Hayatımızdaki tercihler: Helâller ve haramlar – 2

İbadet ve Allah’a itaatin kuvveti, helâl lokmadan meydana gelmektedir. Âlimler, namazlardan ve zikirlerden lezzet alınamıyorsa, Allah ile alakalı konuşmalardan hoşlanılmıyorsa kişinin vücuduna haram lokma girmesine dikkat etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Hatta şüpheli lokmalardan kaçınılmasının imana kuvvet vereceği üzerinde durmuşlardır. Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatına baktığımızda “Şüpheli olanı bırak, şüpheli olmayana bak” (Buhârî, Büyû’:3) hadisine ittibaen, ekmeği bile bir zaman terk edip, ot ile idareye koyulduğunu tarihçe-i hayatından okumaktayız. Müslüman bireyler olarak bizlerin de neyin şüpheli, neyin helâl olduğunu araştırıp öğrenmemiz ve buna göre yiyip içmemiz gerekmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette, yeryüzünde var olan nimetlerin insanın istifadesine sunulduğu ifade edilmektedir. Yiyecekler hususunda da genel bir serbestlik mevcuttur. Buradan hareketle eşyada ‘aslolan mübahlıktır’ prensibine ulaşılmaktadır. Ama Rabbü’l-âlemin, haramlar hususunda da bizlere sınırı göstermiş ve uyarmıştır. Mü’minun Suresi 51. âyette Allah Peygamberimize (asm), helâl yemesini ve salih amel işlemesini emretmektedir. Demek salih ameli işleme kuvveti de helâl yiyecekten ortaya çıkmaktadır.

Maide 3, Enam 145, Nahl 115 ve Bakara 173. âyetlerde tekrarlanan yeme yasağı olan yiyecekler toplam 4 tanedir. Bunlar; Kan, meyte (ölü), domuz eti, Allah adına kesilmeyenlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de farklı sure ve âyetlerde bu dört şey tekrar edilmiştir. Bunların dışında Kur’ân’da başka yiyeceklerin yasaklandığını görmemekteyiz. Fakat hadislerde bunlara eklenen haramlar da vardır. Aynı zamanda bunların istisnaları da yer almaktadır. Misal olarak kan, normalde âyetlerde belirtildiği üzere yenmesi haramdır. Ama Peygamberimiz (asm) “Bize iki ölü ve iki kan helâl kılındı. İki ölü çekirge ve balık, iki kan da karaciğer ve dalaktır.” (İbni Mâce, Et’ıme, 31) buyurmuşlardır. Bunun dışında günümüzde pembe ve buna benzer renklerin oluşması için yiyeceklere konulan Karmin böceğinden elde edilen maddeler vardır. Karmin kan üreten bir böcek olduğundan dikkat edilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu böceğin gıda sektöründe “E120” koduyla birçok yiyecek çeşidinde kullanılması bizim yiyecek alırken temkinli davranmamızı gerektirmektedir.

Meyte ise ölü hayvanlardır. Kendiliğinden ölmüş, hastalanıp ölmüş veya bir yerden düşüp ölmüş veya darp edilerek öldürülmüş hayvanlar bu kavramın içinde değerlendirilmektedir. Helâl olması için bu tür hayvanların ölmeden önce yetişip boğazlanarak öldürülmesi gerekmektedir. İslâmiyet’in bir gereği olarak Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etleri de haram kılınmıştır. Burada öncelikli olarak putlara kesilen hayvanlar söz konusudur. Fakat bunun dışında Müslümanların kestiklerinde de bu şart aranmaktadır. Âlimlerin çoğunluğu tesmiyenin, yani Allah’ın adının anılmasının kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda kesilenin yenmeyeceği, ama unutularak kesilenlerin ise yenebileceğini söylemektedir.

Âyette geçen bir diğer yasak ise domuz etidir. Domuzun kendisinin değil de domuz etinin haram kılınması âlimlere göre bu hayvandan beklenen en büyük yararın eti olması hasebiyledir. Fakat dört mezhebe göre de domuzun diğer uzuv ve organları da haram kapsamına girmektedir. Tam bu noktada istihale konusu gündeme gelmektedir. İstihale, biyoloji ilminde başkalaşmak mânâsına gelmektedir. Dinî terminolojide bu terim haram ve necis olanı helâl ve temiz kılması anlamında kullanılmaktadır. Yani bir maddenin istihale denilen kimyasal olaya uğrayınca, bu olay neticesinde bu maddeden çıkan yeni ürünün vasıf olarak hammaddeden farklı bir ürün olması şartı vardır.

