
“Zaman” dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi Levh-i Mahv-İspat’taki kitabet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir.
Zamanın hakikati
Levh-i Mahv-İspat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-i A’zam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur. Evet, her şeyin bir hakikati olduğu gibi, “zaman” dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi Levh-i Mahv-İspat’taki kitabet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir. Lâ ya’lemu’l-gaybe illallah.
Mektubat, s. 49
Zaman bir ip, bir şerittir ki…
Şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki; ay, güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman bir ip, bir şerittir ki, o Sâni-i Zülcelâl her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üç yüz altmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor, kemâl-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor.
Sözler, s. 79
Zaman, harekâtın bir rengi…
Sâni-i Zülcelâl’in san’atında, harekât nihayet derecede muhteliftir. Meselâ, savtın sür’atiyle ziya, elektrik, ruh, hayal sür’atleri ne kadar mütefavit olduğu malûm. Seyyaratın dahi, fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki, akıl hayrettedir. (…) Hem, on dakika yatsan, bazı olur ki bir sene kadar hâlâta maruz olursun. Hatta bir dakikada, insan, gördüğü rüyayı, onun içinde işittiği sözleri, söylediği kelimâtı toplansa, uyanık âleminde bir gün, belki daha fazla zaman lâzımdır. Demek oluyor ki, bir zaman-ı vahid, iki şahsa nisbeten, birisine bir gün, birisine de bir sene hükmüne geçer. (…) İşte, zaman, çünkü, harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta cârî olan bir hüküm, zamanda dahi cârîdir.
Sözler, s. 644
Ruh zamanla mukayyed değil
Meselâ, rüyada bir saat zarfında bir senenin geçtiğini ve pek çok işler görüldüğünü görüyorsun. Eğer o saatte o işlere bedel Kur’ân okumuş olsa idin, birkaç hatim okumuş olurdun. Bu hâlet, evliya için hâlet-i yakazada inkişaf eder. Zaman inbisat eder, mesele ruhun dairesine yaklaşır. Ruh zaten zaman ile mukayyed değildir. Ruhu cismaniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri, sür’at-i ruh mizanıyla cereyan eder.
Mesnevî-i Nuriye, s. 216
***
Ruh zamanla mukayyed değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir; başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.
Mektubat, s. 65
Bediüzzaman Said Nursî
LUGATÇE:
kitabet-i kudret: kudret yazısı, Allah’ın kudretiyle yazması.
Levh-i Mahfuz-u A’zam: her şeyin bütün ayrıntılarıyla içinde yazılı bulunduğu İlâhî ilmin levhası, kader levhası.
Levh-i Mahv-İspat: yaz-boz tahtası, varlıkların yazılıp silindiği levha, varlıkların ve hadiselerin bir tertip ve düzen içerisinde sıra ile yaratılıp gösterildiği, sonra tahrip edilip kaldırıldığı yer.
mukayyed: kayıtlı, bağlı, sınırlı.
nehr-i azîm: büyük nehir.
İlk yorumu siz yazın