“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız.” (Âli İmrân Suresi, 186)
Kur’ân-ı Kerîm’e iman etmiş mü’minler olarak Allah’ın bizi bu dünyada bazı sebepler vasıtasıyla tecrübe ettiğine inanıyoruz. Bu imtihan bazen varlık, bazen yokluk sebebiyle olabiliyor. Yokluk, yani herhangi bir şeyden yoksunluk, herkesin bildiği, yaşadığı bir durum aslında. Sınırlı ihtiyaç sahiplerinin, sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklardan temine çalıştığı bir dünyada, başka türlüsü, yani hiçbir şeyden yoksun olmadan yaşamak mümkün olamazdı zaten. Paradan, evden, aileden, sevgiden, akıldan, ilimden, sağlıktan, özgürlükten, keyiften veya herhangi bir şeyden yoksun olacağız elbette. Bu durum, dünya üzerindeki herkes için geçerli ve herkesin ma’lumu bir gerçeklik. Bu eksiklikle başa çıkma yolları ise dünya üzerindeki her bir fert için ayrı bir durum. Müslüman mü’minler olarak bu eksikliklerin bize belli hikmetlere binaen ve kasten verildiğine, her birimiz için ayrı bir mânâ taşıdığına inanıyoruz. Genel olarak böyle inanıyoruz tabiî; ama imtihanları tek tek yaşarken işin rengi biraz değişiyor.
Cenab-ı Hakk’ın bizi imtihan şekillerinden biri hastalık. Hastalık çeşitlerinden biri de depresyon. Depresyon, “çağın hastalığı” olarak sıkça duyduğumuz psikolojik bir bozukluk. Demek ki, bu çağın insanlarının depresyona yatkınlığı ya da depresyona girme sebepleri daha önceki zamanlarda yaşayan insanlara nispeten fazla. Bunun nedenini merak ettiysek, önce depresyonun nasıl bir hastalık olduğunu anlamaya çalışalım.
İki yönlü hastalık
Depresyon biyolojik ve ruhsal iki süreci olan bir hastalık. Biyolojik durum, yani beyindeki bazı kimyasalların azalması ve buna bağlı olarak beyinde bazı noktaların fonksiyonlarını yerine getirememesi şeklinde ortaya çıkıyor. Bu durum, kişinin ruh sağlığını duygusal ve eylemsel olarak etkilediği gibi, kişinin ruhsal durumu da beyin kimyasallarını etkileyebilir. Yani çift taraflı bir etkileşim söz konusu. Kişinin hayat görüşü, birikimleri, başına gelen olaylar ve bunlara verdiği tepkiler stres direncini, dolayısıyla depresyona girme ihtimalini etkiler. “Etkiler” diyorum, zira tek sebep bu değil; her ne olursa olsun depresyonun, biyolojik olarak yaşanan bir gerçeklik olduğunu iyi anlamamız gerekiyor. Bunlar tetikleyici sebepler olsa da genetik yatkınlık, başka fizyolojik hastalıklar veya durumlar da depresyona sebep olabilecekler arasında.
Peki, depresyon böyle apaçık biyolojik bir hastalık olduğu hâlde halk arasında, “Bir Müslüman depresyona girer mi hiç?” diye dolanan algı nereden geliyor? Yani “Müslüman kansere yakalanır mı?” veya “Müslüman’da şeker hastalığı olur mu?” gibi sorular sormuyoruz da depresyonla alıp veremediğimiz nedir? Depresyonun psikolojik bir rahatsızlık olması onu iradî mi yapar?
