BİR GÜN 24 SAAT DEĞİLDİR!

Bir sel gibi akan zaman, şüphesiz Allah’ın mahlûku.
O ise, zamandan münezzeh. Çünkü zamanı yaratan ve seni de zamanla kayıtlı kılan O.
Fakat senin ile zaman arasında esnek bir ilişki yaratmış Âlemlerin Rabbi.
Bu sebeple yaptığın aynı eylemleri, hep aynı zaman diliminde yapmaya mahkûm değilsin! Bazen zaman bereketlen(diril)ir senin için. Bir dostumun deyimiyle “Allah ilave eder” zamana rahmetinden. Açar, yayar zamanı. Nice maddiyatı bereketlendirdiği gibi, yeri gelir zamanı da bereketlendirir senin için.

Peki, bunun sırrı nedir?
Bereketli Ramazan ayının iftar sofralarını, onunla mühürlediğimiz bir duayı hatırlayalım:
“Ya Rab! Kalbimizi nefsimize, ruhumuzu cesedimize hâkim eyle.”

Cismi eritip ruhu latifleştiren Ramazan orucuna muvafık bir duadır bu. İnsanı süfliyat ve maddiyattan uzaklaştırarak ruhaniyata yaklaştıran, bir nevî melekiyet vaziyeti kazandıran “oruç duası” ile dilimizdeki bu dualar birleşir ve insan artık cismaniyet kayıtlarından sıyrılarak ruhun dairesine yaklaşır.

Bediüzzaman “Ruh, cesed hesabına zayıflaşır; cesed, ruh hesabına inceleşir” 1 der. İnsan maddîyat kayıtlarından sıyrıldıkça, ruha ait melekeler inkişaf eder. Bedenin varlık dairesi ve sınırlı olduğu zaman ile ruhun hayat dairesi ve sınırlı olduğu zaman ise aynı değildir. Hatta “Ruh, zaman ile mukayyet değildir.” 2 ve “Ruhu cismaniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-i ruh mizanıyla cereyan eder” 3 der Bediüzzaman.

Said Nursî, “zamanın göreliliğine” dikkat çektiği Mi’rac Risalesi’nde ise, zamanın “harekâtın bir rengi” 4 olduğunu, dolayısıyla harekete göre hüküm aldığını söyler. “Sâni-i Zülcelâl’in san’atında, harekât nihayet derecede muhteliftir.” 5 Mesela, Dünya zamanı ile Mars veya Jüpiter zamanı bir değildir. Burada sene 365 gün iken, Jüpiter’de “12 x 365”tir. Buranın 1 günü 24 saat iken, oranınki 9 saat 56 dakikadır v.s… Dolayısıyla Jüpiter’de zaman adeta daha hızlı akar! Günümüz biliminin “uzay” yerine “uzay-zaman” tabirini tercih etmesi de bu sebepledir. Zaman, “hareket”ten şekillenir; hareket farklılaştıkça o da farklı renklere bürünür.

İşte bedenimizin sınırlı olduğu alan ile ruhumuzun/kalbimizin hareket alan ve kabiliyetleri aynı olmadığından “zamanları” da farklıdır. Bediüzzaman, bunu şöyle ifade eder:

“Cismin bekası, hayatı, vücudu, bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli ma’dum ve meyyit bulunduğu halde; kalbin hâzır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir. Ruhun hâzır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dâhildir.” 6

Bu bakımdan, bilhassa Risale-i Nur okurlarının her yemek duasında sıklıkla okuduğu “Aklımızı midemize, kalbimizi nefsimize, ruhumuzu cesedimize hâkim eyle” duası manidar ve mühimdir.

Kalp nefse ve ruh bedene hâkim olup dizginleri eline aldığı takdirde, farklı “zaman boyutları” da açılmaya başlayacaktır. Said Nursî’nin deyimiyle “Zaman inbisat eder; mesele ruhun dairesine yaklaşır. Ruh zaten zaman ile mukayyet değildir.” 7

Beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun ettiğine 8 göre; ruh beka âlemine yaklaştıkça, tabir-i diğerle insan dakikalarını Baki-i Hakikî’nin yolunda sarf ettikçe bekanın cilvesine mazhar olur. Bakî’nin aynası bakîdir, Onun rengine bürünür. 9

Peki, insanda böyle bir kabiliyet varsa madem, kalp ve ruhun hayat dairesinde nasıl yol alınacak ve ruhun sürati neye göre şekillenecek? Kalp ve ruh ne ile beslenecek?

“İşte bu istidada [kabiliyete] binaen hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan [kalp ve ruhun hayatına vesile olan, onu besleyen] marifet-i İlahiye ve muhabbet-i Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye cihetiyle bu dünyadaki fanî ömür, bakî bir ömrü tazammun eder…” 10

Demek ki insan, kalp ve ruhunu “iman ilmiyle, marifetullah ve muhabbetullah nurları” ile besleyerek ömrünü “Rabbinin rızası” yolunda sarf etmeli. Başka bir tabirle, istidat çekirdeklerini kulluk toprağında iman ışığı ve İslamiyet suyu ile terbiye etmeli. 11 İşte o zaman insan, “ruhun hayat dairesi”ne yaklaşacak veya girecek. Zaman bereketlenip genişleyecek. İşlerde, hizmetlerde sühuletler, inayetler, ikramlar ziyadeleşecek.

Yine o “meşhur dua”dan bir satırla bitirelim:

 “Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine bize ihsan ettiğin maddî ve manevî rızkımıza bereket ihsan et!” 12

 

 

İsmail Tezer
ismailtezer@gmail.com

 

1 Sözler, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 599
2 Mesnevi-i Nuriye, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 217
3 A.g.e.
4 Sözler, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 645
5 A.g.e, s. 644
6 Lem’alar, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 31
7 Mesnevi-i Nuriye, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 217
8 Lem’alar, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 33
9 A.g.e., s. 31
10 A.g.e., s. 32
11 Sözler, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 359
12 Mektubat, Y. Asya Neşriyat-2017, s. 145

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*