Muhabbet…
Bir nimet. Hem de küllî bir nimet!
Hem tatlı, şirin, latif bir nimet.
“Hem şu kâinatın rabıtası, hem şu kâinatın nuru, hem hayatı”1 olan bir nimet.
Peki, bu latif nimet, nimet iken nasıl nıkmet oluyor? Muhabbeti, yanmaya, eleme, feryada, zillete, yani “musibete” çeviren etkenler nelerdir?
İnsanın fıtratına yerleştirilen muhabbeti bir binanın inşası gibi tasavvur edelim.
Öncelikle bir bina inşa etmek için gerekli temel adımları özetleyelim:
- Evvela, bir binanın inşası için sermaye şart.
- Binanın inşa edileceği zeminin temini şart.
- Gereken uzman (mühendis, mimar vs.) görüşleri alınmalı, projeler çizilmeli ölçümler yapılmalı ve gerekli mercilerden (belediye vs.) izin alınmalıdır.
- Mezkûr işlemlerden sonra binanın temeli atılmalı.
- Daha sonra kaba inşaatına başlanıp iç mekânların düzenlenmesi ve son olarak dış cephenin inşa ve tezyini şeklinde bina bitirilir.
Malûmdur ki, bu sayılan temel adımlar, binanın sıhhatiyle sağlamlığıyla doğrudan ilişki içerisindedir. Herhangi bir adımda yapılacak yanlışlar, sonraki ve önceki adımları olumsuz etkileyecektir.
Şimdi insanda “muhabbet binasının inşası” ve muhabbeti, musibete kalbeden, dönüştüren etkenleri Risale-i Nur ekseninde inceleyelim, teşbihten murada doğru yol alalım.
Evvela, sermaye dedik, insana “kâinatı istila edebilecek” bir muhabbet sermayesi ihsan edilmiş. Ve insan, fıtratına yerleştirilmiş o sonsuz muhabbet sermayesini, lâyık olacak sonsuz bir kemâl sahibine sarf eylemez, tevcih etmezse, yani bakîliği hak olana yöneltmezse; o sermayeyi iktisatsızlık ile israf edeceğinden, “muhabbet” hem dünyada, hem ahirette “musibete” kalbolacaktır.
Sonra, zeminin temini dedik. Muhabbet binasının inşa edileceği zemin ikidir:
“Alâküllihal o muhabbet, ya halka veya Hâlık’a müteveccih olacak. Halka muhabbet dahi, belalı bir musibettir.” Çünkü “sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allah’a ısmarladık demeyip gider-Gençliğin ve malın gibi-ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aşklarda yüzde doksandokuzu, maşukundan şikâyet eder.”2
Yani zemin tercihini yalnız halka, Yaradan’dan bihaber yaratılana yöneltmek muhabbeti musibete çevirir.
Üçüncü adım için, bir nevi hayatın idamesini sağlayacak mühim bir bina inşa edileceğinden belli ölçülerle, bilirkişilerin danışmanlığı ve gözetiminde olması gerekecektir. Ve kanunî hükümlere münasip olabilmesi için gerekli izinlerin alınması gerekmektedir.
Aksi hâlde ölçüden uzak, hukuksuz bir yapı meydana geleceğinden, ölçüsüzlüğün bedeli, binanın sıhhatsizliği ve dayanıksızlığı, hukuksuzluğun bedeli ise binanın mühürlenmesi olacaktır.
Muhabbet binamızın projesini Kur’ân-ı Hâkim ve Sünnet-i Seniyye’nin danışmanlığından uzak yapmak ve o muhabbeti bize bahşeden Allah’ın (c.c) izni olmaksızın muhabbeti istimal etmek ve kullanmak muhabbeti musibete çeviren bir etken olacaktır.
Temeline gelince; şüphesiz bir binanın sıhhatini etkileyen en önemli etkenlerden biri -belki ilk akla geleni- binanın temelidir. Ve bir bina temelsiz o-la-maz.
