Kalp herkesi sever mi?

Bugün burada kalp üzerine tefekkür etmek isteyenler toplansın. Birkaç dakikasını ayırarak, kâinat çekirdeğinin çekirdeği olan kalbi anlamaya çalışanlar gelsin. Hoş, ben kalbin sırlarını keşfedecek değilim, ama belki sizin keşfedeceğiniz o hazinenin anahtarı olan sorular bendedir. Ben düşündüm biraz, sorular sordum ve cevaplar aldım. Kendimle münazaralar yaptım. O yüzden bu yazı biraz soru cevap minvalinde ilerledi. Buyrun biraz düşünelim:

Kalp deyince herkesin aklına sevmek de gelir, öyle değil mi? Kalp sever, bunu hepimiz biliriz. Peki, herkesi yahut her şeyi sevmesi mümkün müdür?

E tabiî mümkün, Yunus Emre dememiş mi: “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” diye. Yaratan Allah, seveceğiz tabiî.

Ama ben herkesi sevemem ki! Nasıl seveyim hem, haramları da mı seveyim? Hem kâfiri de Allah yaratmış. Onu da mı seveceğiz? Zulm edeni de o yaratmış. Onu da mı seveceğiz?

Yok, onu sevmeyeceğiz tabiî.

Bence yanlış sorudan başladık biz. Daha muhabbet ne demektir, kalp nedir bilmeden başladık düşünmeye. Soruyu üstünkörü sorarsak, üstünkörü cevap alırız. Gel beraber bakalım önce; bu muhabbet nedir, ne işe yarar? Ondan sonra kalbe bakalım.

Doğru söyledin. Bak Bediüzzaman demiş ki: “Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. İnsan kâinatın en cami’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine derç edilmiştir.”1

Demek kâinat muhabbet için yaratılmış ve biz de kâinatın meyvesi olduğumuz için kâinatı yutabilecek bir muhabbet, çekirdeğimiz olan kalplerimize yerleştirilmiş.

Kâinatı yutabilecek bir muhabbet mi? Fesubhanallah. Ama neden?

Devamında şöyle söylemiş Üstad: “Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsusturlar. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı onun namıyla ve onun ayinesi olduğu cihetle ızdırapsız sevebilirsin.” 2

Evet, muhabbet, muhabbetullah için insanın kalbine koyulmuş. Demek ki bu yüzden kalbimiz de sayısız muhabbeti kuşatacak kabiliyette. Çünkü Allah’a olan muhabbet hadsizdir, ona olan kabiliyetimiz de hadsiz olmalıdır.

Muhabbet böyle bir şeyse, kalbin önemi nedir bu noktada? Kalp apayrı bir dünya. Düşünsene, çam kozalağı kadar bir et parçası. Ama sevebiliyor. Bir parça et nasıl sever?

Burada bir ayırım yapmamız gerekiyor o zaman. Biz kalbin mülk değil, melekût yönüne bakalım. Yani manevî boyutuna. (Latife-i Rabbaniye olan) Kalp sever tabiî. O yetenek onda yerleştirilmiş.

Haklısın. Sever. Hayret ettim sadece. İlk sorumuza geri dönelim o zaman. Madem Allah kalbimize kâinatı yutabilecek bir muhabbet yeteneği vermiş. Bu muhabbetle herkesi sevebilir miyiz?

Bence her şeyi sevebiliriz kabiliyet noktasında. Ama bu kabiliyeti Allah hesabına kullanmalıyız. Allah için, onun razı olduklarını sevmeliyiz. Üstad’ın dediği gibi “Bâtın-ı kalb âyine-i Sameddir ve ona mahsustur.”3  Madem öyledir, kalbin batınına, yani içine hakikî olarak başka muhabbetlerin girmesine izin vermemeliyiz.
Allah için muhabbet edip, onun için nefret etmeliyiz.

Zulm edenlere de muhabbet değil, ancak acıyabiliriz. Ve peygamberimizin dediği gibi4 affeder, Allah’a havale ederiz.

İşte şimdi oldu. Kalp herkesi sevme kabiliyetine sahip, ama bizim onun yönünü Allah rızasına çevirmemiz gerekiyor. Tâ ki mecazî mahbupların zevali kalbimizi yaralamasın…

***

Başta demiştim, kalbin sırlarını keşfedecek değildim. Keşfedemedim de zaten. Soru sordum, birkaç cevap buldum ve kendimce bir neticeye ulaştım. Bazen tek yapabileceğimiz soru sormak oluyor. Belki bu sorular sizi tatmin etmemiştir, o hâlde siz de başka sorular sorun. Cevapları da doğru yerlerde arayın. Mesela, merak ediyorsan Allah için nasıl sevebilirim diye, 32. Söz’e bak. Muhabbet bahsi. Muhabbetle ilgili en güzel cevaplar oradadır. Sorularıyla birlikte. Kalbin mahiyetini daha iyi anlamak istiyorsan Mesnevi-i Nuriye’den Habbe’ye bak. ikinci ve üçüncü i’lem’ler kalbin kabiliyetinden ve kalbe bağlı hizmetçilerden bahsediyor. Adeta manevî kalbin anatomisini görüyorsun Risale-i Nur’da. Mesela diyor: “Kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki, bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vahid-i Ehad’den başka, merkezinde bir şeyi kabul etmiyor; ebedî, sermedî bir bekadan maada, bir şeye razı olmuyor.”

Merak edin, araştırın ve muhabbetle kalın…

 

Dipnotlar:
1) 24. Söz, Beşinci Dal
2) A.g.e.
3) 32. Söz, Üçüncü Mevkıf
4) Hadis-i şerif: Size dünya ve ahirette en hayırlı ahlakı öğreteyim mi: Sana zulmedeni affetmek, gelmeyene gitmek, kötülük edene ihsan etmek, vermeyene vermek.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*