Tatlının Zararları

Geçen bayram sonrası, fazla şekerin verdiği rahatsızlıklar baş gösterdi bende. Yalnız değilim bu konuda, diye düşünüyorum. Çünkü bu şeker akla gelenden farklı tatlılıkta. Nasıl mı? Anlatayım inşaallah.

Bayram tatilini sıla-i rahimle değerlendirenlerdendim ben de. Akrabalarla vakit geçirmek tatlı şey birçok bakımdan. Ama tatlının ayarını kaçırmamak gerek. Bir üzüm tanesi yiyeyim derken bin tokat yememek için.

Konuşmaların gıybete dalmadan çıkamadığı, illa birilerinin çekiştirildiği bayram ziyaretleri süzme zehirli bal hükmünde.

Küçüklüğümüzden beri derler, gıybet edenin ağzına bal çalar şeytan, diye. İstemeyerek dinlenmeye başlanan, gitgide içinde bulunduğun ve maazallah o balı ağzına alıp ateşi körüklediğin bir gıybet ziyafeti(!).

Daha ortama düştüğü anda girilen toplu hak ve umumî gıybete götürecek ‘siyaset’ten bahsetmiyorum bile. Hafazanallah!

Akrabalarımı çok seviyorum, onlarla vakit geçirmek fırsatını kolluyorum, ama zehirli bir bal hükmüne dönüşünce bu keyifli ortam, ağrısı ve sancısı çıkıyor benden.

Evet, çok güzeldi bayram, ama Üstadım da uyarmıştı beni:

 “Bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde, zikrullaha ve şükre çok azim tergibat vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleleştirir, gaflet ise kaçırır.” (Lem’alar)

Aslında bu yazıya niyetlenirken önümüzdeki Kurban Bayramı için istişareydi amacım. “Bir amel-i salih olan ‘sıla-i rahim’ mi yerine getirilmeli, yoksa takva olan ‘gıybet’ten içtinap için uzak mı durulmalı?” diye. Ama üstteki satırlar “ya herro ya merro olmak zorunda değil”i hatırlattı bana. Allah Üstadımdan razı olsun.

Bayramlarda gafletin etrafımızı sarması çok olağandışı bir durum değil demek, ki yüzyıllar öncesinden nasihat var. “Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi akıbetlerini unutturmuştur.”  (Haşir, 19) âyet-i kerîmesinden yolumuzu belirleyecek olursak, gaflet bir bulaştıysa bedene, gayr-i meşru her bir daireye saptırabiliyor demek ki. Ah o kör hissiyat yok mu? Peki çözüm ne? Çözüm yaş ve kuru ne varsa yazılmış olan Kur’ân’da ve onun asrımıza bakan en güzel bir tefsirinde.

“Zikrullah ve şükür” gerek bolca. Ne Allah’ı anmak, ne Allah’ı bilmek, tanımak, ne de Allah’ı anlatmaktan geri durmamalı insan demek ki. Ve bayramlarda bu zikre daha çok rağbet etmeli! Şükrü de unutmamak gerek tabiî.

Arefe günü bin ihlâslarla başlayacak olan bayram temizliğinin hası; ne olursa olsun, nefsimi zorlasa bile okumakla, okumalarla devam etmeli. Sıla-i rahimi kesmeye de gerek yok.

Ben küçük dairemi temizleyeyim, rıza ve kanaatimle çevremin de ıslahı zor değil inşaallah. Yeter ki O (cc) razı olsun.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*