Depresyon vs depresif ruh hâli
Bu yargının temelde iki sebebi var. Birincisi bir duygu durum bozukluğu olan depresyon ile depresif ruh hâlini karıştırıyor olmamız. Evet, depresyon bir hastalıktır. Ve nasıl ki, kanserin teşhisi için belli testler yapılıyor ve belirli kriterler çerçevesinde tanısı konuluyor; aynı şekilde depresyon için de belirlenmiş kriterler var. Bunlar bir uzman tarafından tetkik edildikten sonra depresyon tanısı ortaya konabilir. Diğer tarafta, zaman zaman hissedilen isteksizlik, hevessizlik, mutsuzluk gibi olumsuz duygularla şekillenen demoralize ruh hâli de depresyon olarak adlandırılınca kafamız karışıyor. Bu açıdan bakınca, “Müslüman depresyona girer mi?” şeklinde yerleşen düşünce aslında hastalık olan depresyondan ziyade depresyon diye nitelendirdiğimiz ruh hâlini hedeflemekte. Çünkü ne dedik, depresyon sadece psikolojik süreçlere bağlı bir hastalık değil. Bu düşüncenin altında yatan düşünce ise şu: “Allah’a, ahirete, kadere inanan insanlarda teslimiyet olur, başına her ne gelirse, hayatta her ne sorunla karşılaşırsa yine tevekkül ve rıza ile yaklaşır, bu da onu depresyon gibi hastalıklardan korur.” Hemen burada bir şeyi daha tartışmış olalım: Peki, bir Müslüman’ın karşısına çıkan problemlere karşı direncinin kırılması ve zaman zaman depresif ruh hâline bürünmesi yukarıdaki düşünceyle bir çelişki meydana getirir mi?
İman sahibi birinin genel itibariyle olaylara teslimiyetle yaklaşması ve yukarıda bahsettiğimiz gibi her şeyde hikmetin izini, yüzünü görmeye çalışması sonucunda stres direncinin yüksek olması bir hakikattir. Ancak bunu; “Mü’min kimse hiçbir zaman mutsuzluk, karamsarlık, ümitsizlik gibi duygulara kapılmaz, bu duygular nedir bilmez”şeklinde yorumlamamak gerekir. Aksi hâlde bu duyguların veriliş hikmetini de inkâr etmiş oluruz. O zaman neyle ve nasıl imtihan olacaktık? Veya Allah’a hangi sebeple sığınacaktık?
Bediüzzaman Hazretleri eserlerinin birinde; Birinci Dünya Savaşı sonrasında gittiği Van’da eski medresesini ve dostlarıyla birlikte bulunduğu mekânları harabe şekilde görünce ne kadar üzüldüğünü, acı çektiğini anlatıyor. Hatta bu duygusunu “hem ruhum, hem kalbim, gözüme yardım edip ağladılar” diyerek tarif ediyor. Ama daha sonra Kur’ân-ı Kerîm’in bir ayetinin ona yardım edip, onu bu sıkıntılı ruh hâlinden kurtardığını ifade ediyor. Ve bu yaşadığı hâlet-i ruhiyeyi ilginç bir örnekle nazarlarımıza sunuyor: “O yanlışlıktan ve o yakıcı vaziyetten bir hakikat kapısı açıldı. Ve o hakikati tam kabul etmeye nefis hazırlandı. Evet, nasıl ki bir demir ateşe sokulur, tâ yumuşasın, güzel ve menfaattar bir şekil verilsin. Öyle de, o hüzün-engiz hâlet ve o dehşetli vaziyet ateş oldu, nefsimi yumuşattı. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, mezkûr âyetin hakikatiyle, hakaik-i imaniyenin feyzini tam ona gösterdi, kabul ettirdi.1 İşte bu açıklama, depresif duygularımıza nasıl bakmamız gerektiğini bize gösteriyor. Kur’ân’ın düsturlarının ve imanî prensiplerin insana tam bir teslimiyet ve huzur verdiği muhakkak; ancak bu şifayı alabilmek için az da olsa hastalığı hissetmek lâzım. İşte bu da, bu gibi olumsuz duyguların veriliş hikmetini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Müslüman bir mü’min olarak zaman zaman bu gibi depresif duyguları taşıdığımız için utanmak ve kendimizi yargılamak yerine, onlara şifa olacak çareleri aramaya çalışmak gerekiyor.
