Selamların en güzeli senin üzerine olsun sevgili Keçeli!
Nasılsın? Okullar da başladı, tatilin tozunu atabildin mi üzerinden? He heh, gerçi ben bu yazıyı yazarken hâlâ tatilimin keyfini çıkarıyorum. Dağlarına kar yağmış memleketimin mis gibi havasını soluyorum. Ve düşünüyorum, çok düşünüyorum. Acaba ‘baykuş’ diye efendi bir kuşla mı tanıştırsam sizi, ya da acemi kelimesinin ‘Acemli/İranlı’ mânâsına geldiğini mi yazsam? Belki de ‘karakol’dan bahsetmeliyim, öğrendiğimde ilginç gelmişti.
“Bir dakika ya, ne baykuşu, acemi ve karakol mu? Ne dediğini anlamadım pek!” deme bana Keçeli, kelimelerin kökenlerinden bahsediyorum tabiî. Sen de hiç merak ediyor musun, güzel bir gece kuşuna atalarımız neden ‘baykuş’ demiş? ‘Karakol’ ne garip kelime, siyah kol mânâsına gelmediği kesin. Peki, ‘bir işte yeni olan’ mânâsında, neden ‘Acemi/İranlı’ demişler?
Ben bunları düşünüyorum işte. Sadece bunları değil, yeşil dağların ve karlı yaylaların güzelliğini de düşünüyorum. Sağ taraftan ikindi güneşi vuruyor. Beyaz ve mavinin üzerine düşen ışık huzmeleri, nasıl güzel şeylersiniz siz öyle! Hiç görmediğim kadar yeşil kuşlar sıra ile havalanıyor, cam gibi berrak bir hava. Sanki ağaçların ruhu çıkıyor, beyaz su buharı yükseliyor aslında. Duman ne kadar da hızlı hareket ediyor. Ayet’ül-Kübra geliyor aklıma. Allah’ın “İleri, marş!” emrine itaat eden milyarlarca zerreyi düşünüyorum. Sonra ayaklarım yoruluyor ve çömeliyorum. Korkuluğun parmaklıkları arasına ağ örmüş minnak bir örümcekle karşılaşıyorum. Sonra düşünüyorum, o bulutun her zerresi bir emre itaat ettiği gibi bu minnak örümcek de kendisine ilham edilen talimatlara uyuyor. Ya hu, bir susam tanesi kadar olan bu örümceğin bir beyni var. Ve bu minnak örümcek benim kırk yıl uğraşsam yapamayacağım ağının üzerinde, esen rüzgâra karşı istifini zerre kadar bozmuyor. Fesubhanallah! İşte size neyden bahsedeceğimi biliyorum artık. Sanırsam örümcekten bahsedebiliriz.
Aslında örümcek kelimesinin kökenini tahmin etmek zor değil. “Örmek” fiilinden türeyen bu kelime, örümceklerin ne kadar usta birer “örücü” olduğunu hatırlatıyor adeta. Sahi, o güzelim ağları nasıl örüyorlar? Bediüzzaman’a göre bu canlıcıklar da ilhama mazhardır ve Allah’ın izniyle, kendilerine öğretilen şekilde örerler ağlarını. Bakalım Üstad ne demiş 17. Lem’a’da bu konuyla ilgili:
Fark edebileceğiniz üzere çok güzel kelimeler ve onların yazılışları yukarıda görülebiliyor. Bir de hep birlikte bu kelimelerin üzerinde geçelim isterseniz.
Bir istirham: Sevgili Keçeli, son birkaç aydır format değiştirdiğimizin farkındasındır. Artık Osmanlıca gramer öğretmekten çok, bir kelimeye odaklanıp o kelime üzerinden bir metin işleyerek ilerliyoruz. Sence bu yöntem güzel mi, faydalı mı? Düşüncelerini Keçeli mail hesabımıza yollarsan çok sevinirim.
Baki selam ve dua ile…
İlk yorumu siz yazın