Zamanı Kıymetlendirenler

Ne kadar da sabırsızız yahu!
Yani neyse kendi adıma konuşayım da, “ah şu okul bitse ya” diyerekten gelecek zaman hemen gelsin isterim. “Ayy keşke o günlerimi tekrar yaşasaydım” diye de geçmişi özlerim. Fakat gerçek şu ki, ikisi de şu bulunduğumuz an kadar kıymetli değil. Biri geçmiş, biri de gelememiş olan zamanlardan bahsediyoruz.

Geleceği düşünmek, geçmişi tefekkür etmek tabiî ki de güzel, peki yaşadığımız, beraber el ele yürüdüğümüz şu dakikalar küsmez mi bize, onu yalnız bırakırsak? Anı yaşamak; fakat Rabbinden geldiğini bilerek, hakkını vererek… Sonra bana demedi deme sevgili Keçeli, teyzeler gibi de başlatma “ah guzuuuum, keşke sizin gibi olabilseydik deee, gençliğimizin gıymetini bilebilseydik…” diye. “Sen de keşke demeden önce katıl bu kervana!” diyorum.

“O kadar ‘zaman’ dedin, eee nasıl değerlendireceğiz” mi dersin? Ben de “Genç Yorum’un Temmuz sayısını okumadıysan, dön de bir bak” derim. Neler neler demişler? Fazla söze ne hacet? Gel, biz işimize bakalım.

Bu sefer de “o kadar laftan sonra bi de geçmişe mi gideceğiz?” dersin. Eh, itiraz noktan olabilir. Ama ne demiştim; zikir, fikir ve şükür için bazen gitmek gerek uzak diyarlara. Ve ben zamanı değerlendirebilmenin ehemmiyetinden bahsettim sadece, lafı çevirme bakayım. Ne demiş Zübeyir Ağabey, “İslâm büyüklerinin hayatı ve hatıraları, genç nesiller için en güzel rehberdir. Hayatın fırtınalı ve dağdağalı hadiseleri içinde bu rehberler ışıklı deniz fenerleri gibi aydınlık verirler.” Devamı için Altın Prensipler kitabına bi bak derim. Bugün de pek nasihatte bulunduk, amma idare ediver artık.

Hazır idare etmişken, gel bir de Hz. Ömer’in (ra) tavsiyelerini dinleyelim. Yukarıdakileri duyduktan sonra itiraz da etmezsin herhalde (hehehe). Hem de bu seferki yolculuğumuzu da ifa etmiş oluruz.

Duymuşsundur elbet Hz. Ömer’i, Cenab-ı Hakk’ın Adl isminin mümessili. Ne demiş Peygamberimiz (asm), “Benden sonra peygamber gelseydi Ömer olurdu.” Peki, neden Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra) değil de Hz. Ömer (ra)? Elbette Efendimizin (asm) hepsi için ayrı ayrı söylediği mühim sözleri var. Fakat Hz. Ömer’i (ra) bu vazifeyle nitelemesinin de bir sırrı olmalı, bunun için o zamanlara dönüp bakmak gerek.

Gel sana devamını Medine sokaklarında yürürken anlatayım. Beni etkileyen bir başka nokta da Hz. Ömer’in (ra) İslâm’dan önceki o muhteşem ahlâkı; insana hürmet eden ve hakkını yemeyen, iyiliğe önem veren asil bir duruş ve Müslüman olmasıyla birlikte Cennet ile müjdelenmesine rağmen, her daim havf ve reca arasında bulunup ameline güvenmemesi… Daha o güzel hasletleri saymakla bitmez.

Asıl söyleyeceklerim bu değildi, ama gel biz Halife’nin ağzından dinleyelim bakalım. Şurada bir grup sahabeyle konuşuyorlar, şu aradan dinleyelim.

“İslâm’a nasıl hizmet etmek isterdiniz?”

Hmm, güzel bir sual, bakalım ne diyecekler?

“Ev dolusu para”, “Yol ve köprü yapmak”, “Fakirlere yardımda bulunmak”…

Halife Ömer, bu cevapları pek beğenmemiş gibi, oysa hepsi de insanlara faydası olan hizmetler. Bir nedeni olmalı elbet.

“İslâm’a hizmet için her şeyden önce bana adam lâzım adam!”

Ee, doğru tabiî ki. Bu söylenenlerin neredeyse hepsi maddî ve geçici unsurlar. Yetişmiş, hizmet aşkıyla yananlar olmadığı takdirde pek de ehemmiyeti yok aslında. Şimdi daha iyi anlıyorum Üstadım Bediüzzaman’ı ve Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’nda, “Elli talebe yetiştirsem, İslâm’ı dünyanın başına geçiririm” sözünü. Zübeyir Ağabey de boşuna yazmamış Altın Prensipler ve Nefis Muhasebesi kitaplarını…

Zira dinsiz güruh durmuyor, çalışıyor. Bize tembellik yakışır mı Keçeli? Tamam, havalar sıcak olabilir. Ama ne ‘üşüdüm, sular soğuk, abdest alamam’ derdi var, ne de okuldan kitap okumaya vakit bulamıyorum derdi var. Gerçi hiçbir zaman olmamalı ya, neyyysee. Senin vicdanına şu birkaç sözü bırakıp gidiyorum artık.

“Kendini bir yokla. Ben seni görüyorum ki, sende parlak ve ebedî bir istikbali kazanma kabiliyeti var. Bu istidat senin gençlik ruhunun nurundan fışkırarak, senin manevî ve maddî simanda ışıldamakta; gözlerinden, okumaya ve Allah’a ibadete olan sevgi kıvılcımları parıl parıl parıldamaktadır. Bu nurları karartmamayı, bu ışıkları söndürmemeyi aklın ve kalbin sana feryad ü figanla ihtar ediyor. Ruhun derinliklerinde, ‘Oku! Allah’ın bahtiyar bir kulu, cemiyetin gülü, İslâmiyetin bülbülü ol!’ diye ilahi bir seda ile sana sesleniyor. Bu sedaya kulak verip nur-u Kur’ân’la ilim ve irfan sahibi olarak iki cihanın saadetiyle mes’ut ol.” (Zübeyir Gündüzalp)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*