Lezzetlerden yoksun bırakan bir hastalık
Müslüman depresyona girmemeli yargısına sebep olan ikinci düşünce ise, depresyonun aslında haz alamama hastalığı olduğunu bilmemek. Ne demiştik, yanlış kullana kullana mutsuzluk, üzüntü, bıkkınlık gibi duyguların karşılığı şeklinde düşünüyoruz depresyonu. Elbette ki bu duygularla da ilişkili depresyon, ama temelde dünyadan lezzet alamama hâli. Bu şekilde söyleyince bir Müslüman’ın kulağına sevimli bile geldiğinin farkındayım. Yanlış anlaşılmasın, depresyon kişiyi intihara kadar götürebilen ciddi bir hastalık. Ama bunun temelinde lezzet alamama, insanın dünyevî her şeye olan iştahını, ilgisini, hevesini kaybetmesi yatıyor. “Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Sürekli yorgun hissediyorum” gibi cümlelerle başlıyor depresyon. Yani bir nevi hayatın lezzetlerinden yoksunluk imtihanı. Bu ciheti ele aldığımızda da aslında depresyonun başlangıcının zannedildiği gibi kişilik, irade ya da iman zafiyetiyle ilgisi olmadığını görüyoruz. Aksine, insanın acziyetini anlamasını sağlayarak imanının tahkikleşmesine vesile olan aldatmaz bir nasihat edici, ikaz edici bir mürşittir.2 Tabiî ki depresyonu olan insanların içinde bulunduğu ruh hâli bunu o an için anlamaya, tefekkür etmeye müsait olmayabilir. Bu durum depresyonun derecesine göre ve kişinin sahip olduğu ruhsal ve sosyal desteğin büyüklüğüne göre değişiklik gösterir. Zaten baştan buraya kadar anlattıklarımızda hedeflediğimiz şey, toplum içinde yerleşmiş yanlış yargılardan birine ışık tutmak ve bu düşünceler sebebiyle yardım almakta direnen insanlara bir kapı aralamaktır. Yoksa ciddi bir hastalık olan depresyonu hafife almak değildir.
Netice olarak, depresyon hafife alınamayacak derecede ciddi bir hastalıktır. Gündelik yaşamda depresif duygular yaşamak ne kadar insanî ve hikmetli bir durum ise, bir imtihan vesilesi olarak depresyonu yaşamak da o kadar insanîdir. Bu duygularımızı yaşamaktan, hatta yaşadığımızı kendimize dahi itiraf etmekten veya paylaşmaktan kaçınmak, yani depresyona rıza göstermemek, araştırmalarla da sabittir ki, depresyonun kronikleşmesine neden olur. Tıpkı fizyolojik bir hastalık geçirdiğimizde uzmanına başvurduğumuz, ama diğer yandan sabır ve şükürle mukabeleye çabaladığımız gibi; ruhsal rahatsızlıklarımızda da bir uzmanın desteğine muhakkak başvurmalı, onun da rehberliğiyle hastalığın hikmetleri üzerinde çalışmalıyız.
Bu yazıyı hazırlayıp istifademize sunanlardan Rabbim ebedül ebed razı olsun.Inanin öyle bir haldeyim ki sizler bunu internette yayınlamakla öyle bir iş yaptınız ki cok büyük bir hayra vesile oldunuz. Bu yazıyı yazdıran Rabbim ne yücedir. Bu sayfayı karşıma çıkaran Rabbime şükürler olsun. Ayrıca Sizlere çok tesekkur ederim. Dualarınızda bizi de anarsanız çok memnun olurum.
Allah ebeden razı olsun. Yazan ne güzel yazmış Yaradan ne güzel yazdırmış. Çok açıklayıcı ve bir çok depresyon ve sair psikokojik hastalık yaşayan kişilerin yüreğine su serpmiş adeta. Bir nebi suçluluk duygusuna ilaç gibi bir yazı olmuş. Bir aralar kendime diyordum madem müslüman depresyona girmez..ee ben girdim yani müslüman değilmiyim ozaman?? Rabbim korudu beni farklı yollara sapmaktan ve bu yazının çok faydası oldu. Bir çok hoca ilahiyatçılar müslümanların da direncinin kırılabileceğini kabul etmiyor.
Allah depresyonla, hem bizleri sınıyor hem de kendisine içten bağımızı pekiştiriyor 💐 ayette dediği gibi göğüslerinizdeki ağırlığı hafifletmedik mi? B
Gercekten yasayan bilir insanlar yaşamadan anlamaz yazandan Allah razı olsun bende anksiyete bozuklugu var yıllardır tedavide goruyorum ama bi ara geçmiş gibi oldu sonra tekrar geldi inşallah Buda geçer Allaha emanet olun
Allah binlerce razı olsun sizlerden.İçinde bulunduğumuz durumlara ne güzel bir ümit ışığı oluyorsunuz.Başımıza gelen her tür sıkıntıların arkasındaki dersleri hikmetleri görenlerden oluruz inşaAllah.