Günümüzdeki en büyük problemlerden biri istihale sonucu ortaya çıkan jelâtin adı verilen maddedir. Bu madde hayvandan alınan maddenin istihaleye uğrayarak ortaya çıkıyor olmasıdır. Sığırdan elde edilen jelâtin bulunmakla birlikte, büyük çoğunluğu domuzdan üretilmektedir. Fakat domuzun istihaleye uğraması onu temiz yapmamaktadır. Bu görüşe karşı azınlıkta olan bazı âlimler domuzun istihaleye uğrayarak ondan jelâtin elde edilip bunun da yiyeceklerde kullanılmasına cevaz vermiş olsalar da cumhur diye nitelendirilen çoğunluk bunu kabul etmemektedir. Domuzun hiçbir istihalesini geçerli saymamaktadırlar. Buna ise şu hadis-i şerif delil getirilir: “Allah Resûlü, domuz, murdar hayvan ve şarabın yasaklandığını bildirdiğinde sahabî efendilerimiz: ‘Ya Resûllah! Ölü hayvanların yağıyla gemiler yağlanır ve onlar kandillerde kullanılırlar. Biz de bu amaçla yağını kullanamaz mıyız?’ diye sorduklarında Efendimiz buna izin vermemiş, ‘Allah Yahudilere lanet etsin. Allah onlara iç yağını yasakladı, onlar eritip sattılar ve parasını yediler’ (Buhari, Büyû, 112; Müslim, Müsâkât, 71) buyurmuştur. Aynı durum domuz için de geçerlidir. Domuz bizatihi necistir. Her şeyiyle haramdır. (Genel İlmi Meseleler İstişare Toplantısı IV, Günümüzde Helal Gıda, Kasım 2011, Afyon, s. 130)

Bu da bizim imtihanımızın bir parçasıdır. Bir diğer hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: “Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etmiş demektir.” (Ebu Davud, Büyû’, 66.)

Bunlarla birlikte Peygamberimizin (asm) hadislerinde yasakladığı bazı hayvanlar da vardır. Azı dişleri ile avlanan ve kendini savunan yırtıcı hayvanların, pençeleri ile avlanan ve saldıran yırtıcı kuşların ve evcil eşeklerin etlerini yemeyi yasakladığına dair rivayetler hadis külliyatında yer almaktadır. Bunların yanında tiksinti uyandıran yılan, kertenkele ve bütün haşereler (çekirge hariç), bütün fareler, kirpi gibi hayvanların da yenmesinin haram olduğu görüşü hâkimdir. (Serahsi, Mebsut, XIV, 255) Ayrıca Kur’ân’da enam tabir edilen deve, sığır, koyun, keçi, inek gibi hayvanların helâl olduğu konusunda icma vardır. Nahl 5 ve Maide 1. âyetler buna işaret eder. Tavuk, güvercin, kaz, ördek helâl, ama evcil oldukları hâlde köpek ve kedinin yenmesi haramdır.

Deniz hayvanları ise, Maide Sûresi 96. âyet ile helâl kılınmıştır. Ama deniz avının helâl olduğunu beyan eden âyet, denizden avlanılan her hayvanın helâl olduğu anlamına değil, avlanma fiilinin helâl olduğu anlamına gelmektedir. Hadis-i şerifte “O suyu temiz, ölüsü de helâldir” (Ebu Davud, Sünen, Et-tahare, Bab 41) buyrularak deniz avının helâlliğine işaret edilmektedir. Fakat mezhepler deniz ürünleri hususunda çok farklı görüşler ortaya koymuştur. Genel olarak Hanefîler, balık ve balığa benzer ürünlerin yenmesini caiz görürken Şafîler ise bu yelpazeyi daha geniş tutmuşlardır.

Bitki kökenli gıdalar ise prensip olarak helâl kabul edilmiştir. Bunlardan yasaklananlar, genel olarak sarhoşluk veren alkollü içecekler, uyuşturucu maddeler ve sağlığımıza zarar veren zehirli maddeler olarak sayılmıştır. Bunlardan günümüzde çokça tüketilen gazlı içecekler ise, içinde alkol olması noktasında şüpheli kısma girerek tereddütlere yol açmaktadır.

Haram maddelerin tedavide kullanılması ise, ancak alternatifi olmayıp, zaruret hâsıl olmuş ise sıcak bakılabilir. Bu da kişiden kişiye göre değişen, ayrı değerlendirilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*