefon açıp bütün soruları geçirenler de oluyormuş. “Muş” diyorum çünkü hiç yakalamadım; ama bunu söyleyen öğrencilerime güveniyorum. Onlara da “yuf olsun” mu diyelim?

Karşısındaki hocayı, sınava günlerce çalışmış gecelerce uykusuz kalmış arkadaşlarını, müstakbel meslektaşlarını, gelecekte o meslekte onunla çalışacak iş yapacak belki yüzlerce kişiyi, “benim yavrum çalıştı üniversite okudu bilmem ne oldu” diye kendisiyle iftihar eden anne-babasını zerre kadar umursamayıp, hatta hatırlamayıp bu ahlaksızlığı yapana başka ne denir ki? Son söylediğim ağır gelmesin. Çünkü bu ifadeleri kullanmasa idim, muhtemelen bu yazıdan benim kopya çekenleri savunduğum veya koruduğum manasını çıkarıp “hırsızın hiç mi suçu yok” diyecektiniz. Ben de diyorum ki bu yazıda hırsız sistemin ta kendisi! Hırsızın hiç mi suçu yok Allah aşkınıza?

Onun elinde bir şey mi yazılı? Başında durursam bakamaz utanır. Görsem başı yanacak. Görmesem herkesin hakkı var. Tutanak tutsam vicdansızım, tutmasam hukuksuz! Yandakine mi fısıldadı? Sınıf ortalaması 80 üzerinde, kesin kopya çektiler. Kitap gibi cümle yazmış, yoksa bir yerden mi baktı?

YETER ABİCİM YETEEEEER! İTİRAZIM VAR! Böyle ömür geçmez. Böyle meslek icra edilmez. Böyle bilim yapılmaz. Böyle nesil yetiştirilmez.

Elbette içlerinde iğne batırılmayı hak edenler var; ama biz de çuvaldızın tadına bakmayalım mı artık? Ne öğretiyoruz? Ne soruyoruz? Sorduğumuz soruyla neyi ölçüyoruz? İki vize bi final şart mı? Çan eğrisi şart mı? Mesela, sosyal bilimler için öğrencilere özgürce düşünme ve tartışma ortamı sunsak da bu şekilde neyi ne kadar öğrendiklerini, ne anlayıp ne fikir ettiklerini ölçsek de ona göre not versek? Hem bu sayede derse devam için yoklama listesi tutmaya da gerek kalmaz.

Eğer sistemce başarılı olmanın değil de öğrenmenin önemli olduğunu öğrencilere hissettirecek bir değerlendirme sistemi oluşturabilirsek, bütün kalbimle inanıyorum ki, bu tartışmalar büyük ölçüde azalacak. Hani o azınlıkta kalan ahlaksız kısma da ne yapacağız biliyor musunuz? Onlara şimdi öğrenemedikleri bu bilgilerin daha sonra bir şekilde öğrenilebileceğini; ama erdemli olmanın bu sıralarda öğrenilmezse başka bir yerde öğrenilemeyeceğini öğütleyeceğiz.

İyi, güzel düşünüyorsun da; bu öğrenciler bu hüsn-ü zannı hak ediyor mu, demeyin! İTİRAZ EDERİM! Şimdikileri tek bir tanesinin bile hak etmediğini düşünsek bile nesl-i âti hak ediyor. Nesl-i âti bizden daha özgür, daha âdil ve daha dürüst bir sistem sunmamızı hak ediyor. Öyleyse getirin, ne kadar tutanak varsa tutalım, başlatıyorum kavgayı. Kendim ve şimdiki öğrencilerim ve nesl-i âti adına İTİRAZIM VAR!

 

Psk. Ayşenur Aydoğdu
aydogdu.aysenur@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*