Köşemizi takip eden okuyucularımız bilirler, bilhassa son zamanlarda sanatın ne olduğu ve nasıl anlaşılması/ okunması/ yorumlanması gerektiğine dair tefekkürlerimiz üzerine yazıyoruz.
Bunu yaparken genellikle bir sanatçının yahut sanat dalının üzerinden okumaya çalışıyoruz. Bu ay ufak bir değişiklik yapıp daha genel ve soyut mânâda sanatın ne olduğu, ne işimize yaradığı konusunda biraz düşünüp yazacağız. Hazırsanız başlayalım.
Malûmunuz, bir kavramdan bahsederken önce o kavramı tanımlamak gerekir. Sanatın tanımı konusunda yıllardır süren bir tartışma var ve henüz net bir tanım ortaya konmuş değil. Lisede gördüğümüz “sanat sanat içindir, hayır toplum içindir” kavgası, insanlık tarihi boyunca kendini az buçuk sanatçı görmüşler arasında, “sanatın işlevi nedir, insan neden sanat üretir” sorularının biraz daralmış hâli aslında. Bu bağlamda ortaya “sanat felsefesi” diye bir felsefe kolu da çıkıyor ki, o başka yazıların konusu olduğundan üzerinde durmuyoruz. Diyelim ki sanat, insanın iletişim kurmasının bir yolu, dış dünyadan algıladıklarını anlamlandırma çabası, nesneleri bir yeniden tanımlama hâli…
Efendim, sanatın işlevi konusunda herkes bir fikir beyan ededursun, ben Semir Zeki’nin Art and the Brain (Sanat ve Beyin) makalesindeki, sanatın işlevi ile ilgili yaptığı nefis tanım üzerinden gitmek istiyorum. Semir Zeki sanatın işlevini, “kanvastaki nesneden, hâlden, sıfattan yola çıkarak, nesneler, hâller hakkında, onların özündeki diğer nesneleri ve hâlleri anlamamızı sağlayacak, genellenebilir bilgiye ulaşma arayışı” olarak tanımlıyor. Sanatın bilgiyle, daha muayyen bir ifadeyle “eşyanın hakikatiyle” olan bu bağını düşündüğümüzde, sanat, basit bir estetik hazzın ötesine geçiyor. Peki, basit estetik haz nedir ve ötesine nasıl geçilir, diye sorarsak, bulacağımız cevap ne olurdu?
Sanat için söylenecek ilk şey göreceli olduğudur. Herkesin bildiği gibi, “renkler ve zevkler tartışılmaz”. Herkesin takdir edeceği bir sanat eseri mümkün mü, diye sorduğumuzda, evet yanıtını almamız pek olası değil. Ancak estetik duygusunun her insanda ortak olan en temel, en basit hâline hitap ettiği ölçüde, sanatın herkes tarafından beğenilmesi de artar. Estetik duygusunu tat alma duyusu gibi düşünün. Nasıl daha lezzetli, daha kaliteli yiyecekleri dikkatle, tatları tam mânâsıyla duyumsamaya çalışarak yedikçe tat alma duyusu gelişir, aynı şekilde insandaki estetik duygusu deneyim ve öğrenmeyle gelişen bir duygudur.
Bir sanat eserinin kıymeti yalnızca o eserle karşılaştığımızda deneyimlediğimiz duygularla sınırlı değildir. Tam anlamıyla takdir edebilmek ancak hem sanat, hem eser, hem eser sahibi hakkında bilgi sahibi olmaktan geçer. Uzun lafın kısası, sanatı üretmek kadar, sanatı takdir etmek de bir birikim, dikkat, detaylı bir okuma gerektirir.
Fotoğraflar: Edibenur Üner
Beşerin ürettiği sanata bakarken durum böyleyse, asıl sanatkârın eserlerine bakarkenki hâlimiz nasıl sizce? Bize sorarsanız, bakmakla tefekkür etmek arasındaki çizgi bu. Beşerin sanatını ne kadar anlamamız gerektiği tartışılır, ama yaratıcının sanatını okumayı öğrenmekle mükellefken, baktığımız her şeyde onun sanatından yalnızca basit bir estetik haz almakla yetinmek, sahip olduğumuz kapasitenin her zerresine haksızlık. Sanatkârla muhatap olmanın yolu, sanatını takdir etmekten, sanatı takdir etmenin yolu da bilmekten geçiyorsa eğer, yaratıcıyı bildikçe, sanatına hayretimiz artacak. Hayretimiz arttıkça takdirimiz de artacak ve o ölçüde yaratıcının kastını anlayıp, ona muhatap olacak seviyeye çıkacağız.
Köşemiz boyunca bahsettiğimiz sanat akımlarını, sanatçıları ya da sanat eserlerini öğrenip öğrenmemek kişisel bir tercih. Ancak kâinat dediğimiz an be an değişen devasa sanat galerisindeki eserlerle zahirî, biçimsel bir ilişki kurmak gibi bir seçeneğimiz yok. “Kim yapmış, ne maksatla yapmış, kim için yapmış?” gibi soruları sormadan eşyanın hakikî değerini takdir etmemiz pek mümkün değil.
Dahası kâinat ve içerisindekilerin sürekli hareketleri, gelip gidişleri, durmaksızın faaliyetleri sessiz bir konuşma gibi adeta. Yalnızca biraz kulak kabartmak, dikkatle bakmak, farkında olmak gerekiyor.
Fotoğraflar: Mustafa Sait Önal
Sevgili okuyucu, galeriye girişte “merak” gözlüklerini takmayı unutmayınız, bazı yazıları çıplak gözle okumak mümkün olmayabiliyor.
İlk yorumu siz yazın