Aynen öyle de insan, “Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez.”3
Yani insanın bir şeyi sevebilmesi, ona düşünsel olarak bir sonsuzluk payesi biçmesine bağlıdır. Bunu şu örnekle destekleyebiliriz; ikinci sezonunu izlediğimiz ve sıkı sıkıya takip edip çok sevdiğimiz bir diziyi sevebilmemizdeki temel etken onun sürekliliğini bir parça görmüşlüğümüz ve devam edegeleceğini düşünmemizdir. Eğer ilk sezonun üçüncü bölümünden sonra yayından kaldırılacağını bilseydik o diziyi izleyip sevebilir miydik? Kanaatimce izlemeye değer bile bulamazdık. Çünkü fıtrat seveceği şeyde devamlılık, sonsuzluk; yani beka arıyor.
Ve insanın fıtratındaki şiddetli sonsuzluk aşkından dolayı, her sevdiği şeyde önce beka tevehhüm edip sonra seviyor.
Fakat insan o sonsuzluk vehmi denen tevehhüm-ü bekayı yalnızca fanîliği, geçiciliği kat’i ve kesin olan dünyevî şeylere yöneltip muhabbet temeli attığında, o fanî mahbupların beka yükünü kaldıramayışı muhabbet binasının temelinin çürük olacağı anlamına geliyor. Ve temeli sağlam olmayan bir bina yıkıldığı gibi, muhabbet binası elim bir musibetle bir noktadan sonra yıkılmaya yüz tutuyor. Muhabbet musibete dönüşüyor.
Çünkü: “…iade edilmemek üzere zeval, nimeti nıkmete, şefkati zahmete, muhabbeti musibete ve lezzeti eleme ve rahmeti zıddına kalbeder.”4
Son olarak; binanın kaba ve ince işçiliği. İç ve dış cephenin tanzim ve tezyini.
Dış iskelet ve iç dizayn inşa edilmeden bina, bina olmaz. Bunun gibi, “Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemâl…”5 şeklinde üç etken olarak ifade edilen:
İhsan, o binanın iç dizaynını ihata eden iyilik, lütuf gibi hasletler…
Hüsün, dış cephenin süsünü ihata eden güzellik gibi yönler…
Kemâl, ise o binanın tamamına kemâlât olarak addedilecek mükemmellik, olgunluk, üstünlük ölçüleri olacaktır.
Şayet insan iç ve dış dizaynda; hüsün, ihsan ve kemâli, yalnızca Bakî-i Hakikî olan Cenab-ı Hakk’ın esmasının çok perdelerden geçen gölgelerinin gölgelerine (dünyevî mahbuplarda görülen hüsün, ihsan ve kemâl bu şekildedir) yöneltilirse, o geçici olan hüsün, ihsan, kemâl fena ve zevalin sillesini yiyecektir ve muhabbet musibete dönüşecektir. Ve muhabbet binasının zahir ve batını olan hüsün, ihsan ve kemâl doğru mercide aranmazsa, gölgeleri, asla ve menba’a tercih etmek hatasıyla muhabbet musibet olacaktır.
Hâsılı kelâm;
Muhabbet gibi tatlı latif ve aynı zamanda mühim bir duygunun musibete dönüşmesinde kabahat insanın oluyor, çünkü insan, muhabbeti kullanılması gereken asıl yerde sarf etmeyip mecaza yönlendiriyor ve muhabbet musibet oluyor, Üstadımız, “Muhabbet, çendan ihtiyarî değil. Fakat ihtiyar ile muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir”6 diyor. Mecazı musibete, hakikîsi ise zilletsiz saadete kavuşturuyor. Mecazî muhabbetleri, hakiki muhabbet olan, rıza-ı İlahîye müteveccih muhabbete döndürebilmek temennisiyle.
İlk yorumu siz yazın